Batıbay’dan Afganistan Yorumu

Emekli Büyükelçi Sayın Daryal Batıbay’dan Afganistan Yorumu

Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı rahmetli  Korkmaz   Haktanır’ın eşi aile dostumuz sayın Handan Haktanır’a emekli Büyükelçi Daryal Batıbay’dan gelen mesajı çok   güncel olduğu için  Forum’da  paylaşmak istedim.

“Afganistan’da Taliban’ın 15 Ağustos günü başkent Kabil’e girerek, çatışma olmadan kontrolü ele geçirmesi, Taliban dahil tüm dünyada şaşkınlık ve hayretle karşılandı. ABD önderliğinde NATO’nun yirmi yıldır desteklediği, Taliban’a göre kağıt üzerinde sayı, silah ve donanım bakımından kat kat üstün gözüken Afgan ordusunun dağılması, Cumhurbaşkanı Ashraf Ghani’nin ülkeden kaçması, günlerdir uluslararası alanda yoğun biçimde tartışılıyor. Bu tartışmalar, Afgan Hükümeti ve ordusunun yolsuzluğa batmış kurumlar olduğu, ABD ve NATO’nun bu yapısal sorunu çözemediği ve hatta görmezden geldiği noktasında odaklanmaktadır.

Bu tartışmaları bir yana bırakarak, 1996-2001 yıllarında bu ülkeyi yönetmiş olan Taliban’ın yeniden kontrolü ele geçirmiş olmasının küresel yansımaları ve Afganistan’ın geleceğine ilişkin bazı gözlem ve tahminleri paylaşmak istedim. ABD’nin NATO müttefikleri ile birlikte giriştiği en uzun ve alan-dışı (Avrupa dışı) askeri müdahelenin bozgunla sonuçlanması, tüm NATO ülkelerinde değerlendirmelere konu olacaktır.

Afganistan misyonu 2001 yılında El Kaide adlı terör örgütünün New York’taki ikiz kulelere düzenlediği saldırı üzerine NATO’da kararlaştırılmıştı. İttifak, bu saldırı üzerine, tarihinde ilk kez NATO Anlaşması’nın 5. Maddesini ( bir müttefike yapılmış saldırı tüm müttefiklere yapılmış sayılır) işleme koyarak, El Kaide’nin kullandığı  Taliban kontrolündeki Afganistan’a askeri müdahaleye girişmiş ve Taliban’ı iktidardan uzaklaştırmıştı. Bu müdahaleden 19 yıl sonra, Trump yönetimi, müttefiklerine danışmadan, Şubat 2020’de Afgan Hükümetini dışlayarak, doğrudan Taliban ile müzakere ederek, 1 Mayıs 2021 tarihine kadar Amerikan askerlerini geri çekmeyi ve beş bin tutuklu Taliban mensubunu serbest bırakmayı taahhüt etmiştir. Bu Anlaşma Afganistan’da ABD ve NATO’nun sonunun başlangıcı olarak görülebilir. Anlaşma gereği, Trump yönetimi devretmeden 13.000 olan  Amerikan askeri varlığının 2.500’e indirmiştir. Bu küçük Amerikan varlığı, kayıp da vermeden, ülkedeki askeri dengeyi korumayı başarırken, işbaşına gelen Biden yönetimi Trump’ın izinden giderek, kalan Amerikan askerlerini de 31 Ağustos 2021’e kadar çekeceğini ilan etmiştir. 15 Ağustos’ta yaşanan bozgun ışığında akla gelen sorular şunlardır:

  • Biden, Trump gibi, NATO operasyonunu sonlandırma kararını neden müttefiklerine danışmadan, tek taraflı olarak almıştır?
  • 2.500 kişi gibi nispeten  küçük Amerikan askeri varlığı, çok az zayiatla  ülkedeki askeri dengeyi korurken, Taliban ile bir anlaşma olmadan neden  sonlandırılması kararı alınmıştır?
  • İstihbarat alanında teknolojik donanımına ve diğer olanaklarına rağmen, ABD, Afgan ordusunun savaş yeteneği bulunmadığını, hükümetin ise, yolsuzluğa batmış bir çıkar çetesinden ibaret olduğunu neden belirleyememiştir?      

