Savaşta savunma yapmak kolaydır. Kale, tepe ya da en azından bir siperi korunak yaparak üzerine gelen düşmana ateş eder, yaklaştırmamaya çalışırsın…
Saldırı (taarruz) ise zordur. Bir korunağın arkasındaki düşmanı yenebilmek için gerek asker gerekse silah bakımından düşmandan güçlü olmak gerekir…
Ordumuz Sakarya Meydan Muharebesi’nde büyük kayıplar vermiş ve daha da acısı, başta sözde İslam’ın Halifesi sanına da sahip Padişah Vahdettin olmak üzere, İstanbul’daki hainlerin fitnelerine kanan askerlerin %60’a yakını kaçmıştı…
Bunlardan habersiz olan Meclis’teki muhalifler, en baştan “Sakarya’da geri çekilen düşmanın takip edilerek neden yok edilmediği?” sorusu ile başlayarak, daha sonra “hala neden saldırmıyorsunuz?”, yenilmekten mi korkuyorsunuz?” gibi sorular ile Başkomutan Atatürk’ü sürekli eleştirenlerin yanında, “Türk Ordusu’nun Yunan’ı yenebilecek gücü yok. Sakarya’da çizilen sınırı kabul ettik. Afyon- Eskişehir hattının batısını Yunan’a bıraktık” gibi kara propaganda yapanlar bile oluyordu…
Bu sözleri duyan düşmanın rehavete kapılacağını bilen Atatürk, eleştirilere kızmak bir yana memnun oluyor ve onlara yanıt vermeksizin saldırı hazırlıkları yapıyordu. Meclis’in yetkilerine sahip olduğu için, çıkardığı “Tekalif-i Milliye (Ulusal Yükümlülükler)” yasasıyla iç kaynakları harekete geçirirken, başta Sovyetler Birliği olmak üzere dost ülkelerden de silah noksanlığını tamamlamaya çalışıyordu…
1922 Ağustos’una doğru, düşmandan daha güçlü olmasa da ona yakın bir asker ve silah gücüne kavuşup, daha fazlasını sağlayamayacağını da anladıktan sonra, saldırı kararını verdi. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte harekat planını yaptıktan sonra gizlice Ankara’dan Akşehir’de bulunan Batı Cephesi Karargahına gitti…
Karargahda birlik komutanlarının da katıldığı bir toplantı düzenledi ve planı bilgilerine sundu. Başta Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa olmak üzere komutanların tümü plana karşı çıktılar. Onlara göre “plan riskli idi ve savaşı kaybedebilirdik!..” En sert eleştiriyi Birinci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa yaptı. Oradaki herkesten kıdemli ve tümüne Harp Akademisi’nde öğretmenlik yapmış olan Paşa, Atatürk’e “eğer Akademi’de böyle bir plan yapsaydın, seni kurmay yapmazdım” dedi…
Eleştirilere yanıt veren Atatürk, “tüm koşulları zorladık ve ancak bu kadar asker ve silah sağlayabildik. Daha fazlasını bulmamız olası değil. Elimizdeki bu güçle ancak risk alarak zafer kazanabiliriz” dediyse de eleştiriler bitmeyince restini çekti: “planım kabul edilmezse Başkomutanlık görevini bırakırım…”
Bu aşamada söze İsmet Paşa girdi: “biz kurmaylar olarak çekincelerimizi arz ettik. Başkomutan olarak sorumluluk ve karar sizin. Sizin emrinize göre savaşmak da bizim görevimiz” dedi ve tartışmayı bitirdi.
Bu plana göre 26 Ağustos şafağında saldırı başladı ve yıldırım harekatıyla düşman dağıtıldı. 30 Ağustos gecesi Afyon’daki karargahında uyurken, saat 02’de Batı Cephesi Kurmay Başkanı tarafından uyandırıldı ve cephelerdeki durumu gösteren harita kendisine sunuldu. Yatağında doğrularak haritaya bakar bakmaz hemen İsmet ve Fevzi paşaları çağırttı. “Dumlupınar, Aslıhanlar, Çalköy arasında toplanmış olan düşmanın, şafakla birlikte başlatılacak ‘Kurt Kapanı’ harekatı ile yok edileceğini, zaman kalmadığı için emri birliklere bizzat kendilerinin ileteceğini bildirdi ve Fevzi Paşa’yı güneye, İsmet Paşa’yı doğuya gönderdi. Kendisi de bugün “Zafertepe” denen yere giderek orada bulduğu kırık bir kağnının üzerinden harekatı sevk ve idare etti. Ve akşama kalmadan, Altıntaş vadisinden kaçabilen, aralarında general Trikopis’in de bulunduğu bir miktarının dışında, düşmanın tümü yok edildi…
Akşama doğru Fevzi Paşa ile birlikte harekat alanını gezen Yakup Şevki Paşa, şaşkın bir yüz ifadesiyle “paşam ben kötü bir asker değilim. Kurmay ve komutan olarak birçok kıtada başarı ile hizmet ettim. Akademide uzun yıllar bu işin öğretmenliğini yaptım. Balkan Savaşı’na katıldım. Fakat şimdi ne söylediysem tersi oluyor. Anlayamıyorum, bu işin sırrı ne?..”
Fevzi Paşa, saygıyla öğretmeninin elini tuttu ve “bu Mustafa Kemal Paşa mucizesi, paşam” dedi, “her durumu, her fırsatı anında değerlendiriyor ve hep en doğru kararı veriyor!..”
***
Zafer Bayramınız kutlu olsun…