Muhalefet, bu iktidar gider ve yerine de kendileri gelirse, makul bir sürede, sorunların tamamının çözüleceği vadinde bulunuyor. Elbette muhalefetin kendisine güvenmesi ve ülke için umutlu olması iyi bir şeydir.
Geriye doğru bakalım.
Mevcut iktidar ne zamandan beri yönetemez duruma düştü ve bu kadar süre iktidarda kalmasına karşın, neden bir türlü iktidara geldiği günlerdeki gibi, durumu toparlayamıyor ve ülkeyi yönetemiyor?
Bu soruya doğru bir cevap verebilmek için, tarafsız ve bilimsel bir bakış açısı getirerek bakarsak, belki bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalırız.
Amerika’nın dayatmaları ile başlayan, küreselleşme süreci ile devam eden, Finans Kapital düzeni; devletin küçülmesi sermaye sınıfının büyümesi, rejimini benimsetti.
Ulus devlet büyüklüğünde, sermaye şirketleri oluşmaya başladı. Bu büyük sermaye kuruluşları, zaman zaman ulus devletin üzerine çıkacak büyüklüklere ulaştı.
Ulusal pazarlar, içeride ki bu büyük sermaye gruplarıyla, dışarıdaki çok uluslu şirketler ya ortak ya da devlete karşı ittifak içinde, ulusal pazarlarımızı kontrol altına aldılar.
Başka bir ifade ile söylersek; sermaye sınıfı ve halk arasındaki mücadeleyi, halk devletini kaybederek, mücadeleden çıktı.
Stratejik devlet kurum ve kuruluşlarının da özelleştirilmiş olması sebebiyle, devletin ekonomik etkinliği sıfırlanmış oldu.
Seksen adet banka sahibi ve onların bir araya gelerek, paranın yönetimi diye kurulmuş olan Merkez Bankası, esas itibari ile iç ve dış sermaye sahiplerinin elindedir.
Geri planda esas kararları alanların çok uluslu şirketler ile yerli ortakları olduğundan, siyasi kararlar ile ekonomik kararlar birbirinin içinde yaşanmaya başlandı.
Bu durum görünmeyen iki başlılık ortaya çıkardı. Mevcut iktidarın ilk yıllarında böyle iki başlılık yoktu. Üstüne üstlük, çok uluslu şirketler, ulusal pazarları ele geçirmek için, kesenin ağzını da açmışlardı.
Ulus devlet sermaye sınıfı nezdinde yetkilerini yitirince, kaybettiği yetkiyi, sahra kanunları (şeriat), asker, polis ve güvenlik güçleri üzerinden toparlayabileceğini sanıyordu.
Sahra kanunlarının uygulanması hem dört elle sarıldıkları finans kanunları ile çelişiyor hem de modern dünya ilkeleri ile çelişiyordu.
Üzerine, bir de toplumsal dokuyu iyice bozan, mülteciler sorunu binince artık ülke yönetilemez konuma düştü.
Şimdi ben gelirsem yönetirim diyen muhalefetin, yukarıda yazdığım bir yılda iki yılda çözülemeyecek sorunların, nasıl çözüleceğini de ifade etmemektedir. Sadece çözeceğiz denmektedir.
Özetlersek; işlemez hale gelen ve önemli bir kısmı artık ulus devletin elinde olmayan, çok uluslu şirketlerin elinde olan yetkilerin, yeniden ulus devlet yetkileri haline dönüştürülmesi…
Bozulan sosyal dokunun nasıl edilecek de uyumlu bir toplum yapısına dönüştürülecek?
Sahra kanunları ile modern ulus devlet kanunlarının nasıl yapılacak da birbirinden ayrılacak? Yani laiklik, ayrışmış bu toplumsal yapı içinde, nasıl işler hale getirilecek?
Bıçak sırtında, bir oy ile iktidara gelenlerin yukarıda saydığım sorunları makul bir sürede çözebileceğine inanıyor musunuz?
29 Ağustos 2021
Bir yanıt yazın