Bu sorular uzatılabilir. ABD’nin tek taraflı çekilme kararının Biden yönetimini içte zor durumda bırakacağını, destek kaybına uğratacağını  düşünmüyorum. Amerikan toplumunda genel olarak başka ülkelerde askeri müdahalelere ve özelde Afganistan’daki en uzun dış askeri mevcudiyete destek zayıftır. Biden da 15 Ağustos’tan bu yana yaptığı konuşmalarda toplumun bu eğilimini güçlendirmeye çalışmaktadır. Kabil Havaalanında ABD vatandaşlarının ve ona çalışan Afganlıların tahliyesi tamamlandıktan sonra, Afganistan konusunun içte uzun süre gündemde kalacağını sanmıyorum.

ABD’nin asıl kaybı uluslararası alandadır. Müttefiklerine dönük olarak ‘ABD geri döndü’ sloganı ile işbaşına gelen Biden yönetiminin güvenirliği üzerinde bu karar  ciddi soru işaretleri ortaya çıkarmaktadır. Trump döneminde ortaya çıkan Amerikan güvenirliği sorununun, Biden yönetiminde de sürmesi, Avrupalı müttefiklerde NATO’nun geleceği üzerinde kuşkulara yol açacaktır. Bu tereddütler, son yıllarda dış politikada daha sık kuvvet kullanan Rusya’ya karşı güvenliğini Amerikan ittifakında gören Doğu Avrupa ülkeleri açısından hayati önemdedir.

Soğuk savaştan bu yana güvenliklerini ABD’ye ihale etmiş olan Avrupalı müttefikler, kendi kendilerine yeterli güvenlik yeteneğini bir türlü oluşturamamakta , savunma harcamalarını milli gelirlerinin  %2’si gibi mütevazi bir hedefe bile ulaştıramamaktadırlar. Amerika’nın tek taraflı çekilme kararı üzerine, İngiltere’nin Avrupalı  müttefiklerin Afganistan’da kalarak göreve devam önerisine hiç bir ülkeden destek gelmemesi, ABD’ne bağımlılığın son somut örneğidir. Almanya’nın vatandaşlarını tahliye amacıyla Kabil’e gönderdiği uçağın, Kabil havaalanında  binlerce Avrupalı ve onlara çalışan Afganlı tahliye için beklerken, sadece yedi yolcu ile kalkış yapması, Avrupalı müttefikler arasındaki dayanışma hakkında da fikir vermektedir. Özetle, Avrupalılar açısından sorun iki yönlüdür: Bir yanda kendi aralarında güvenliklerini sağlanamamakta, öte yandan da, güvenliklerini sağlaya gelmiş ABD’ye güvenmemektedirler. İttifak, liderinden yoksun kalmış, zayıflamış bir döneme kapıyı aralamıştır.

Türkiye’nin Taliban’ın ülkede kontrolü ele geçirmesinden bu yana yaptığı üst  düzey açıklamalar, NATO’nun diğer üyelerinden oldukça farklı tutum sergilemektedir. Afganistan’dan NATO ülkelerinin düzenli şekilde çekilmelerini kolaylaştırmak için Kabil havaalanının güvenliğine ve işletilmesine talip olan hükümetin bu projesi 15 Ağustos’ta işlevsiz kalmıştır. Taliban’ın Kabil’i hızla kontrol altına alması ertesinde ülkeyi terk etmek isteyen  büyük kalabalığı artık ABD’nin yolladığı altı bin Amerikan askeri düzene sokmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin de ortaya çıkan yeni koşullar ışığında, Afganistan’daki askerlerini diğer NATO ülkeleri gibi geri çekmesi uygun olur kanısındayım. Oysa Ankara’dan son  açıklamalar, Taliban’ın ülkede kontrolü ele aldıktan sonra ‘ılımlı’ ve ‘olumlu’ tutum takındığına işaret etmekte, ve Kabil Havaalanı’nı işletme isteğini tekrarlamaktadır. 15 Ağustos öncesinde Taliban Türkiye’nin bu isteğini kabul etmeyeceğini bir çok kez açıklamıştı. Taliban’ı şimdi bu konuda iknaya çalışmayı ve bu çabanın Türkiye’nin hangi çıkarlarına hizmet edeceğini anlamak kolay değildir. 15 Ağustos öncesinde, Türk-Amerikan  ilişkilerinde  olumlu bir gündem yaratmak amacıyla ortaya atılan Kabil havaalanı önerisi, artık bu niteliğini yitirmiştir. El Kaide yeniden Afgan topraklarından Amerikan çıkarlarını tehdit etmediği sürece, Biden yönetiminin bu ülkeyle ilgisini asgariye indirmesi beklenebilir.

