Uygur Türkler – TÜRK TARİHİ KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI
1.1. Uygur Adı ve Uygurlar
Uygur adı Türkçe kaynaklarda, Orhon yazıtlarında ilk defa 716 yılındaki olaylar sırasında, Uygur İlteberi’nin ismi vasıtasıyla zikredilmiştir. Bu sırada Uygurlar, Kök Türk (Göktürk) hâkimiyetini tanımak istemeyerek Kök Türk ülkesinin doğusuna, muhtemelen de Çin sınırlarına doğru kaçmış olsalar gerek.[1]
Çin kaynaklarında Uygur adı Hui-hu, Hui-he, Wei-hu, Wei-wu[2] gibi çeşitli şekillerde yazılmıştır. Bundan başka, 1283 Numaralı Pelliot yazmaları içinde, 787-843 yılları arasında Tibet’e giden beş Uygur elçisinin raporları münasebetiyle, Uygur adı Tibetçe Ho-yo-hor şeklinde yazılmıştır.[3] Bütün bu değişik yazılışlar Uygur adını ifade etmektedir.
Uygur adının anlamı ve etimolojisi hakkında çeşitli görüşler vardır. Uygur’un manasının “şahin gibi hızla hücum eden, orman halkı”,[4] “çukur” anlamlarında olduğu söylenmiştir. Gy. Nemeth’e göre Uygur adı, uy- “uymak, takip etmek”[5] fiilinden türemiştir. Ebulgazi Bahadır Han da Uygurların adını “uymak, yapışmak”[6] fiiline dayandırır. Kâşgarlı Mahmud’da ise, “kendi kendine yeter” manasında kullanıldığı[7] anlatılmaktadır. Kelimenin genellikle Uy+gur şeklinde geliştiği, “akraba, müttefik” anlamında olduğu, On Uygur adının da “On Müttefik”[8] anlamına geldiği yolunda açıklamalarda bulunulmuştur.
Çin kaynakları, Uygurların Kök Türkler gibi Hunların neslinden olduğu yolundaki haberlerde hemfikirdirler ve Kök Türkler gibi onların da kurttan türediklerini söylerler. Fakat bunun yanı sıra Uygurların ağaçtan türediklerine dair efsaneler de vardır.[9] Uygurlara ait en eski kayıtların M.Ö. 176 ve 43 yıllarında Issık-Köl civarlarındaki kalıntılarda bulunduğu söylenmektedir.[10]
Çin’deki Türk Tabgaç hanedanı sırasında Uygurlar Gao Che adıyla anılmışlardır.[11] Daha sonra da, 5. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Tölöslerin bir kabilesi olarak geçmektedirler.[12] Bununla beraber İslâm coğrafyacıları, Tokuz-Oğuzlarla Uygurları eş tutmuşlardır.[13]
Elimizde bulunan Karabalgasun yazıtı Çince yüzünde Uygurların dokuz aileden meydana gelmiş oldukları zikredilmiştir,[14] fakat bu “dokuz aile”nin adı tek tek sayılmamıştır. Çin kaynaklarının yardımıyla Uygurları meydana getiren dokuz aileyi şu şekilde sayabiliriz: 1) Yüe-lo-ko (Yaglakar), 2) Hu-to-ko (Uturkar), 3) To-lo-wu/Hou (Kürebir), 4) Mo-Ko-si-k’i (Bakasıkır), 5) A-vu-ti (Ebirçeg), 6) Ko- sa (Kasar), 7) Hu-Wu-su, 😎 Yüe-wu-ku (Yagmurkar), 9) Hi-Ye-Vu (Aymur/Eymür).[15] Bunların liderliği ise Yaglakar ailesinin elinde bulunuyordu.
Uygur adının siyasî bir addan ziyade, kabile ve bölge adı olarak kullanıldığı yolunda görüşler de vardır.[16] Kök Türkçe kitabelerden ve Çin kaynaklarından öğrendiğimize göre, Uygurların tarih sahnesine çıktıkları ilk yurdun, Selenge nehrinin doğu kısımları olduğu anlaşılmaktadır.[17]
Hun İmparatorluğu’ndan sonra Doğu Türkistan, M.S. 93-121 yılları arasında Çin istilâsına uğradı. Bu yıldan M.S. 220’ye kadar bölgede Kuşan hâkimiyeti kuruldu. Bu devletin çekilmesinden 360 yılına kadar Doğu Türkistan’da bulunan Yarkent, Lop, Hoten, Kâşgar, Kuça ve Turfan gibi şehir devletleri müstakil oldular. Bu tarihten itibaren Doğu Türkistan bölgesine sırasıyla Şiyenbi, Toba, Cücen, Kök Türk, Türgiş, Uygur, Karluk, Karahanlı ve Karahıtay hanedanları hâkim oldular.
1.2. Uygur Türkleri ve Doğu Türkistan’ın Tarihine Dair
1.2.1. Ötüken Uygur Kağanlığı Dönemi
742 senesinde Basmıl, Uygur ve Karluklardan müteşekkil boylar Kök Türklere hücüm ederek Kök Türk kağanını öldürmüşler ve yerine Basmılların lideri olan Shie-tieh-i-shih kendini kağan olarak ilân etmiştir. Ötüken’de kurulan bu yeni “Kağanlık”ta Uygurlar “Sol Yabguluk” Karluklar da “Sağ Yabguluk” mevkiine gelmişlerdir.[18] Bu arada 742 senesinde “Yabgu” unvanını taşıyan Uygurların reisi Çin’e elçiler yollayarak Çin İmparatorundan “Adaleti kabul eden reis” unvanını almıştır.[19] 743 senesinde Uygur Yabgusu Kök Türklerin son kağanı olan Wu-Su-Mi-Shi (Ozmış) kağana hücum ederken diğer taraftan Dokuz-Oğuzların başında bulunan oğlu da Oğuz kuvvetleri ile birlikte savaşa katılır. Bu savaşta Ozmış kağan ağır bir yenilgiye uğrar ve karısı da Uygurlara esir olur.
Kök Türk devletinin tamamen tarih sahnesinden silinmesine sebep olan en son darbe 744 yılında yine Kök Türkler gibi “Aşina” soyundan gelen bir hükümdara sahip olan Basmıllar tarafından vurulur. Basmıl Kağanı, Ozmış Kağan’ın başını keserek Çin sarayına yollar. O zamana kadar Uygurların hâkimiyetinde olan Basmıllar bu başarılarından dolayı bağımsızlıklarını ilân ederler ve hükümdarları Ötüken’de Kağan olarak başa geçer. Fakat Uygurlar bu kağanı tanımazlar ve Uygur Yabgusu Karlukların yardımıyla da Basmıl Kağanı’nı yener ve kendisini öldürür. Böylece Ötüken bölgesinde yeni bir Kağanlık kurulmuş olur.
744 senesinde Ötüken’de kurulan yeni devletin ilk kağanı Çin tarihlerinde Ku-tu-lu Pi-Chia Chüeh Ko-han olarak geçen “Kutlug Bilge Kül Kağan”dır. Tang imparatoru tarafından kendisine “Feng-ı Wang” adı ve daha sonra da “Huai-jen” unvanı verilmiştir.
Tang Sülâlesi tarihçileri, Kutlug Bilge Kül Kağan zamanında Uygurların, Altay dağlarından, Baykal gölüne kadar uzanan bir bölgede hüküm sürdüklerinden bahsetmektedirler. Uygurlar bu devirde, kendilerine başşehir olarak, o zamanlar “Ordu-balıg” denen ve Hunlar zamanından beri bilinen, Yukarı Orhun nehri üzerinde bulunan “Kara Balgasun” şehrini seçmişlerdir.
Kutluk Bilge Kül Kağan 747 senesinde ölünce yerine oğlu Moyunçor Kağan başa geçmiştir. Bu Kağan zamanında Uygurlar, Batı’da Türgeşlerle mücadele etmişler ve bunları hakimiyetleri altına alarak sınırları batıda Sir Derya nehri boylarına kadar genişletmişlerdir. Kuzeyde ise, Kem nehri aşılarak Kırgızlar ile kendilerine bağlanmıştır. Moyunçor zamanında en önemli siyasi münasebetler Çinliler ile olmuştur.
759 senesinde Moyunçor Kağan ölünce yerine Uygurlardaki veraset geleneklerine göre büyük oğlunun geçmesi lâzımdı. Fakat büyük oğul bilmediğimiz bir sebepten dolayı öldürülmüş ve yerine Moyunçor’un küçük oğlu Kağan olarak başa geçmiştir. Çinliler tarafından “Teng-li Mou-yü” (Tengri Mou-yü) diye isimlendirilen bu kağanın birkaç tane isminin olduğunu biliyoruz. Bu isimlerden en tanınmışları “Bugu” veya “Bögü” ile “Tengri”dir.
780 senesinde Tun Baga Tarkan, Bögü Kağan’ı öldürerek kendisini kağan ilan etmiştir. Kağan olduktan sonra, ilk iş olarak derhal Çin ile siyasî münasebetlerinin düzeltilmesi yolunu seçmiş ve bunda da muvaffak olmuştur. Çinliler tarafından kendisine “Alp Kutlug Bilge Kağan” unvanı verilmiştir.
Kutlug Bilge Kağan’ın başlıca faaliyetlerini şöyle sıralayabiliriz. Tibet ve Karlukların Uygurlara karşı teşkil ettikleri çeteleri ortadan kaldırmış, Karlukları tamamen kendine tâbi kıldıktan sonra, Turfan bölgesine inmiştir. Burada da Tibet ve Karluk çeteleriyle karşılaşmış ve bunları da tamamen ortadan kaldırdıktan sonra, şehirleri geri alarak asayişi bozmayan bölge halkını ödüllendirmiş, asayişi bozanları ise şiddetle cezalandırmıştır.
Kutlug Bilge Kağan’ın en büyük icraatı Kırgız seferidir. Kırgız seferi kendi adını ebedîleştirmiştir denilebilir. Orta Asya’nın kuzeyinde oturan ve bir Türk boyu olan Kırgızlar, cesur ve kuvvetli idiler. Uygurlar bugünkü Turfan bölgesine kadar hâkim olunca, Kırgızların güney bölgeleriyle ilişkileri hemen hemen kesilmişti. Bu yüzden Kırgızlar daha kuzeye çekilmek zorunda kalmışlardır.
Kutlug Bilge Kağan 805 senesinde ölünce, yerine “Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külüg Bilge Kagan” geçmiştir. Bu Kağan’ın önemli faaliyetlerini şöyle sıralayabiliriz: Doğu Türkistan’ın önemli şehirlerinden birisi olan Kuça’yı Tibetlilerin elinden kurtarması ve Maniheizm’in Uygurlar arasında yayılması için göstermiş olduğu gayret.
Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külüg Bilge Kağan ölünce, yerine bir evvelki kağan’ın küçük kardeşi 821 senesinde kağan olmuştur. Bu kağan’ın unvanı “Ay Tengride Kut Bulmış Bilge Kağandır. Uygurların ilk devrinden itibaren 21. kağanı olan bu kişinin bir başka ismi de “Kasar Tegin”dir.[20]
Kasar Tegin başa gelince Çinlilerle bir evlilik yoluyla akrabalık kurmak istemişti. Daha önceleri de gördüğümüz Çinli prenseslerle evlenerek bir akrabalık bağı tesis edilmesini her iki toplum, özellikle Çinlilere yararlar sağlayacağı aşikârdır. 821 senesinden sonra, Uygurlarda siyâsi yönden genel bir bozukluk görülmektedir. Uygurlardaki bu iç karışıklıkları Mani dinine bağlayanlar olduğu gibi, meydana gelen sülâle değişmesinin de rol oynadığını ve Çin’in olumsuz etkisinin de olduğunu söyleyenler vardır.
Kasar Tegin bütün maiyetiyle birlikte öldürülmüştür. Yerine 832-839 seneleri arasında başa geçen manevi oğlu “Hu-te-le” kağanlık yapmıştır. “Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külüg Bilge Kağan” unvanını almıştır. Bu dönemde iç karışıklıklar hat safhaya gelmiş ve bu arada büyük bir kış mevsiminden sonra, hayvanların pek çoğu telef olmuştur. Bu durum ise Uygur ekonomisini oldukça sarsmış ve Çin’e satacak mal bulamaz duruma gelmişlerdir.
