2000 Temmuz’unda İstanbul, sıcaktan kavruluyordu. Boğaz köprüsü çıkış yolunda yavaş yavaş ilerleyen otobüsün kırık camından yarı beline dek dışarıya uzanan kadın, ellerini göğe uzatarak çığlıklar atıyor; parçalanmış İngilizcesiyle dünya düzeninin küreselleştiğini, artık barış-demokrasi geldiğini düşünenleri uyarıyordu:
“Afganistan yok! Taleban var! Bizi geri yollamayın! Bizi öldürürler!”
Özgürlük ve dayanışmacılar, liberaller, din hürriyetçileri, milliyetçiler, mukaddesatçılar, demokrasi projesi sevdalıları, kulaklarını tıkadılar bu çığlığa. Cihatçılar, İslamın zaferi diye görüp sevindiler.
O kadınla birlikte otobüsteki Afganlılar sınır dışı edildi. Medyatik kirlenmenin koyuluğuna karşın, onurlu görevden kaçınmayan bir-iki gazeteciden başkasının canlı olarak görüp duymadığı o yanık sesli kadının çığlığı da bir iki günde unutulup gitti. [2000’de Gazete Mudafa-i Hukuk’ta ve daha sonra 2004’te yayınlanabilen Sivil Örümceğin Ağında kitabından özetlendi.]
Şimdi de Afganistan yok!
1970’lerin sonunda Afganistan’da halkçı birleşik cephe, krallığı devirerek yönetime geçmişti. Yeni yönetim, geçmişten kalan kurumları yenileştirmeye, yaygın eğitimi güçlendirmeye, tarımı geliştirmek için baraj-sulama düzenleri kurmaya yetiştirilen genç cihatçılara on binlerce silah gönderildi. CIA Pakistan’da merkez kurarak cihatçıları uzmanlarıyla yakından destekliyordu. Unutmamalı ki, ABD Sovyet birlikleri Afganistan’a girmeden çok önce Taleban’ı yetiştirmeye başlamıştı.
Türkiye’de dönemin cuntabaşı Kenan Evren bile “Kardeşim Ziya” dediği zorbadan desteğini esirgemedi; CIA bağlantılı elemanları Afganistan’a gönderdi; cihatçılara göz yumdu.
Afganistan’da komşu ülkelerden güç alan azınlık toplulukları kışkırtıldı. Pakistan’da eğitilen cihatçı talebelerin başını çektiği saldırganlar, yakıyor, yıkıyor, topluca öldürüyor; yüzlerce yılın mirası ne varsa yerle bir ediyor, anıtları top ateşiyle parçalıyordu.
Afganistan yönetimine karşı Arabistan’dan İran’a, ABD’den Avrupa’ya, Çin’den Malezya’ya uzanan birleşik destekle ilerleyen cihatçılar dağlardan ovalara inerek büyük kentleri birer birer ele geçirdiler.
Dış destekli kesintisiz saldırı karşısında savunma gücünü yitiren Afgan yönetiminde birlik bozuldu. Yönetim cihatçıları durdurabilmek için dışardan yardım istedi. Sovyetlerin çoğunlukla Taciklerden, Özbeklerden oluşan askeri birlikleri cihatçıların saldırısına karşı cephe kurdu.
Afganistan’daki savaş artık, ABD-Batı Avrupa yandaşlarından ve İslam devletlerinden oluşan koalisyonu temsil eden cihatçılarla Sovyetler arasında savaşa dönüşmüştü.
ABD desteği o denli açıktandı ki cihatçılara stinger füzelerini dağlarda teslim eden ABD ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski, bir tümseğe çıkıyor; sağ elini kaldırıyor; işaret parmağıyla göğü göstererek coşkuyla “Allah is the greatest! (Allah en büyüktür!)” diye haykırıyordu. Taleban cihatçılar da “Allah-u Ekber!” diye bağırarak otomatik Amerikan tüfeklerinin şarjörlerini göğe boşaltarak ABD’ye şükranlarını gösteriyorlardı.
Kuzey-Orta Afrikalı, Arabistanlı, Afrikalı, İranlı ve hatta Türkiye’den gitme cihatçılar, ABD’nin başını çektiği birleşik silahlı güce katılıyorlardı. Onlara göre bu savaş Hrstiyan-Müslüman tüm dindarların dinsizlere karşı savaşıydı. ABD yönetimi Sovyetleri batağa çekmeyi ve dünyanın büyük çoğunluğunu onlara karşı birleştirmeyi başarmıştı. [Türkiye’den cihatçılara katılanlar ve sonradan hükümet edenlerin Afgan cihatçılarla ilişkileri için bkz. Zifiri Karanlıkta, 2016]
Talebelerin barbarlık dönemi
Sonunda Afgan yönetimi gücünü iyice yitirdi. Sovyetler de birleşik cihat cephesi saldırısına ve Batıya karşı direnmekten caydı. Sovyetler dünyada yalnızlaşmış ve artık içerden dağılıyordu.
Afganistan’da cihatçılar halkçı cephenin tüm yöneticilerini, askerlerini, yandaşlarını kurşuna dizdiler. KIsa süre sonra Taleban, ortaklarından hızla kurtularak tek başına egemenleşti. Okulları, geçmişten kalan fabrikaları, tarihsel binaları havaya uçurdular; sulama hatlarını parçaladılar. Ailelerden kız çocuklarını alarak cihatçılara teslim ettiler. Kadınları baştan aşağı bir çuval gibi geçirilen (çadur) kalın örtülerle örttüler; kız ocuklarına, kadınlara okuma yazma öğrenmeyi yasakladılar; yüzbinlerce Afganlıyı öldürdüler.
