GAYRİMEŞRU BORÇ

GAYRİMEŞRU BORÇ KAVRAMI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Devlet, kendisini oluşturan kişi ve kurumlardan ayrı olarak bir (tüzel) kişiliğe sahiptir. Devleti yönetenler (hükümetler) değişir ama bu değişiklik devletin değişmesi anlamına gelmez. Bu noktada karşımıza idare hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan ‘yönetimin devamlılığı ilkesi’ çıkar. Bu ilke çerçevesinde örneğin bir hükümet borçlanmışsa, onun yerine gelen hükümet bu borcu ödemekle yükümlüdür.
Genel kural bu olmakla birlikte her genel kuralın istisnaları olduğu gibi bunun da istisnaları vardır. Uluslararası hukukta bir borcun geri ödenme zorunluluğu her zaman tartışılmaz bir konu olarak kabul edilmiyor.
Eğer tartışmaya konu olan borç, gayrimeşru borç (İngilizcesi odious debt, tiksindirici borç diye de çevriliyor) kategorisinde kabul edilen bir borçsa o zaman geri ödenmesi de tartışmalı hale geliyor.
Uluslararası hukukta, gayrimeşru borç olarak adlandırılan borç tipi; meşruluğu tartışmalı olan, örneğin despotik bir yönetimin, halkının yararına değil kendi yararına, gücünü artırmak ya da iktidarını sağlamlaştırmak için aldığı borçlara verilen addır. Bu tür borçlara normal borçlara uygulanan rejimin uygulanmaması gerektiğini öne süren hukukçular var.
Bu görüşte olanlara göre bu tür borçlar, devletin borçları olarak değil, devleti yönetenlerin kişisel borçları olarak kabul edilebilir.
Bugünkü anlamda gayrimeşru borç kavramı ilk kez Rus hukukçu Alexander Nahum Sack tarafından 1927 yılında ortaya atılmıştır. Sack, bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilebilmesi için borçlanma şeklinin yanı sıra harcanma şekli ve yerinin de kamuoyunun onayı dışında olması ve buna karşılık bütün bu bilgilerin kredi verenlerin bilgisi içinde olması gerekliliğine dikkat çekiyor.
Sack’a göre: ‘Eğer despotik bir yönetim ülkenin ihtiyaçları yerine kendi despotik rejimini güçlendirmek ve insanların ona karşı çıkmasını bastırmak için borçlanmaya gidiyorsa bu borç o ülke halkı için gayrimeşru borç sayılır.’
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi alınan borcun halkın değil yönetenlerin yararına kullanılması bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilmesi için yeterli olmuyor. Söz konusu borcu verenlerin de verdikleri bu borcun devleti yönetenlerin kendi durumlarını güçlendirmek için kullanacaklarını bilmeleri gerekiyor. Eğer borcun alınıp verilmesinden önce bu borcun bu amaçlarla kullanılacağı konusunda ortaya konulmuş ulusal ya da uluslararası uyarılar, bildiriler varsa bunlar, borç verenler tarafından verilen borcun kamu yararına kullanılmayacağının kanıtı olarak kabul edilebilecek uyarılar olarak dikkate alınmalıdır.
Gayrimeşru borçların çeşitleri arasında en bilinenlerini üç başlıkta toplamam mümkün:
(1) Kamuoyunun yararına kullanılmayan borçlar.
(2) Suçla ilişkili borçlar.
Bunlar da ikiye ayrılıyor:
(a) Konusu suç oluşturan borçlar,
(b) Bir suç işlenmesine yol açan borçlar.
(3) Yasa dışı borçlar.
Bunlar da ikiye ayrılıyor:
(a) Yasalara aykırı olarak alınan borçlar,
(b) Yasalara uygun olarak alındıktan sonra yasalara aykırı olarak kullanılan borçlar.
Güney Afrika’daki ırk ayrımı rejimi zamanında, Filipinlerde Ferdinand Marcos döneminde, Zaire’de Mobutu yönetimi sırasında alınan borçlar gayrimeşru borçlar için tipik örneklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti üstlenip ödemiş olsa da Osmanlı borçları da gayrimeşru borçlar için bir örnek oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı yönetiminin, kreditörlerin de zorlamasıyla, toplumun yararına olmayan, kimi savaş finansmanı, kimi saray inşası için aldığı dış borçlara Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sırasında itiraz etmemiş ve Osmanlı borçlarından Türkiye’ye düşen payı üstlenmek ve ödemek durumunda kalmıştır.
Bunun başlıca iki nedeni vardır:
İlki; gayrimeşru borç kavramının Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında henüz ortada olmamasıdır. Dolayısıyla o tarihte öne sürülecek bir itirazın altının hukuksal bir dayanakla doldurulması mümkün değildi.
İkincisi; Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında Türkiye’nin birincil hedefi kapitülasyonları kaldırtmaktı.
Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin karşısında yer alan ve Osmanlı Kapitülasyonlarından yararlanan ülkelerin temsilcileri kapitülasyonların kaldırılmaması için Türk tarafı üzerinde büyük baskı kurmuşlar, bu nedenle görüşmelerin zaman zaman kopması söz konusu olmuştur. Sonuçta Türkiye, Osmanlı borçlarından kendisine düşen kısmın ödenmesini kabul etmek suretiyle kapitülasyonların kaldırılmasını sağlayabilmiştir.

MAHFİ EĞİLMEZ
1 Temmuz 2021

Rumlar Borç Para Altında Eziliyor by Ata ATUN

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir