4 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu’na yeni atamalar yapılmıştır. Bu kapsamda Hilal Kaplan Öğüt, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından TRT Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanmıştır. Hilal Kaplan Öğüt ve Lilit Gasparyan “Türkiye ve Ermenistan Diyalog Ödülü” sahibidir. Bu konuda Lilit Gasparyan’ın aşağıdaki yazısını paylaşmak istiyorum. Yorumu sevgili okurlara bırakıyorum.
“2015 yılında, tüm Dünya Ermenileri, gerek Ermenistan’da gerekse diasporada çeşitli gösteriler eşliğinde Ermeni soykırımının 100. Yılını anmaya hazırlanıyorlar. Genellikle Ermeni toplumunda, soykırımı anmak tazminatla özellikle de toprak talebiyle ilişkilendirilmiştir. Çeşitli parlamentolar tarafından Ermeni soykırımının tanınmasına yol açan kararname ve yasalarda tazminat konusundan bahsedilmemesi Ermenilerin Türkiye’den soykırımın tanınmasından öte bir talebi olmadığı yönünde yanlış bir izlenim oluşturmuştur ki bu tamamen yanlış bir izlenimdir.
Tazminat talebi farklı dönem ve farklı çevrelere göre değişik tanımlamalarla ifade edilmiştir, “tarihsel adaletin tesisi”, “talepkarlık”, “sonuçların giderilmesi” gibi. 1920-30 yıllarında 24 Nisan günü özellikle diasporada tüm kiliselerde yas ayinleriyle anılırdı. Ermenistan’ın Sovyetler Birliğine katıldığı ilk senelerde de 24 Nisan günü kiliselerde anılırdı, ancak ilerde 1965 yılına değin, Büyük Felaketin kurbanları anma günü, akraba ve yakınları anma günüymüşçesine sadece aile içinde anılır olmuştu. Türkiye’den tazminat, özellikle de toprak talebi temelde siyasi örgütler tarafından uluslararası konferanslarda, siyasi çevrelere sunulan başvurularda dile getiriliyordu.
1945 yılında 2. Dünya Savaşı bitiminde, diasporada işlevlerini sürdüren Ermeni siyasi parti ve örgütleri yeni kurulmuş olan Birleşmiş Milletler örgütüyle birlikte çeşitli kongrelere de başvurarak Ermenilerin Türkiye’deki topraklarının iadesi konusunda yardım talep ettiler. Geri alınmak istenen bu toprakların sınırları 1920 yılının Kasım ayında dönemin ABD Başkanı Woodrow Willson’ın yargısal kararıyla belirlenmişti.
1946 yılında Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye tarafından Ermeni topraklarının zapt edilmesi” başlığıyla “410 N. özel öneme haiz” dosyayı hazırlar. Bu dosyada Sovyetler Birliğinin Türkiye’den hangi gerekçelerle toprak talebinde bulunması dair çok sayıda kanıt bulunmaktaydı.
Soğuk savaşın ilk yıllarında Ermenilerin bu talepleri bir nebze de olsa azaldı ancak asla son bulmadı. Batı dünyasında yaşayan Ermeniler için Sovyet Birliği üyesi bir devlet olan S. S. Ermenistan Cumhuriyeti’nin topraklarına katmak için NATO üyesi bir devlet olan Türkiye’den toprak talep ettiklerini söylemek siyasi olarak kolay değildi. BM tarafından 1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin babası Raphael Lemkin’in soykırım olarak ilan ettiği Ermeni soykırımı suçlularının cezalandırılması konusunda konuşmak çok daha kolaydı tabii tazminat talebini de göz ardı etmeden.
1965 yılının 24 Nisanında Büyük Felaketin 50. yıldönümünde Sovyet Ermenistan Cumhuriyetinde Ermeni Soykırımı kurbanlarını anma günü etkinliği ilk kez devlet düzeyinde gerçekleşti. Erivan’da binlerce kişinin katıldığı gösterilerde “Topraklarımız, bizim topraklarımız” yazılı geniş pankartlar kullanıldı.
Aynı yıl, BM’de Ermeni Soykırımının uluslararası düzeyde tanınması sorunu yeniden gündeme gelmiş ve Uruguay’da yasal olarak tanınmıştı. Türkiye’de ise eşzamanlı olarak inkâr siyaseti güç kazanmıştı.
1973 yılından itibaren BM alt komisyonlarından birinde başlayan Ermeni soykırımının spesifik olarak tanınmasına yönelik çalışmalar nihayet neticeye ulaştı ve hazırlanan rapor 1985 yılında kabul edildi.
Bu süreçte temel olarak soykırımın ispatı üzerinde konuşulmaktaydı. Türkiye’nin soykırımı tanıması talebi ise, örneğin 1987 yılında Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşen konferansta olduğu gibi, bugünkü Türkiye’nin, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşadığı trajediden sorumlu tutulamayacağı söylenmekteydi. Ve “ Bu tarihi olayın, soykırım olarak tanınması nedeniyle Türkiye’ye ne siyasi ne hukuki ne de maddi talepler sunulamaz” diye vurgulanmaktaydı. Bu ikaz bugünkü Türkiye’den bu yönde taleplerin daima olageldiğinin ve Avrupa Parlamentosunun bu taleplere engel teşkil ettiğinin ispatı niteliğindedir.
Bu genel atmosfer içinde Sovyet Ermenistan Parlamentosu 1989 yılının 23 Eylül günü “16 Mart 1921 Rus-Türk Antlaşması’nı (Moskova Anlaşması çevirenin notu) siyasi ve hukuki değerlendirme komisyonu kurmuştu. Bu Komisyon 16 Mart 1921 Rus-Türk Antlaşmasını ve bunun tekrarı niteliğindeki Ermenistan’a zorla kabul ettirilen Kars Antlaşmasını yasa dışı ilan etmek üzere bir plan hazırlayacaktı. (Türkiye bugün geçerli saydığı sınırları hukuki temelini Kars Antlaşması’na dayandırmaktadır.)
23 Ağustos 1990, Ermenistan’ın bağımsızlık ilanı, Sovyet Ermenistan Parlamentosu, “Ermeni halkının kaderi, tüm Ermenilerin arzularının gerçekleşmesi ve tarihsel adaletin yeniden tesisi konusunda sorumluluğunun bilincinde olarak, ‘Demektedir. […] “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 yılında Osmanlı Türkiye’sinde ve Batı Ermenistan’da uygulanan Ermeni soykırımının uluslararası tanınırlığı konusunda yardımcı olmak için etkin rol üstlenecektir.’ Burada Ermenistan Cumhuriyeti Anayasasına göre Ermeni Devletinin temel ilkeleri ve uluslararası gayeleri tespit edilmiştir.
24 Nisan 1998 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti Başkanı Robert Koçaryan, Ermeni halkına hitaben yaptığı konuşmada ‘Biz geçmişin kölesi olmak istemiyoruz, ancak bundan kurtuluşun tek çaresi geçmişin tüm dünya tarafından doğru olarak takdir edilmesidir. Soykırımın tanınması yönünde talebimiz bölgede rahatlamaya ve barışın tesisine yarayacaktır. O halde bugün başlıca sorunumuz tüm Ermenileri ve insani yardım örgütlerini bir araya getirerek, tarihi adaletin zaferini gerçekleştirmek ve ülkemizin huzur içinde gelişmesini, güçlenmesini sağlamaktır’ demektedir. 20 Nisan 2005 yılında Koçaryan, ‘Ermeni halkı soykırım nedeniyle göçer bir hale düşüp tüm dünyaya dağıldı. Ermeni Felaketinin uluslararası yargıya gitmesi ve tarihsel adaletin yeniden tesisinin zorunluluğu büyük bir siyasete kurban edildi.
2007 yılında kurulan, Ermenistan Cumhuriyeti milli güvenlik, strateji servisi şöyle demektedir: ‘Ermeni soykırımının genelde ve Türkiye özelinde tanınırlılığını ve mahkûmiyetinin talepçisi olarak Ermenistan bunu, sadece tarihsel adaletin tesisi değil bölgede karşılıklı güven ortamının oluşması ve ilerde benzer cürümlerin engellenmesi bağlamında değerlendirmektedir’.
24 Nisan 2008 yılında yaptığı konuşmada yeni Başkan Serj Sarkisyan, ‘Tüm dünya Ermenilerinin anayurdu olan Ermenistan, tarihsel adaletin yeniden tesisi konusunda çabalarını kat be kat arttırarak devam etmelidir’ der. Bir sene sonra aynı gün ‘Ermeni soykırımının uluslararası tanınırlılığı ve mahkûmiyeti, Ermeni halkı ve Ermenistan Cumhuriyeti için tarihsel adaletin yeniden tesisi sorunudur’ demektedir.
14 Aralık 2010 yılında uluslararası ‘Soykırım Suçu, Engellenmesi, Kınanması ve Sonuçları’ başlıklı uluslararası konferansta Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı, ‘Eminiz ki tanımaktan affa, adaletten barışa uzanan yolun, hoşgörü ve birlikte yaşamak fikrinin alternatifleri yoktur’ demiştir. Serj Sarkisyan ‘Bu konferans, soykırımın hukuki sonuçlarna yönelik kesin bir yaklaşım sergilemek için önemlidir ve ileriye dönük konseptlerin geliştirilmesi bağlamında da oldukça yararlı olacaktır’ diye konuşmasını bitirmiştir.
“Jarankutyun” Miras) Partisi Genel Başkanı ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk dış işleri bakanı Raffi Hovhannisyan da Ermeni soykırımı ve bunda Türkiye’nin sorumluluğu konusunda muhtelif zamanlarda konuşmalar yapmıştır. 2013 yılında, Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanlığına adaylığını koyan Hovhannisyan, seçim öncesi konuşmalarında, ‘Ermeni soykırımı ve Ermeni halkının anayurdundan koparılmasının yüzüncü yılında, 24 Nisan 2015 günü, Türkiye Cumhuriyetinin kendinde siyasi cesaret ve ahlaki gücü hissedip Türk- Ermeni ilişkilerinde var olan uçurumu yok etmeye çalışması, bu bağlamda, insanlığa karşı işlenen bu benzersiz suçun tanınması ve barışın sağlanması, gerçeğin kabulü ve tazminat temeline dayanan ilişkilerin normalleşmesi yönünde bir yol izlemesi çok yerinde olacaktır.’ demişti.
24 Nisan 2013 günü eski Dış İşleri Bakanı, bugün Parkavac Hayastan (Müreffeh Ermenistan) Partisi danışma üyesi Vartan Oskanyan şöyle yazmıştı: ‘Soykırımın tanınması gerekliliğini göz ardı etmeden başlıca hedefimizi bunun sonuçları üzerine yöneltmemizin tam zamanıdır, hatta geç bile kalınmıştır. Bu maddi, manevi ve entelektüel zararlarımız karşılığında hak taleplerimize sahip çıktığımızı gösterir.’
Aynı gün, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin her iki Katolikosu yan yana gelip ortak bir bildiriyle Türkiye’den;
‘1- Ermeni halkının ve hem ulusal hem de insani haklarının tecavüzüne karşılık tüm zararlarının tanzimini,
2- Ermeni halkının kilise, manastır ve kiliseye ait diğer mülklerinin, ruhani, kültürel değerlerin derhal iadesini.’ talep ettiler.
27 Mayıs 2014 tarihinde Erivan’da, Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılını anma etkinliklerini düzenleyen komisyonun dördüncü oturumu Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın başkanlığında gerçekleşti. Başkan konuşmasında ‘Ermeni Soykırımıyla ilgili hukuki belgelerin düzenlenmesi Ermeni hukukçular tarafından ve kişisel, toplumsal ve ulusal sorunlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Kimse, Büyük Felaketin Yüzüncü yılının davamızın son noktası olduğuna dair umut beslemesin. Bu sadece yasımızı tutmak, manen gücümüzü arttırmak ve adalete ulaşmanın kendine has bir safhasıdır. Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında yeni amaçlar ve önümüzde tüm dünya Ermenilerini bir araya getiren bir programla çok daha güçlü bir devlet ve diasporaya sahip olacak projelerle ortaya çıkacaktır. Yüzüncü yılda biz tarihi bir dönemi toparlayacak ve adaletin yeniden tesisi adına yeni bir aşamanın başlangıcını ilan edeceğiz’ dedi.