Afrika’dan, Orta Asya’dan, Ortadoğu’dan gelerek Taleban’a katılanların çoğu kendi ülkelerine dönerek terör örgütleri oluşturdular ve devletlerini yıkmaya giriştiler. Türkiye’den gidenler İran’da konakladıktan sonra Afganistan’a geçmişlerdi. Dönüşlerinde İran’da eğitildiler ve Türkiye’de İran Kudüs Kuvvetlerine bağlı örgütler kurarak suikastlara başladılar. [Zifiri Karanlıkta]
Taleban’ın ortaklarının en güçlüsü Arabistanlı zengin sülaleden Usame bin Ladin’di. Yıllarca CIA ile birlikte Bosna’da, Afganistan’da, Kosova’da çalışan bin Ladin, Taleban korumasında Afganistan’da yerleşti; ülkelerine dönen cihatçılardan dünyayı tehdit eden terör ağı kurdu; Suudi Arabistan’a, ,ABD’ye, Avrupa’ya, Irak’a, Suriye’ye, Türkiye’ye, Afrika’ya yerleşerek terör eylemlerine girişti.
Beslediklerince saldırıya uğrayan ABD, tam uyanamadan Usame bin Ladin’in el-Kaide örgütünün saldırısına uğradı. ABD karşı atağa geçince bin Ladin, 2001’de ABD’nin savunma bakanlığını, büyük ticaret merkezlerini intiharcı pilotlarının ele geçirdikleri Amerikan yolcu uçaklarıyla vurarak yerle bir etti.
2003’te ABD ve müttefikleri, Afganistan’a asker gönderdi. Türkiye de, ulusal çıkarlarını, dünyada barış ilkesini bir yana bırakarak 3. Kolordusunu ABD güdümündeki işgal kuvvetlerine kattı. [3. Kolordu,1918’de Filistin’de, Atatürk’ün 7. Ordusuna bağlı, İsmet Paşa komutasındaki ordudur. 58 Gün, 2005.]
Yıllar süren kanlı, yıkıcı savaşta Taleban geriletildi. Afganistan merkezinde yeni yönetim oluşturuldu. Gel zaman git zaman ABD hevesini aldı; Afgan Yönetimiyle yıkıcı-kanlı örgüt Talebanı masada buluşturdu. Sözde barış ve sözde savaşsız dönem başladı. ABD, Afganistan yönetimini savaşı bitirmesi, demokrasi için Talebanla masaya oturttu ve güvenlik sağlandı diyerek askersel üssünü boşaltı.
Geçmiş çağdan ne kalmışsa yerle bir eden, kan dökücü, kıyıcı cihatçılar, ABD çekilince tüm illeri bir kez daha ele geçiriyorlar; hızla Başkent Kabil’e yaklaşıyorlar. Afganistan ulusal ordusunda, iç güvenlik karakollarında kim varsa topluca öldürüyor, kız çocuklarını cihatçılara seks kölesi yapıyor, kadınları yıllar öncesindeki gibi çadırla kapatıyorlar. Üstelik ele geçirdikleri yerlerde ordunun hafif-ağır silahlarına el koyarak daha da güçleniyorlar.
Bu arada Türkiye’yi yönetenler de ABD ile görüştükten sonra Talebanla aynı anlayışta olduklarını açıklayarak askeri birliklerini Afganistan’da bıraktılar.
ABD’ye ve müttefiklerine inanan Afganlılar şaşkındı: ABD’ ve ortaklarıyla birlikte Rusya, Çin ve ötekiler de onları aldatmıştı!
Aklımızla yıllardır alay edenler
Türkiye’nin “muhalefet” maskelileri de Afganistan’daki yeni yıkımı bir yana bırakmışlar; İran tiranlarının desteğiyle Anadolu’ya yığılan Afganlılardan başkasını görmüyorlar; yalnızca ABD-Avrupa oyunundan söz ediyorlar.
İran-Afganistan sınırından Türkiye sınırına ulaşan yol 2.000 Km. İran’ın yüce devlet imamı Hameney, Afganlıların İran’ın ortasından geçen 2.000 kilometrelik yolu Afgan göçmenlerine açık tutuyor. Ne Türkiye yönetimi ne de “muhalefet” maskeli “liderler” İran’ın Ayetullah yöneticilerine bir şey demiyorlar.
En ilginci Kemal Kılıçdaroğlu’nun tepkisiydi. CHP’nin “ebedi” başkanı, Afganistanlılar sorununu demokrasi içinde çözeceklerini açıkladı. Bu durumda ABD ve geri kalan ortakları bu kişiyi hemen Afganistan’a göndererek oralarda “demokrasi” kurulmasını sağlamalılar!
Hesap
Türkiye’yi yönetenler, İslam İnkılabı davalarına uygun davranıyorlar. Bu açıklığa diyecek yok! Hatta neredeyse 100 yıldır, “Başbuğ” rejimini kurmayı ilke edinenlerin hükümeti desteklemeleri de kendi davalarına uygundur.
Sözde aydınlar, kör particiler, “Türk egemen” devletin yıkılmasına karşı ılımlı davrananların temel içgüdülerini düşünmekten onlarca yıldır kaçışlarının bedelini halka pek acı ödetiyorlar.
Şimdi yeniden sorma zamanı:
“Ilımlı” İslamcı ve eyaletçiler, “ana-kardeş muhalefet” partilerinin yönetimlerine hangi dava için doluşuyorlar?
“Oy almak için yapıyorlar” diye kendilerini avutanlar, yıllardır Türkleri enayi yerine koyanlar kime hizmet ediyorlar?
Mustafa Yıldırım, Denizli, 3 Ağustos 2021
Çin kaynaklı virüs salgınına, baskılara aldırımadan yalnızca canlıları yaşatmak için çırpınan doktor arkadaşlarıma şükran! Yazma gücüne katkıları unutulamaz!