STRA-TACİK
Öyle görünüyor ki, daha uzunca bir süre Afganistan’dan sözedilecek.
Politikacısından gazetecisine, askerinden akademisyenine bir dizi jeo-politik, jeo-stratejik, stratejik-mtratejik iri iri ‘kelam’ların haddi var hesabı yok.
Ve çoğu temelsiz, kulaktan dolma ve ezberletilmiş ‘ideolojik kalıp’larla sözde akılyürütmeler insanı tiksindirtecek boyutta.
Örnek olsun, eğer varsa, jeo-politik disiplini ne zaman ve kim tarafından kurulmuştur diye sorulacak olsa, sizi temin ederim Yves Lacoste’un adını anabilecek kişi sayısı bir elin parmağını geçmeyecektir.
Kaldı ki Yves Lacoste henüz yaşamakta olup, başkaları arasında Heredot dergisinin de kurucusu bulunmaktadır.
Yetmişli yıllarda ilk çıktığında bu derginin alt başlığı: Strateji, jeografi ve ideoloji idi.
Daha sonra jeografi ve jeopolitik oldu, ki coğrafyanın ‘politika’ tarafından belirlenmesinden başka bir anlama gelmemektedir.
Yani, yine anlamı tam bilinmeden kullanılan ‘coğrafya kaderdir’ kalıbına tamamen zıt bir anlayışı dile getirmektedir.
Oysa Türkiye’deki jeopolitikçiler ile jeo-stratejistler bu zıtlığın ayırdına varmadan uçuk-kaçık değerlendirmeler yapabilmektedirler.
İzniniz olursa ben de bunları ‘Stra-Tacik’ciler olarak adlandırayım.
Değil mi ki Afganistan’ın yüzde 15’i Tacik olup, Afganistan da ‘katman katman’ (stratifié) etnik gruplardan oluşmaktadır.
Ve katman katman ‘devletimsi’ (quasi-état) aşamalardan geçmiştir.
O acımasız coğrafya’da, tam ikibin yıldır ‘feodal’ yapısını sürdürmekten başka olanağı da olmamıştır.
Milat’tan önceki yıllarda, Büyük İskender’in ‘Satrap’ları, yani farsça ‘Vali’ (İlbay)leri günümüz, moda deyimiyle ‘savaş baron’ları olmuşlardır.
Ve yine biliyoruz ki, bir ‘Ülke’nin kurtuluşu, ancak ve sadece o coğrafya insanlarının ‘kendi öz güçleri’ tarafından gerçekleştirlebilir.
‘Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı’ diye bir ‘hak’ var ise de, önce bu ‘hak’kın bilincine varmış olmak gerekmektedir.
Hele Türkiye’nin ‘Kurtuluş Savaşı’ ile Taliban’ın ‘Amerika’yı kovması(!)’ arasında bir koşutluk kurabilmek için, değil solcu-molcu olmak, zerre kadar Türk Kurtuluş Savaşı hakkında bilgi sahibi olmamak gerekmektedir.
Kaldı ki, Türk Kurtuluş Savaşı, bilmeyenlere anımsatalım, herhangi bir ülkenin ‘kurtuluş’u ile karşılaştırılamaz, çünkü biricik (unique)tir.
Örneği yoktur.
Biz yeniden Jeo-Strateji ve Yves Lacoste’a dönersek; o’na göre üç tip coğrafyadan sözedilebilir: Okullarda ögretilen coğrafya, seyrinden zevk alınan coğrafya ve ‘güç aracı’ (instrument de pouvoir) olarak coğrafya.
Bu sonuncusu, ki tamamen bir askerî kurmaylık alanıdır ve doğrudan ‘savaş’la ilgilidir.
Kaldı ki, ‘strateji’nin kendisi de askerî bir terimdir.
Eğer o arada bir ‘politika’dan sözedilecekse, bu da ancak ve sadece ‘savaş politikası’ olabilecektir.
Demek ki, eğer bir ‘barış ortamı’ sağlanacak olsa, ne ‘jeo-politik’e ve ne de ‘jeo-strateji’ye gerek kalmayacaktır.
O nedenle olsa gerek, özellikle askerler, ‘savaş’ı, ‘politika’nın ‘başka araçlarla sürdürülmesi’ olarak tanımlarlar.
Kısası, Afganistan’la alevlenen stratejik-mtratejik değerlendirmelerin çoğu bu elemanter bilgilerden yoksun olarak yapılmakta olup, havanda su dövmenin ötesine geçmeyecek niteliktedirler.
Afganistan’ın tarihsel, toplumbilimsel, etnoğrafik ve antroplojik nitelikleri şöyle dursun, bu ‘stra-tacik’cilerin değerlendirmeleri kendi öz disiplinleri jeopolitik ve jeostratejiye de aykırı gibi durmakta.
Bu konuya olanağı olduğu ölçüde açmak gerekecek diye düşünüyorum.
Bir yanıt yazın