Türkiye’yi Bekleyen Gelecek (1) (Avrasya Coğrafyası Gerçeği)
Siyasi, ekonomik çıkarların gözetilerek her alanda bir dengenin oluşturulduğu günümüzde “sadece gerçekleri yazmak” kolay bir iş değil.
Hele benim gibi idealist duygularla bezeli, sorumlulukları olan bir dava adamı için böyle bir ortamda sağı solu rahatsız etmeden “sadece gerçekleri yazmak” daha da zor bir iş, hatta özel bir yetenek ister. Bu sun’i dengeyi oluşturan güçleri rahatsız etmeden “sadece gerçekleri yazmak”, gerçekten de özel bir yeteneğe sahip olmayı gerektirir.
Zor’u seven, labirentler arasında dolaşmayı seven bir kardeşiniz olarak bu duygular içinde köşenin adına uygun şekilde “gece yarısı” “bismillah” diyerek kalemi sizler için elimize aldık ve işte bu okuduğunuz ilk yazımı Avrasya coğrafyasına dolaşarak yazmaya başladık.
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Avrasya coğrafyasını dolaştığınızda buranın gelecek yüzyılın yönetileceği merkez olduğunu sizler de görebilirsiniz. Ayrıca Tuna’dan, Sedd-i Çin’e, Sibirya’dan Afganistan’a, Türkistan’dan Kafkaslara, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan Avrasya coğrafyasında Çinliler ve Ruslar ile birlikte Türklerin etkin unsur olduğuna da şahit olacaksınız.
Türk İmparatorluklarının yıkılmasının ardından Rusların ve Çinlilerin yüzyıllardır etkin olduğu bu coğrafyada rahatlıkla at koşturmanıza izin vermezler. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla oldukça zengin olan bu coğrafyada tek başınıza hakim olamazsınız ancak bu zenginliklere ortak olabilir, zengin kaynakların yönetiminde Ruslar ve Çinliler ile birlikte söz sahibi olabilirsiniz.
Ancak Avrasya coğrafyasında Rus ve Çinliler ile birlikte at koşturmak istiyorsanız, öncelikle kendi evinizde sonra çevrenizde huzuru, birlik ve beraberliği tesis etmelisiniz. Bulunduğunuz coğrafyada güçlü olduğunuzu hissettirmek zorundasınız.
Ne demek bu?
Kendi enerji kaynaklarınızı ve teknolojinizi üretmek durumundasınız.
Tarımda ve hayvancılıkta dış dünyaya muhtaç olmamalısınız.
Her alanda sanayileşmeye önem vermelisiniz.
Kendi güvenliğinizi sağlayacak tüm önlemleri almış olmalısınız.
Hava ve Deniz kuvvetlerinizi maksimum düzeyde güçlü kılmalısınız.
Her alanda mağdur ve mazlum halkların hamisi olduğunuzu hissettirmelisiniz.
***
“Balkanlar”, “Batı Trakya”, “Adalar” “Kırım”, “Karabağ-Nahçıvan”, “Güney Azerbaycan”, “Bayır-Bucak”, “Musul-Kerkük” ve “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” terimlerini kendi kamuoyunuzda sürekli işlemeniz gerekir.
Karadeniz, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de tüm haklarınızı maksimum düzeyde koruma ve garanti altına almanız gerekir.
En önemlisi de gaflet ve delalet içinde olanları uyararak; yüzyıllardır bizi içimizden vuran, içimizden vurulmamızı sağlayan içimizdeki hainleri, münafıkları, mandacıları ve mankurtları etkisiz hale getirmeniz gerekir.
Ve nihayet yapılması gereken son iş ise, Tuna boylarından Sedd-i Çin’e uzanan coğrafyada haklarımızı gözeten, milli hassasiyetlerimizi ortaya koyan, uzanan milli dış politikamızın temellerini oluşturacak olan kısa, orta ve uzun vadeli “stratejik planlama” hazırlanmalıdır…
Tabii ki, büyük ve güçlü devlet olmak istiyorsak!
İSMAİL CENGİZ