Hu-Te-le kağan 839 senesinde ölünce yerine Wu-Tu-Kung ile aynı senede Wu-Chie Kağan başa geçmiştir.[21]
840 senesine gelindiğinde, 100 bin kişilik bir Kırgız ordusunun Uygur başkenti Karabalgasun’u kuşatarak, son Uygur kağanı olan Wu-Chie’yi öldürdüklerini görüyoruz. Uygurlar, Kırgızlar tarafından büyüklü küçüklü kılıçtan geçirilmişlerdir. Kırgızlar böylece belki de Moyunçor ve Kutluk Bilge zamanlarında uğradıkları yenilgilerin intikamını almış oldular. Bu savaştan kurtulan Uygurlar çeşitli yönlere hareket ederek yeni yurt edinmek için çaba harcamışlardır.
1.2.2. Hanlıklar Dönemi
1.2.2.1. Şa-Çu (Sha-Chou) Uygurları
Kırgız yenilgisinden sonra oturdukları bölgelerden hareket ederek Asya’nın daha güney bölgelerine, Çin’in batısına gelip yerleşen Uygurlardan bir grup Sha-Chou şehrine gelmişlerdir.[22] Sha-Chou Uygurlarına Çinliler, Maniheizm dinini benimsemiş olmalarından dolayı ve bunların beyaz elbise giymelerinden kendilerine “Beyaz giymiş göğün oğulları” ismini takmışlardır.[23] Ayrıca bu bölgenin çok önemli şehirlerinden biri olan Dun-huang’ın Sha-Chou’ya çok yakın olması zaman zaman Sha-Chou şehrine Dun-Huang denmesine yol açmıştır.
Sha-Chou Uygurları hakkında kaynaklarda pek fazla bilgi yoktur. Bunların siyasî hâkimiyetleri çok kısa sürmüştür. İlk önce Liaolara (Kıtan) ve daha sonra da Şi-Şia (Tanggut) devletlerinin hâkimiyetlerini tanımışlardır. Diğer taraftan Sha-Chou Uygurları ile Kan-Su (Kan-Chou) Uygurları arasında muhtemelen Mani dininden dolayı zaman zaman anlaşmazlıklar çıkmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, Mani dinini kabul etmeyen bir kısım Sha-Chou Uygur halkı, Kan-Su Uygurlarından yardım istemişlerdir; onların Kan-Su Uygur kağanına mektup yazarak kendisinden yardım istediği bilinmektedir.[24] Bu bölgenin önemi Çin ile Orta Asya arasındaki ticaret yolunun üzerinde bulunmasından ileri gelmektedir.
1.2.2.2. Kan-Su Uygurları
Bugünkü Kansu şehrinin yakınında kurulan Kan-Su Uygur devleti, bilhassa X. yüzyılın ortalarından itibaren Uygurların kuvvet merkezi hâline gelmiştir. Bu Uygurlar da Sha-Chou Uygurları gibi, XI. yüzyıldan sonra, Tangut ve Kıtanların hâkimiyetlerini tanımışlardır. Kan-Su Uygurlarına aynı zamanda “Sarı Uygurlar” da denilmektedir.
840 tarihinden sonra Uygurların bir kısmının Tibet ve An-Shi bölgesine göç ettikleri bilinmektedir. Bu bölgenin merkezi ise, Kansu (Kan-Chou) şehri idi. Kansu şehri bilhassa, Çin ile bugünkü Doğu Türkistan arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Uygurlar bu bölgeye gelmeden önce, bu bölge ve ticaret yolu, Tibetlilerin eline geçmişti. Bu bölgeye gelip yerleşen Uygurların askerî bakımdan çok zayıf olduklarını Çin kaynakları bahsetmektedirler.
