16 BİN YILDAN BERİ GÜNÜMÜZE KADAR KESİKSİZ KONUŞULAN TÜRKÇEMİZ HAKKINDA BİR ÖNERİ
Çok zengin, çok yönlü ve çeşitli güzelliklere sahip Türkçemizin bu zenginliği
- Balkanlar
- Avrasya
- Orta Asya
- Sibirya ve
- Doğu Asya, taaa… Japonya’ya kadar uzanan alanda
Asya kıt’ası dışında
- Sibirya’dan , Ot-Oğ’a (antik Mısır), Avrupa, Amerika, Kanada hattâ
- Avustralya’da Kimberley mağarasına kadar yayılmış,
binlerce ve binlerce yıl konuşulmuş, yoğrulmuş, işlenmiş, genişlemiş, zenginleşmiş olmasından gelir.
Herşeyin üstünde
- tarihin ilk dönemlerinde gittiği yerlerde
- DİP kültürü oluşturmuş, başka örneği olmayan bir dildir:
Ve bu
yeryüzünde 16 bin yıldanberi konuşulan ilk dildir.
41 çeşitli Türkçeden oluşmuştur; Oral dağlarında Şölgentaş mağarasında doğmuş olduğunu Kâzım Mirşan bulmuştur,
tarihi Karbon14 testiyle Sovyet araştırmacı Şliyenski tarafından 14 bin olarak tespit edilmiş (K.M), ayni tarih Fransız araştırmacıları tarafında da doğrulanmıştır (Archéologia 311/ 1995)
Düşününüz ki, Sovyet Rusya araştırmacıları ve Fransız kaynaklarının tespit ettikleri tarih olan
- 14binde tarihe diliyle ayak basan Türk kişileri dillerini günümüze kadar yukarıda sıraladığımız çok geniş coğrafya içinde konuşmuşlar
- bugün anlamakta zorluk çektiğimiz Ön-Türkçeden günümüz Türkçesine kadar
- bu dili, bu dilleri işlemişler ve Türkçe
- binlerce yılı M.Ö. 14.000 + M.S. 2.000’i aşarak günümüze kadar
- 16.000 yaşamıştır ve yoluna devam etmektedir.
Bu 41 Türkçe içinde konuştuğumuz Anadolu Türkçesi, OĞUZ TÜRKÇESİ kaynaklardan çok uzağa düştüğünden, Anadolu denen köprü üstünde dört yönden gelen ve giden kavimlerden bir şeyler alan ve veren bizim konuştuğumuz Türkçe çok zarif olmasına rağmen Orta Asya’dan, Anayurt’tan adetâ kopmuş gibidir. Bu Türkçemiz üç seviyeli Analizlerler sonucu ,
- Önce Anadolu yerel dilleri “ağızlar”da araştırmalar yaparak
- İkinci seviyede Ön-Türk Kültürünü bünyesinde yaşatmış ve Türkçeyi Osmanlıca karşısında korumuş olan Alevî topluluklarında araştırmalara devam ederek
- Orta Asya kökenlerine erişebilmektedir.
- Osmanlıca ise, yapay bir dildir; Türkçenin gelişmesinden değil, halifeliğin Yavuz Sultan’la Arabistan’dan alınıp getirilmesiyle, Arapça ve Acemce kelimelerin Türkçe tümce üzerine yapıştırılmasından oluşmuştur.
- Okuyup, konuşup yazmak için Arapça Acemce bilmek gerekir. Bu nedenle, Halk bu dili öğrenmekte zorluk çekmiş, cahil kalmış, Halk ile Saray birbirinden kopmuş, bu da Osmanlı İmparatorluğu’nun çökme nedenlerinden birini oluşturmuştur.
- Osmanlıca’nın en büyük zararı, Orta Asya’nın Arap işgâli ile Arapça öğrenmek mecburiyeti sonucu, Türkçemizin yaklaşık
- 30bin kadar kelime ile M.S. 708’lerde kalmış olmasıdır.
Bugün Türkçemizi zayıf bulanlar bu acı gerçeği bilmemektedirler ve suçu Türk Kültüründe bulmaktadırlar; Ön-Türk Kültürünün önemini hâlâ faketmemiş,farketmek istememiş ve de bu konuda kemikleşmiş akademisyenlerimizin sayesinde!..
