11.07.2021, 18:33 Türkiye’yi Bekleyen Gelecek (7) (DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR)
Şu bir gerçek ki, içinde yaşadığımız dünya ihtiyaçlara göre yeniden şekillenmektedir. 2000 yılından itibaren “Tek Dünya Hükümeti”ni gerçekleştirmek için İsrail ve ABD tarafından projelendirilen; “Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Trans-Pasifik Ortaklığı” olarak adlandırılan küreselleşme politikası, arzulanan tek kutuplu yeni dünya düzeni kurulamadan iflas etmeye başlamıştır.
Çok taraflı serbest ticaret görüşmelerinin askıya alınması, BM’lerin birçok olayın sonlandırılmasında ve sorunun çözümünde etkisiz kalması, küçük etnik unsurların hatta dini unsurların dahi özerklik, eyalet gibi söylemlerle bağımsız olma talep ve girişimleri küreselleşme projesinin en azından askeri ve ekonomik bakımdan bir işe yaramadığının göstergesidir.
Türkiye, Brezilya, Japonya, Hindistan, Pakistan, Singapur, Güney Kore gibi ülkeler, Amerika – Avrupa Birliği – İsrail üçgenine karşı “bağımlı olmayan politikalar” üretmeye başlamışlardır. Bu durum, Amerika’yı rahatsız etmiş, Rusya ve Çin’i ise sevindirmekle birlikte tedirgin etmiştir.
Bu noktada Türkiye’nin Pakistan ile birlikte oluşturacağı iş birliği sonucu “nükleer güce sahip ülke” ünvanını elde etmesinin vakti gelmiştir. Pakistan’ın Çin ile olan iş birliğinden de faydalanarak Türkiye’nin “teknoloji transferi”ni hızlandırması ve yeni teknolojilerin üretimine zemin hazırlanması gerekmektedir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle gerçekten de “dünya beşten büyüktür!” Öyleyse Türkiye’nin Türk-İslam dünyasını temsilen BM Daime Güvenlik Komisyonu üyesi olma vakti gelmiştir. Muhalefetin de (Kılıçdaroğlu, Akşener) Türkiye’nin hak ettiği yerde olmadığı konusunda hem fikir olduklarını düşünüyorum.
Gerçekten de Türkiye Cumhurbaşkanının da ifadesiyle “AB’nin, Ortadoğu’nun, Asya’nın çevre ülkesi değil, üç kıtayı etkileme gücüne sahip bir merkez ülke” konumuna gelmiştir. Coğrafyalar arasında önce “Jandarma ülke”, sonra “Köprü ülke” konumundan “Merkez ülke” konumuna yükselen Türkiye; Suriye’nin, Libya’nın, Mısır’ın, Afganistan’ın durumu ne olacak gibi konularda artık fikri sorulacak “söz sahibi ülke” konumundadır. Afrika kıt’asında Fransa’dan sonra en fazla büyükelçiliğe sahip ülke Türkiye’dir.
Türkiye Küresel Aktör Ülke Olmalı
Bu çerçevede Türkiye’nin “küresel aktör” olma yolunda ciddi ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Ancak gerçek bir küresel aktör olabilmenin iki en önemli koşulu var.
Birincisi, Türkiye’nin kapasitesinin doğru tespit edilebilmesidir. Çin Seddi’nden Tuna Boylarına, Tataristan’dan Afganistan’a, Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya nelerimiz var, elimizdeki malzemeler neler, bu ürünlerle neleri yapabiliriz? gibi sualleri içeren tüm potansiyelimizi doğru şekilde ortaya koyabilmeliyiz.
(Ki ben hala potansiyelimizin doğru dürüst değerlendirilmediğini düşünüyorum. Hala Irak’taki 3 milyon Türkün, Suriye’deki 3 milyonun üzerindeki Türkmenin mevcudiyetinden faydalanamadığımızı düşünüyorum. İran’da 40 milyon civarındaki Türk’ün ne anlam ifade ettiğini hala değerlendiremediğimizi düşünüyorum. Eğer potansiyelimizin farkında olsaydık veya potansiyelimizi değerlendirmek isteseydik Afganistan’daki soydaşlarımız Taliban ile rejim arasında ölüm tehdidi altında yaşamazlardı… Doğu Türkistan’da 30 milyon kardeşimizin feryatlarına da kulak tıkamazdık veya Çin Hükümeti de Uygurlara bu şekilde baskı uygulamaya cesaret edemezdi.)
İkincisi ise şüphesiz “oyun kurucu” olabilmektir. Oyunun adını siz koymalısınız, oyunun içeriğini siz oluşturmalısınız; senaryoyu siz oluşturunca oyuncuları da siz belirleyeceksiniz. İşte bu aşamaya gelindiğinde yani “oyunu tezgahlayan ülke” konumuna geldiğinizde, Türkiye, “küresel aktör ülke” elbisesini de giymiş olacaktır.
Önce “kukla ülke”, sonra “jandarma ülke” ardından “köprü ülke” ve gelinen nokta “merkez ülke”… Bu noktadan sonra ilerlemeye devam ediyoruz: Önce “bölgesel güç”, sonra “bölgesel lider”, devamında “göz ardı edilmeyecek önemli bir küresel aktör” olduk. Şimdi hedef; “oyun kurucu konumunda küresel aktör ülke” olmaktır. Evet adım adım büyümeye devam.
Bir yanıt yazın