Avrupalılar bin yıllık Haçlı kini ile Türkü sevmez, aralarında görmek istemediği gibi elinden gelse yaşadığı topraklardan da atmak ister. Bu arzularını, Birinci Dünya Savaşı’nın başında, bizim içinde bulunduğumuz İttifak ülkelerinin karşısındaki İtilaf devletleri, yayımladıkları ortak bildiride açıkça belirtmişlerdi. İngiltere, Fransa ve İtalya ile birlikte ABD’nin de imzaladığı bu bildiride, “amacımız, Rumeli’den attığımız Türkleri, Anadolu’dan da atarak geldikleri yere göndermektir” demişlerdir. Aslında müttefikimiz oldukları için bildiride imzaları olmayan, Almanya ve Avusturya’nın da gönlünde aynı arzu vardır. Nitekim, 9 Aralık 1917’de İngilizlerin Osmanlı’yı yenip Kudüs’ü ele geçirmesini Viyanalılar coşku ile kutlamış ve o sırada orada bulunan Mehmet Akif, bunu büyük hayal kırıklığı ile izlemiştir.
Lozan’da Sevr’in çöp sepetine atılması ile hevesleri kursaklarında kaldı. Büyük bir hayal kırıklığı yaşayan ABD, “bizim projelerimiz uzun erimlidir. Eninde sonunda gerçekleştiririz” diyerek Lozan imzalamadı. İngiltere imzalamak zorunda kaldı ancak o, Lozan’ın uzun ömürlü olmayacağını ve yeni Türk devletinin fazla yaşamayacağına inanıyordu. Dışişleri Bakanı Lord Curzon, bunu daha Lozan’da İsmet Paşa’nın yüzüne söyledi: “bak genç General, ne istediysek reddettiniz. Ama bunların hepsini cebime koydum. Ülkeniz harabeye döndü, yoksulluk diz boyu, paranız pulunuz yok. (Yanında bulunan Amerikan Temsilcisi Amiral Bristol’ü göstererek) para ikimizde; yarın gelip bizden borç isteyeceksiniz. İşte o zaman cebimdekileri çıkarıp önünüze koyacağım ve hepsini alacağım…”
Bu beklenti nedeniyle elçiliklerini bile Ankara’ya taşımadılar. Ancak borç dilenmek bir yana Atatürk’ün Hilafeti kaldırarak, Türk ulusunun aydınlanmasını, yani aklını kullanmasını/ kendini sömürtmemesini sağlayacak devrimler yapmaya başlaması üzerine telaşlandılar. Çünkü kendileri, yerli işbirlikçilerle birlikte din istismarı yaparak ulusları sömürmekte ustaydılar. Bu amaçla Arabistan’da Vahabi mezhebini bile kurmuşlardı. Halife Abdülmecit’e de çengel atmış ve kullanılmaya hazır olduğunu anlamışlardı. Her yıl müritlerinin topladığı ağırlığınca altınla İngiltere’de sosyetik yaşam sürdüren İsmailiye mezhebinin lideri Ağa Han’ı devreye soktular. Ağa Han Atatürk’e, Hilafetin kaldırılmasının yanlışlığını anlatan bir mektup gönderdi. Ancak mektup Ankara’dan önce mandacı Bab-ı Ali basınına ulaştırılmış ve gazetelerde yayımlanarak kamuoyunun duyurulmuştu. Ankara buna büyük tepki gösterdi ve yoluna devam etti…
***
Türklerin Haçlı emperyalistleri yenerek Kurtuluş Savaşı’nı kazanması tüm İslam dünyasında büyük sevinç, heyecan ve umut yarattı. Atatürk, Müslümanların gönlünde taht kurdu. Öyle ki Milli Mücadele’ye karşı çıkan hainlerden Seyhülislam Mustafa Sabri, zaferden sonra İngilizlerin güdümündeki Mısır’a sığındı. Ancak Mısır halkı kendisine büyük tepki gösterince Şerif Hüseyin’in davetlisi olarak Hicaz’a gitti.
O sırada İslam dünyasında sadece iki bağımsız ülke vardı: Afganistan ve İran. Bu ülkelerin liderleri Kral Emanullah Han ve Şah Rıza, yaşananları yakından görmek ve Atatürk ile tanışmak için Ankara’ya geldiler. Devrimlerden etkilendiler ve benzer atılımları kendi ülkelerinde de yapmak istediler.
Emanullah Han Türkiye’ye gelmeden önce zaten çok etkilenmişti. Öyle ki modern giysiler içindeki eşini, annesini ve kız kardeşini de yanına alarak Türkiye’ye gelmişti.
***
Bu gelişmeler emperyalistleri ürküttü ve hemen önlem almak gereksinimi duydular.
İngiltere, Mustafa Sabri’yi de Hicaz’dan getirterek El- Ezher uleması ile birlikte “Müslüman Kardeşler” örgütünü kurdurdu. Örgütün misyonu, Atatürk ve devrimlerini kötüleyerek Müslümanları Atatürk’e düşman etmekti. “İslam dünyasının halifesiz olamayacağını” bildiren bir bildiri yayımlayarak işe başladılar. Oysa “Arap olmayanın halife olamayacağını” savunan Araplar, 500 yıldır Türk halifeyi kabul etmemişler ve en son Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Padişahı’nın Halife sanını kullanarak yayımladığı “Kutsal Cihat” fetvasını iplememişlerdi.
***
Bu arada ülkelerinde Atatürk devrimlerine benzer devrimler yaparak halklarının aydınlanmasını sağlamak isteyen Kral Emanullah Han ile Rıza Şah’ı, satın aldıkları yerli işbirlikçiler aracılığı ile tahtlarından indirip, Müslüman ülkelerde yeni antiemperyalist çıban başı (!) oluşmasını engellediler.
Tarihçiler der ki “ancak dâhiler devrim yapabilir…” Kardeş Afgan ve İran halklarının şanssızlığı Atatürk gibi bir lidere sahip olamayışlarıdır. Ne yazık ki bizde de bunu algılayamayacak zeka engelli çok var!…
Bir yanıt yazın