AFGAN ‘MİLLET’İ
Son ‘Afganistan’ olayları ile birlikte, ‘şuradan buradan daha çok Afganistan lakırdısı’ duyacaksınız demiştim.
Benim için en önemlisi bu lakırdılardan ‘Afgan milleti’ takısıdır.
Bu takı tam bir ‘galat-ı meşhur’dur.
‘Millet’ nedir, ‘Devlet’ nasıl bir şeydir bilmeyenlerin, ‘ezbere’ söyledikleri bir şey.
Bir önceki yazıda, ‘Afganistan’ denilen coğrafyanın ‘Hudud-u Alâm’, yani Batı dünyasının en uç noktası, Doğu’ya açılan sınırı olarak tanımlandığına işaret etmiştim.
‘Afgan’ adının da, bugün Afganistan olarak anılan coğrafyada yaşayanlara verilen ‘ad’ olduğu apaçıktır.
Ancak ve ne var ki, işbu coğrafyada yaşayan insanlar kendilerini ‘Afgan’ değil ama Peştun (pachto) olarak adlandırmaktadırlar.
Afgan sözcüğü demek ki, bir dışsal (exonyme) adlandırmadır.
Nasıl ki, bizlerin Alman dediklerimiz kendilerine Deutch diyorlarsa;
Bizlerin Birmanya dediğimiz yerin adı aslında Myanmar ise;
Bizlerin Çingene dediklerimiz nasıl kendilerine Rom diyorlarsa öyle…
Gelelim, bu halkın bir ‘Millet’ olup olmadığına..
‘Tasada ve kıvançta’ diye başlayan ve daha ilkokullarda öğretilen ‘Millet’ tanımını bir yana koyalım.
‘Millet’ ve daha doğru bir deyişle ‘Ulus’, belki biliyorsunuzdur ama ‘Afgan Milleti’ diyorsanız bilmediğinizi apaçık ortaya koyduğunuz üzere, ‘Modern Çağ’ın bir oluşumudur.
Ve kurulu ‘Devlet’i ile birlikte toplumbilimsel bir anlama kavuşur, ki buna ‘Devlet-Ulus’ diyoruz.
Kuşkusuz ‘Millet’lerin, kimi niteliklerle diğerlerinden ayrılan bir ‘halk’ olarak, uzun ya da görece kısa belli bir ‘tarih’leri vardır.
Örneğin, ‘Afgan halkı’ da, kendi tarihleri boyunca, savaşçılığı, acımazsızlığı, kanseverliği ama o arada bireysel olarak hayalciliği ile tanınan bir halk idi.
En büyük hayali ise, düşmanın haremine nasıl atılacağı ve onun kadınlarını nasıl kendi korumasına alacağıyla ilgili idi.
« D’après les usages de ce peuple afghan, belliqueux, farouche, sanguinaire, mais singulièrement romanesque, un ennemi mortel ne saurait plus être attaqué du moment où il s’est jeté dans le harem de son adversaire et a conquis la protection des femmes » . « J.-A. de Gobineau, Nouvelles asiatiques,1876p. 272.
Yani bu Baktriyan (Bactriane) kökenli halk, Çin’in Batı sınırından Horasan’a değin uzanan coğrafya’da, Türkmen, Özbek, Kırgız halklarıyla birlikte; ‘dikbaşlı’lıklarıyla tanınan halklardan biri idi.
Tam da bu nedenle, nice ‘Devlet’ler ve hatta ‘İmparatorluk’lar görüp geçirdi iseler de, bulundukları coğrafya bugün ‘İmparatorluklar mezarlığı’ olarak anılmaktadır.
Yani bir ‘Modern Devlet’ bilinci geliştirememişlerdir.
Bir başına bu durum bile onların ‘Millet’ aşamasına geçemediklerinin göstergesidir.
Örneğin, yakın komşuları İranlılar, onları ‘Görgüsüz Krallık’ (royaume de l’insolence) anlamında Yaghestan olarak adlandırmaktadır.
Şimdilerde ‘kardeş Afganistan’, ‘yoldaş Afganistan’ denilmesinden önce, sen önce ‘Devlet’ bilincine var denilmesi gerekmektedir.
Kuzey Afrika’daki Berber’lerde olduğu gibi, Afganistan’da da ‘Devlet’ yönetimi primus inter pares kuralına göre işlemektedir denilmektedir.
Kimi ‘demokratik’ seçimlerde olduğu gibi, seçilecek aday önce seçmenleri dinleyecek, seçildikten sonra ise, seçenler seçileni dinleyecek…
“Les sièges sont disposés en arcs de cercle, avec une candidate qui, devenue une primus inter pares, écoute les autres, qui l’écoutent à leur tour (organisation que l’on trouvait déjà dans les espaces-citoyens mis en place par Robert Hue). »— (Michel Fize, L’individualisme démocratique : les défis de la démocratie participative, L’Œuvre, 2010, page 87)]
Ancak ve ne var ki, Afganistan’da ne seçen ve seçilen olmadığı gibi, seçilse de Orta-Çağ islamizminin ‘dogma’larını dinlemek ve dinletmekten öte bir ‘anlayış’ henüz geliştirilmiş değildir.
Tarihin belli dönemlerindeki ‘gelişme’lere gönderme yapılarak, halihazırdaki Taliban Yönetimi’ne değil destek olmak sempati duymak bile, çağdaş yönetim anlayışına aykırı düşecektir.
Taliban’a ancak ve sadece ‘islamî dogma’lara sempati duyanlar ‘kardeşim’ diyebilirler.
Bir de ‘ağzından çıkanı kulağı duymayanlar’!