Bu bölgenin asıl özelliği Budizm’in en fazla yayılmış olduğu bir yer ve Dun-huang mağaralarının bulunmasındandır. Bu sebeple Uygurların eski dini Maniheizm’in burada daha çok yaşanmış olması ve Uygurların yeniden Budizm dinine bir dönüş yapmış olmaları çok muhtemeldir. Budist kitaplarının Sarı Uygur Kağanı’nı “Gök Hükümdarı” diye anmaları ve onuncu yüzyılın başında buradan Çin’e gelmiş olan rahiplerin yeşil cübbe giymiş olmaları da, onların çoktan Budist olduklarını gösteren deliller olması lâzımdır.
Dokuzuncu yüzyılın sonunda Turfan Uygurları tarafından Doğu Türkistan’dan kovulan Tibetliler Kansu’ya gelmişler ve Sarı Uygurların başına ciddî olarak dert olmuşlardır. Çinlilerle beraber Tibet tehlikesini de atlatan Sarı Uygurlar, ancak onuncu yüzyılın başlarında rahat nefes alabilmişlerdir.
911 tarihinde Sarı Uygurların ilk defa olarak askerî bir harekete geçtiklerini ve mabetlerin bulunduğu Dun-huang (Bin Buda) şehrini zaptettiklerini Çin kaynaklarından öğreniyoruz. Bu hareket daha ziyade, Maniheist bir geleneğe sahip olan ve Sarı Uygurlarla Turfan Uygurları arasında kurulmuş küçük bir Çin devletine karşı yapılmış akındır. Bu devletçik “Beyaz elbise giyen imparatorun devleti” idi. Sarı Uygurların bu başarıları üzerine itibarları da çok artmıştır.[25]
923 senesinde Kan-Su veya Sarı Uygurların başında Jen-Mei Kağan bulunuyordu. Jen-mei kendileri için büyük tehlike oluşturan Tibetlilere karşı Çin’le bir anlaşma yapmıştır. Çinliler de sınırlarının güvenli olması için Sarı Uygurlara güvenmişler ve bu anlaşmayı imzalamışlardır.
924 senesinde Jen-mei ölünce yerine kardeşlerinin en küçüğü Tegin, “kağan” oldu. 924 ile 928 seneleri arasında Uygurlar arasında karışıklıkların çıktığını görüyoruz. Artık Sarı Uygurlar, kendi iç işleriyle uğraşmaya başlamışlardı. Öyle anlaşılıyor ki, Sarı Uygurlar, batıdan gelen malları alıyorlar ve kendi kervanları ile Çin’e götürüyorlardı. Dar bir sahada yaşayan bu Uygurların hayatlarını devam ettirebilmeleri için ticaretin büyük önemi vardı.
933 senesinden sonra, Tibetlilerin Uygur kervanlarını soymaları üzerine başlayan Tibet harpleri, Uygurların kendi menfaatlerini korumak maksadıyla yapılan mücadelelerdir. Diğer taraftan Çinlilerin bu savaşlarda Uygurların yanında olması da kendi çıkarlarını Tibetlilere kaptırmamak içindir.
Sarı Uygurların daha önce kurulmuş olan Türk devletleri gibi fütuhat politikası yoktu. Belki bunun tek sebebi Sarı Uygurların artık yavaş yavaş yerleşik hayata geçmiş olmalarıdır. Onların tek amacı Kan-Chou (Kansu) şehrinde barış içinde oturup, yabancıların baskın ve istilâsına uğramadan kervanlarını gönderebilmekti. Bu sebeple Çin ile daima dostluk içinde yaşamışlar ve kendileri için en büyük tehlike olan güneydeki Tibetlilere karşı cephe almışlardı.[26]
1.2.2.3. Turfan Uygurları
840 tarihinden sonra güneyde yeni bir devlet kuran Uygurlar arasında Orta Asya Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan Gao-Chang şehrinde yerleşen Uygurlar olmuştur. Bu Uygurlar “… artık Bozkır Türk devletinden farklı idiler: Hâkimiyeti genişletme düşüncesinde olmamış, büyük siyasî çatışmalara girmemiş, başta Çin hükümetleri olmak üzere, komşuları ile dostluk ve ticaret münasebetlerini devam ettirmeyi tercih etmişlerdir”.[27]
Batıya gelmiş olan Uygurlar, başlangıçta yalnız Turfan ve Beş-Balık bölgelerinde yerleşmişlerdi. Çin sınırında sayısız felâketlere uğrayan 13 Uygur boyu da batıya geçmiş ve Turfan Uygurlarına karışmışlardır. Turfan bölgesine gelen Uygurlar son Uygur kağanının kız kardeşinin oğlu olan, Mengli Tigin’i[28] 856 yılında kağan seçmişlerdi. Mengli Tigin’in kağanlığı Çin tarafından da tanınmıştı. Çin kaynaklarında Turfan Uygurları için “Shi-Zhou” Uygurları da dendiğini görüyoruz. Bunun sebebi ise, Tang sülâlesi zamanında Gao-Chang olarak bilinen şehrin 460 senesinde Çin’in bir eyaleti hâline getirildiği zaman, isminin Shi-Zhou olarak değiştirilmesindendir. Mengli Tigin Uygur kağanı olunca Ulug Tengride Kut Bolmış Alp Külüg Bilge Kagan unvanını almıştı.[29] O da tıpkı ataları gibi bir unvan taşıyordu.
866’larda Turfan Uygurlarının başında Bugu Chün bulunmaktadır ve o Turfan’ı fethetmiştir. Batıdaki sınırlarını Tanrı dağları üzerindeki Ürümçi şehrine kadar uzattılar. Kansu’daki Çin askerî kuvvetlerinin Çin İmparatoru’na isyan etmeleri üzerine Uygurlar sınırlarını doğuda Çin topraklarına genişletme imkânına sahip oldular. Böylece Tanrı dağlarının doğu ucunda ve ticaret yollarının geçtiği Kumul şehri de Uygurların eline geçmiş oldu.[30] 947’lerde Turfan bölgesi Uygurlarının başkentinin Koço olduğu ve 948 yılında başa geçen Uygur hanının unvanının İdikut olduğu Koço’da bulunan bir kitabeden anlaşılmaktadır ve başkente de İdi Kut şehri deniyordu.[31] Turfan ve Beş-Balık’taki Uygur hanedanının sınırları kesin olarak çizilemiyorsa da, bu hanlığın dâhilinde birçok Türk boyu yaşıyordu.
981 senesinde Kara-Koço’ya gönderilen Çin elçisi Wang Yen-te’nin seyahat notları kültür tarihimiz açısından oldukça önemlidir. Wang Yen-te Uygurlara Sung devleti tarafından, Kıtanların kuvvetlenmesi üzerine gönderilmişti. Sunglar Kıtanlara karşı Uygurlarla andlaşma yapmayı plânlıyorlardı. Ancak Çinliler fazla birşey elde edemedi. Çünkü bu yıllarda savaştan çok ticaretle uğraşan Türkler, hem Çin’i açıkça reddetmişler hem de onlarla antlaşma yaparak Kıtanları kızdırmamışlardır. Bu Uygurlar 10. yüzyıldan itibaren gelişen ve 11-12. yüzyıllarda olgunluğa erişen Türk medeniyetinin kurucusu olmuşlardı. Bilhassa Mani dini Turfan ve Beş-Balık Uygurları arasında epeyi rağbet görmüş ve birçok eser bırakmışlardır.[32] Turfan Uygur devleti önce Kara-Hıtay devletine bağlandı (1206). Uygur kağanı, Kara Hitay Hükümdarı Yeh-lü Ta-Shi’yi kendi başkentinde üç gün misafir etmiş ve Yeh-lü Ta-Shih ülkesine döndüğü zaman 600 at, 100 deve ve 3.000 koyun hediye etmiştir.
Hitay devletinin kurucusunun karısı da bir Uygur prensesi idi. Devletin idaresinde ve savaşlarda kocası kadar rolü olan bu imparatoriçe, 924 senesinde kendisine gelen Uygur elçisine özel bir karşılama yapılmasını istemişti. Bu arada Uygur alfabesinin Hıtay devletinin resmî yazısı olmasında da büyük tesir yapmıştır. Hıtay devletinin ileri gelenleri arasında da birçok Uygur vardı.[33]
Dr. Erkin EMET
Yazıları posta kutunda oku