Kabil’i çatışmadan kontrolüne alan Taliban’ın ilk günlerde dikkatli açıklamalar yaptığı görülmektedir. Bu tutumda yönetimine uluslararası destek-özellikle mali arayışının etkili olduğu tahmine elverişlidir. ABD bankalarındaki tüm hesapları Yönetim tarafından dondurulmuş, IMF’nin özel çekme haklarından yapacağı katkı da Amerikan vetosuyla engellenmiştir. Avrupa ülkeleri de mali yardımları peş peşe durdurmaktadır. 90’lı yıllardaki yönetimi sırasında izlediği tutum ışığında, Taliban’ın ne yapacağı konusunda erken kanaat edinmek yanıltıcı olur.

Beklentim, çok uzak olmayan bir gelecekte, Taliban’ın kendi içinde aşırılar ve ılımlılar olarak bölüneceğidir. Ilımlılar, iktidarda kalabilmek için dış dünyanın asgari beklentilerini karşılamak için çabalayacak, diğerleri ise eski rejimi canlandırmaya gayret edeceklerdir. Buna ek olarak, Taliban yönetimine direnecek Şii Hazaralar ile ülkenin kuzeyindeki diğer etnik grupları da -Tacikler, Özbekler, Türkmenler  gibi- göz ardı etmemek yerinde olur. Kanımca orta dönemde, Afganistan’ın iç karmaşa ve hatta iç savaşa sürüklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

ABD ve genel olarak Batı’nın terk etmesinden sonra, Afganistan’da ki boşluğu doldurmaya başlıca aday Çin’dir .Pekin’den gelen açıklamalar, Çin’in bu konuda hevesli olduğuna işaret etmektedir. Afganistan ile kısa bir ortak sınırı olan  Çin , köktendinci Taliban yönetiminin sınırın öteki yanındaki  Uygur bölgesi Sincan’da radikal akımları özendirmesi/ desteklemesi olasılığını önlemek isteyecektir. Bu ülkeyi Kemer ve Yol insiyatifine dahil etmek istemesi de mümkündür. Özetle, Afganistan’ın Çin’in nüfuz alanına girmesi beklenebilir. Taliban’a geçmişte destek vermiş olan Pakistan’dan sonra  bu ülkenin de Çin nüfuzuna girmesi, özellikle Kaşmir’deki Müslüman nüfus üzerindeki yansımaları nedeniyle, Hindistan’ı rahatsız edecektir. Asya’daki Çin-Hint rekabet alanı genişleme eğilimi göstermekte ve Çin’in eli güçlenmektedir.

İlkokul yıllarında babamın görevi nedeniyle üç yıl yaşadığım Kabil’de edindiğim güzel anılar bu aralar sıkça aklıma geliyor. Yakın tarihi, baskı, zulüm ve savaşla geçen bu kırk milyonluk ülkenin bir gün barışa ve demokrasiye kavuşmasını kalpten diliyorum.”

“Afganistan’da Taliban’ın 15 Ağustos günü başkent Kabil’e girerek, çatışma olmadan kontrolü ele geçirmesi, Taliban dahil tüm dünyada şaşkınlık ve hayretle karşılandı. ABD önderliğinde NATO’nun yirmi yıldır desteklediği, Taliban’a göre kağıt üzerinde sayı, silah ve donanım bakımından kat kat üstün gözüken Afgan ordusunun dağılması, Cumhurbaşkanı Ashraf Ghani’nin ülkeden kaçması, günlerdir uluslararası alanda yoğun biçimde tartışılıyor. Bu tartışmalar, Afgan Hükümeti ve ordusunun yolsuzluğa batmış kurumlar olduğu, ABD ve NATO’nun bu yapısal sorunu çözemediği ve hatta görmezden geldiği noktasında odaklanmaktadır. - sadik ridvan karluk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir