HUKUK ve SİYASET
‘Hukuk Siyasetin Nesidir?’ başlıklı yazımda, Marx’tan aşağıdaki değerlendirmeye gönderme yapmıştım.
Fransız Devrimi ile, özellikle Napolyon ile birlikte, Devlet, ‘para’ ve ‘kültür’ün iki temel ‘ölçüt’ oluşturduğu ve köhne ‘bürokrasi’nin elinde, ‘Şiddet tekelini elinde bulunduran’ bir ‘makina’ya dönüşmüş oldu.
Yıl 1843’tür?
Ancak Marx, aradan 17-18 yıl geçtikten sonra, o çok yinelenen ‘Altyapı/Üstyapı’ kavramlarını geliştirecektir.
Peki ama ‘Para’, burada altyapıya mı yoksa üstyapıya mı ait olarak değerlendirilecektir?
Şimdi, sizi tam kırk yıllık deneyimime dayanarak temin edebilirim ki, bugün bile dünyanın en ileri gelen ‘ekonomist’leri bile ‘para’yı nereye koyacaklarını bi-le-me-mek-tedirler.
Para bir ‘altyapı’ ögesi midir yoksa ‘üstyapı’ ögesi mi?
Ve ‘ahlâk ve onur’, Marx’ın ‘Kültür’ dediği şeyin içinde midir değil midir?
En iyi yanıtı, gördüğüm kadarıyla Sedat Peker vermiş bulunmaktadır.
‘Onuru aldıkları maaş kadar olan kesimler’.
Gerçi Peker, sadece sözde ‘gazeteciler’i kasdetmekle yetinmiştir.
Oysa ben, burada, gönül rahatlığıyla, Türkiye’deki ‘Yargıtay’ın 28 Şubat’la ilgili kararını veren ilgili dairesinin üyelerini de bu gruba dahil edeceğim.
Onurları ‘maaşları ve aldılkları rüşvet’ kadar olan ‘yüksek yargıçlar’dan sözediyorum.
Son yirmi yılda, aldıkları ‘hukuk dışı kararlar’ nedeniyle tüm ‘alçak yargıçlar’ı da bu gruba dahil edebiliriz.
Kuşkusuz, o ‘gayri meşru halkoylaması’nı onaylayan ‘Yüksek Seçim Kurulu’ üyelerini bu gruptan ayırmanın olanağı yoktur.
Sözde ‘Anayasa Mahkemesi’ üyeleriyle başlayarak nice sözde ‘mahkeme’ yargıç ve savcılarını ise saymaya gerek yok.
Bu kadarla kalsa iyi.
Adı ‘Hukuk Fakültesi’ olan modern medreslerin ‘hoca’ları da bu gruptandır.
Çünkü içlerinden bir tanesi olsun, cübbesini giyip sokağa çıkmamış ve ‘ben bu tür hukuksuzluklara dayanamam’ diyememiştir.
Demek ki ne imiş; ‘Hukuk’, Türkiye’de ‘siyasetin eşşeği’ imiş.
Oysa doğrusu ne idi; ‘gerçek hukuk devletlerinde, siyaset hukukun köpeği’ olmak durumundadır.
Ki gerçekten bir ‘Hukuk’tan sözedilebile.
‘Hak’tan ve ‘Adalet’ten sözedilebile.
Kısaca, iki yüzyıldan buyana ne olduğu bir türlü anlaşılamamış olan ‘Sivil Toplum’dan sözedilebile.
Felsefî olarak ‘insanlık’tan, gerçek ‘hümanizm’den sözedilebile…
Gelin görün ki, ortalıkta onca sözde ‘toplumbilimci’, ‘siyaset bilimci’, ‘ekonomist-mekonomist’ olduğu halde, şu ‘toplum’ denilen ‘şey’i doğru dürüst kavrayan ve anlatabilen bir Tanrı kulu bulunamamaktadır.
Onlar, ancak ve sadece, ‘toplum’un şurasını burası ‘ölçmek’le övünebilirler.
Onların ‘bilim anlayışı’ işte o ‘ölçü’ kadardır.
Ve o ‘ölçü’, şurada ‘Dolar’, burada ‘Avro’, orada ‘TL’ kadar olmaktadır.
‘Onur’ları da işte tam o kadardır.
Kısaca ‘onursuz bir dönem’den geçilmektedir.
Ve yine Türkiye’de bir ‘galatı meşhur’ olarak, ‘Devlet, şiddet tekelini elinde bulunduran güç olarak tanımlanagelmektedir.
İçlerinden bir tane olsun, okuma yazma bilen biri çıkıp, bundan tam kırk yıl önce Fransa’da ‘Paranın Şiddeti‘den sözedildiğini duyan çıkmamıştır.
Michel Aglietta ve André Orléan, 1982 yılında ‘Violance de la Monnaie’yi yazdılar.
‘Şiddet Tekeli’ni elinde bulunduran demek ki kimmiş?
‘Para’.
‘Devlet’ sadece ‘Para’nın oyuncağı imiş.
Son tümce olarak, bu yazıyı anlayabilen kim varsa elini kaldırsın diyeceğim.
Ki bakalım biz kaç kişi imişiz?