Türkçede, yukarıda sıraladığımız coğrafya içinde yaşadıkları coğrafyaya göre ayrı ayrı ve çeşitli kavramlar ve kelimeler doğacaktır. Örneğin :
- Dağlık Azerbaycan topraklarında yaşayan ve şartlanan Azerî kişi,
- Dünyanın en korkunç çöllerinin bulunduğu ortamdaki Kazak kişisi,
- Çine komşu olan Uygur kişisi,
- Sibirya’da buzlar arasında yaşayan Yakut kişisinin kelime dağarcıkları çok yönlü, çok çeşitli kavramlar ve bu kavramları ifadelendiren kelime zenginliği ortadadır.
39 Orta Asya Türkçesinden Yakutça kuzeyde buzlar arasında sanki buz dolabına konmuş gibi saflığını, doğallığını en çok korumuş olan Türkçedir. Rus işgalînde bazı yabancı kelimeler bünyesine girmiştir, ama O daima en saf Türkçe olma niteliğini korumuştur.
Başvurulacak ilk dildir.
- İkinci kaynak dil, KIRGIZCA’dır. Altayların eteklerinde dışarıya teması nispeten az olmuştur. Saymalıtaş da Kırgızistan’da bulunmaktadır.
Bu zenginlik içinde olan Türkçeyi büyük bir cehalet ve Avrupa aşağılık duygusuyla kenara atmak, hatta hor görmek nasıl açıklanabilir!
Bu genel çizgilerle yaptığımız açıklamalardan sonra esas konuya, önerimize gelelim:
İmam Hatip Okullarında öğrenciler okul içinde sadece Arapça konuşacaklarmış. Örnek olarak, yabancı dille öğretim yapan okullarda öğrencinin okul içinde o yabancı dili konuşması mecburiyeti alınmış…
Bu yabancı Batı dillerine İmek, Olmak, Etmek fiillerini vermiş olan Türkçemiz’e, ayni sistemle, Orta Asya Türkçelerinden bazıları için okullar açılıp o okullarda, seçilen Orta Asya Türkçelerini öğrenciler konuşmalıdırlar.
- İlk dil olan YAKUTÇA için YAKUT DİL ve KÜLTÜRÜ okulu açılabilir ve öğrenci verilen model üzerine okulda sadece YAKUTÇA konuşur.
- İkinci bir dil olarak, gene eskilik ve saflık bakımından ikinci sıralarda olan KIRGIZCA ve Kırgız Kültürü için bu sistem düşünülebilir, düşünülmelidir.
- Bir öteki dil ise, Kazakçadır. Bu dili öğrenenler Etrüskçeyi çok kolayca çözebilirler. Buradan Batı kültürünü geniş bir şekilde etkisi altına almış olan Etrüskçe ile daha derinlere gidilerek saklı olan büyük gerçekler ortaya çıkarılabilir.
Politika gereği, bu Türkçe dil okulları resmen açılmayacaktır. Ama gençlerimiz, kendiliğinden, büyük şehirlerde bulunan Yakut, Kırgız, Kazak derneklerinden istifade edebilirler.
Bazı özel okullarda iki yabancı dil mecburiyeti vardır:
Almanca, İngilizce ve Fransızca.
İki yabancı dil yerine
- Orta Asya Türkçelerinden biri mecburi ikinci dil olarak konulmalıdır.
Batı, liselerinde, dillerinin kökeninde olan Latince ve eski Yunancayı okutmaktadır. Akademisyenler , O dillerin kökeninde Orta Asya dllerinin olduğunu bilmeden, akademik seviyesinde araştırmalara- kendi deyimleriyle- rağbet etmeden susmayı yeğliyorlar. - Ve sonuçta 39 dilin ne muazzam bir kültür ve tarih hazinesi olduğuna kulak asmadan?!
Kâzım Mirşan Orta Asya Türkçelerinden
- Qazakça
- Tatarca
- Tarancaçça (Uygurca)
- Kırgızca
- Kaşgarca
- Tümenlikçe
- Azerîce
VE
- Oğuzca
- Osmanlıca’ya dayanarak araştırmalarını yapmaktadır.
Mirşan bu dil bilgisiyle büyük bir Ön-Türk uygarlığını, Evrensel uygarlıkların kökenini bulmuş, Türk ve Dünya Tarihi’nin yeniden yazılması gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Gençlerin ümit ettiğimiz çalışmalarıyla daha pek çok bilgiler, Ön- Kültürünün bilinmeyen yanları su yüzüne çıkacaktır.
Yeter ki şu Avrupa aşağılık duygusunu sırtımızdan atalım, Atatürk’ün şu özlü sözünü içselleştirelim ve büyük geçmişimize sahip çıkalım:
“Türk çocuğu,atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”.
Halûk Tarcan (CNRS- Paris)