Baştan bu yana bilinenler şu:
İktidar özellikle ekonomik alanda ayağa kalkamadı. İşsizliği önleyemedi. Birçok alanda başarısızlıklara imza attı. Tabanını kaybetmeye başladı.
Bu saydıklarımıza eklenmesi gereken konular da var. Ancak, işin öteki yanı yani muhalefetin oylarının da beklenen yükselişe geçmemesidir.
Özet:
İktidar desteğini kaybediyor ama, bu muhalefet sayesinde değil.
Son olarak KONDA’nın yaptığı anketin sonuçlarını değerlendirdiğimiz de bu tabloyu görebilmekteyiz.
KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, “Sorun siyasi rekabet eksikliği” başlıklı, Gazete Oksijen’deki yazısında, “İktidar toplumsal meşruiyetini, desteğini kaybediyor ama muhalefette kayda değer bir yükseliş henüz görünmüyor. Muhalefet partileri sisteme itirazı örgütleyemediler, ‘iktidara muhalefet’te takılı kaldılar” yorumunu yapıyor.
Ağırdır, Türkiye toplum ve siyasetinin içinde bulunduğu tabloyu şu satırlarla özetliyor:
“Pandemi var olan eşitsizlikleri, adaletsizlik ve yoksulluğu daha da derinleştirdi. Üstelik bu sağlık krizi, hem ekonomik hem de siyasal sistem değişikliğinin ürettiği devlet ve yönetim kriziyle birlikte yaşanıyor.
Son ayların işsizlik ve enflasyon rakamları ile ekonomik buhranın boyutları ortaya çıkıyor…
Bir suç örgütü liderinin videoları, bir iş insanının bazı küçük itirafları, bazı kayıt dışı örgütlenme ve ilişkilerle ihaleler, özelleştirmeler, teşviklerle nasıl bir sermaye transferi, mala çökme ve talan düzeni kurulduğu delileniyor.
HDP İl Başkanlığı’nı basıp cinayet işleme, HDP kapatma davası, Kılıçdaroğlu dahil milletvekilliklerini düşürme fezlekeleri, Akşener’e fiili saldırı, tüm bunları ve şiddeti meşru gören siyasi söylemlerle nasıl bir yıkımın ve kaosun içinde olduğumuz da daha net anlaşılıyor.
Müsilajın yalnızca Marmara’da değil hayatın her alanında yaşandığı bir zaman dilimindeyiz.”
Tüm bu olup biten arasında gözlerin muhalefete döndüğüne değinen Ağırdır, “Her ne kadar muhalefet bu dönemde eleştiriden muaf tutulmak, taraftarlarından tıpkı iktidar gibi kesin biat bekliyor olsa da ihtiyacımız olan suskunluk değil. Tam aksine daha çok konuşmak, dinlemek, tartışmak, müzakere etmek, ikna ve uzlaşı üretmek zorundayız” uyarısında bulunuyor ve ekliyor:
“Hem siyasi partileri hem de toplumsal muhalefeti daha geniş bir ölçekten ve gelecek hayalinden konuşmalıyız.
Hem yerel hem de küresel muhalefeti de bir arada düşünmek ve konuşmak zorundayız. O nedenle Türkiye’deki muhalefet meselesini küresel dinamikler içinden, bu dinamikleri dikkate alan, beslenen, aynı zamanda küresel etki kapasitesini de hedefleyen bir yerden düşünmek gerekiyor.
Çünkü Türkiye’de yaşananlar küresel gerilim ve krizlerden bağımsız değil. Aynı zamanda Türkiye’de yaşananlar ve yaşanacak olanların küresel dinamiklere ve gelişmelere etki kapasitesi de sanılandan çok daha büyük.
İktidar toplumsal meşruiyetini, desteğini kaybediyor ama muhalefette de kayda değer bir yükseliş henüz araştırmalarda görülmüyor. Karşımızdaki kök sorunlardan birisi, var olan siyasi rekabet eksikliği.
Gezi’den beri süren gerilimler ve krizler dizisindeki iktidar rolü nedeniyle kutuplaşmanın ürettiği seçmen sadakati 2019 yerel seçimlerine kadar sürdü. Ama çözülemeyen ekonomik sorunların ağırlığı ve bireylere, hanelere yansımaları nedeniyle de sadakat ilişkisi belki zayıfladı ama “negatif kimliklenme” olarak adlandırılan karşı tarafa olan olumsuz duyguların ağırlığı nedeniyle de yerel seçimlerde toplam oy oranlarında çok özel değişiklikler olmadı. Her ne kadar İstanbul, Ankara, Antalya, Adana gibi bazı yerlerde başkanlıkların el değiştirmiş olmasının ürettiği sansasyonel siyasi sonuçlar gözleri boyamış olsa da yerel meclis oylarında ülke toplamında hala iktidar blokunun ağırlığının sürüyor olduğu gerçeğini muhalefet ıskalıyor.
sıkışma ve kutuplaşma kadar sınıfsal gerilim de yükseliyor. Hem kültürel ve kimliksel kutuplaşmanın gerilimi hem de sınıfsal olan gerilim aynı anda güçlü bir biçimde ve birbirini de çoğaltarak yaşanıyor. Tam da bu nokta muhalefete büyük bir fırsat alanı açıyor.
Muhalefet partileri sisteme itirazı henüz örgütleyemediler, iktidara muhalefette takılı kaldılar. O nedenle de sınıfsal gerilimde ne pozisyon üretebilmiş durumdalar ne de sınıfsal gerilimden kendilerini besleyecek bir enerji üretebiliyorlar.
Aynı zamanda muhalefet partileri dünyadaki tartışmalardan, yükselen popülist akımlara dair, sosyal devlet kavramı etrafındaki, yerküreyle uyum ve iklim değişikliğinin sonucu olan meseleler gibi bir dizi küresel tartışmaya ve siyaset arayışına dahil değiller.
Partilerin yeni bilgiden de yeni insanlardan da beslenme kanalları kapalı. Gençler, farklı düşünenler, siyaset esnafı olmayanlar, bir parti içi klike nefer olmayanlar örgütlere hala dahil olamıyor.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın