Üç yıl önce demiştim ki:
“Kentlerimizde ardı ardına maden arama izinleri çıkıyor. Yakında orman katliamları da başlayacak.
Doğayı, ormanlarımızı, kamu mallarını nasıl koruyacağımızı şaşırdık…”
Türkiye alev alev yanıyor şimdi… Hem de her alanda.
İşin daha kötü tarafı, bu yangınlar yüreğimizi dağlarken, AKP’li Cumhurbaşkanı da yeni bir kanuna imza attı.
Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanun, kıyılar başta olma üzere, orman alanlarındaki yapılaşma tasarrufunu Kültür ve Turizm Bakanlığının yetkisine bırakıyor.
Buna göre, orman arazileri “Kamu yararı” kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecek. “ Yani özel sektör dilediği gibi kullanabilecek…
Orman yangınları dört bir yanımızı sardı… Birisini söndürüyorlar, bir başka yerde yeniden bir başkası başlıyor…
Şunu yeni anladık: Meğer her bölgesi ormanlarla kaplı, 85 milyonluk bir ülkenin yangın söndürme uçakları yokmuş. Olanları da hangarlarda çürütmüşler.
Yazlık, kışlık saraylar, külliyeler, köşkler yaptırılırken, Cumhurbaşkanının emrine ve hizmetine 11 adet uçak verilirken, yangın söndürme uçağı almak akıllarına gelmemiş…
Oysa yanımızdaki, komşumuz, küçücük Yunanistan’ın 38 yangın uçağı var.
Bu sayı Fransa’da 26, İtalya’da 19, İspanya’da 17…
Ve orman yangınları başlayınca bu yetersizlikten dolayı, cayır cayır yanan ağaçlara, börtü – böceğe, kurda – kuşa, kaplumbağalara çaresiz ve umutsuzca bakakaldık.
İktidar yetkilileri şimdi sadece konuşuyorlar… Hikâyeler anlatıyorlar…
Çünkü ellerinden başka bir şey gelmiyor. Yangın söndürme teşkilatımız yetersiz. Donanım zayıf.
Sadece kiralanan uçaklarla yangınlara müdahale edebiliyoruz. Kendi uçağımız yok.
Helikopter kullanıyoruz. Bunlar ise derde derman olmuyor.
Vatan hainliği bir tek savaşta, askerlikte olmaz. Doğada, ekonomide, toplumsal yaşamda da olur…
Kan ağlıyor tüm canlılar. Yüreğimiz, ciğerlerimiz yanıyor. Kurtlar kuşlar katlediliyor.
Göz göre göre doğayı yok ediyorlar. Toplum yaşantısını ayaklar altına alıyorlar.
Çoluğumuzun, çocuğumuzun geleceğini karartıyorlar… Yurdun her bölgesinde orman katliamı yapılıyor. Cinayet işleniyor.
İnsanlık mıdır bu?
Müslümanlık mıdır bu?
Ne diyor Hz. Muhammet?
“Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.”
Halkımız, bir zamanlar “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedi ve 250 binden fazla şehit verdi.
Yurdumuzun her karış toprağında şehit kanı var… Sizin hiç saygınız yok mu bu vatanın şehitlerine? Sevginiz yok mu?
Sizin tek sorununuz bu ülkede bir şeriat, ümmet devleti kurmak mı? Bu halkın başka sorunu kalmadı mı? Milletin başına çay paketleri atarak ülkeyi yöneteceğinizi, sorunları çözeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Neden bu yangın söndürme önlemlerini daha önceden almadınız.
Ağaçların, hayvanların, doğanın cayır cayır yanmasına seyirci kalarak, insanların yaşam pınarını kurutuyorsunuz, nefes almalarını engelliyorsunuz…
Yüreğinizde bir parçacık da olsa merhamet duygusu kalmadı mı? Belki ders olur diye şimdi size gerçek bir öykü anlatayım:
Atatürk, 1929 yılının ağustos ayında, Yalova’da bir köşk yapılmasını istedi. Köşkün yapımı eylül ayında tamamlandı.
Ancak Atatürk 1930 yılının haziran ayında Yalova’daki köşke gittiğinde, çalışanlar köşkün yanındaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini belirtip, çınarın köşke uzanan dalını kesmek istediklerini söylediler.
ATAMIZ, “Dal kesilmeyecek, köşk yürüyecek” dedi.
Çınar ağacının dalının kesilmesi yerine binanın tramvay rayları üzerinde birkaç metre ileriye yürütülmesi talimatını verdi.
Bu nedenle o köşkün adı “YÜRÜYEN KÖŞK” oldu.
Yürüyen Köşk’ün yanında o çınar ağacı bugün 390 yaşında ve çok sağlıklı.
Her yıl onu binlerce kişi ziyaret ediyor…
Şimdi anladınız mı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü neden bu kadar çok sevdiğimizi?
Şimdi anladınız mı onu yobazlara, gericilere neden yedirmeyeceğimizi?