19 Eylül 2014’de Ermeni Soykırımı tazminat araştırma grubunun son raporu yayınlandı. ‘Ermeni soykırımına yönelik adil çözüm-tazminat’ başlıklı rapor aşağıdaki önerileri sunmaktadır.
1-Ceza: Ermeni soykırımının asıl suçluları artık hayatta değiller, yargılanamazlar, dolayısıyla bu maddeyi uygulamak mümkün değil.
2-Tanımak, af, eğitim ve anma: Türk hükümeti ve suç birliği içinde olan sivil toplum kuruluşları, soykırımı resmen tanımalı ve af dilemeliler.
3- Ermenistan’a ve Ermenilere destek: Uzun vadeli iyi yaşam koşullarının sağlanması amacıyla Türk devleti siyasi veya farklı konularda Ermenistan’a ve tüm dünya Ermenilerine destek olmalıdır.
4- Türkiye’nin normalleşmesi: İnkâr politikasının tamamen sonlandırılması ve Türkiye’de yaşayan Ermenilerle diğer uluslara saygı ortamının oluşturulması gerekir. Bunun dışında Türk devleti tüm kültür ve eğitim kurumlarından Ermeni karşıtı söylemleri ve soykırımın ideolojik ve pratik izlerini tamamen silmelidir. Örneğin Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi.
5- Mülklerin iadesi ve mülk kaybı, ölüm ve zulmün telafisi: 70 milyar $-105milyar $ arası değer belirlenmiştir.
Araştırma grubu, başkan Woodrow Willson’ın yargısal kararıyla belirlenmiş alanın siyasi değişimini(transfer) en doğru şekil olarak düşünmekle birlikte alternatif arayışını da sürdürmektedir.
20 Eylül 2014 tarihinde, 5. Ermenistan-Diaspora Forumu kapanış oturumunda Devlet aşkanı Serj Sarkisyan 700 den fazla katılımcıya yönelik konuşmasında ‘Sizlerden çoğu, Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı anma etkinliklerini düzenleyecek komisyonlara üyedir. Hepinizin amacı adaletin yeniden tesisi ve karanlığa karşı, insanlıktan nefret eden ideolojilere karşı insani düşüncenin zaferidir’
Aynı forumun dört temel konusundan biri ‘Ermeni Soykırımı’nın Uluslararası Tanınırlılığı, Yargılanması Ve Sonuçlarının Telafisi’ süreciyle ilgiliydi. 40’a yakın katılımcının konuşma yaptığı toplantıda çoğunun önerisi, 100. Yılın temel amacının Ermenilere haklarının iadesi, adalet ve tazminat talebi olmasıydı. Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal Meclisi, Dış İlişkiler Daimi Komisyonu Başkanı Artak Zakaryan, Büyük Felaketin tanınması son hedef değildir, çünkü aynı zamanda Ermeni halkı da bu davada talepkâr taraf olacaktır diyordu.
Bu forumdan birkaç gün sonra, 24 Eylül’de başkan Serj Sarkisyan, BM Genel Asamblesi’nde yaptığı konuşmada ‘Tarihte benzeri görülmemiş, tüm bir halkın ölümü ve anayurt topraklarından sürülmesi amacıyla yapılan katliam tüm dünya Ermenileri için onulmaz bir yara olarak kalmaya devam ediyor’. Daha önce çeşitli yerlerde bu konuya değinmesine rağmen, Ermenistan devlet başkanı ilk kez BM kürsüsünde ‘Toprakların Kaybı’ndan söz ediyordu.
Adalet, Tarihsel Adaletin Tesisi, Ermeni Soykırımının Sonuçlarının Giderilmesi, Tazminat. Bunlar Ermeni Soykırımı sorununun çözümü mevzubahis olduğunda Ermenilerin sıkça kullandığı ifadeler olmuştur. 100. Yıl sanki bu ifadelerin uluslararası platformda özellikle de Türk toplumu tarafından işitilir olmasına olanak verir gibidir.”
Bu kapsamda sayın Gasparyan’a karşı görüş olarak aşağıda yer alan yazımı okumasını öneririm.