Siyasal gerilimin yükselmesi üzerine yapılan araştırmalarda, dilin sertleştiğine dair, ölçümlemeler yapılıyor.
Adını koymaya korkuyorlar ama en önemli sebep; zengin ve fakir arasındaki uçurumun, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar, büyümüş olmasıdır.
Biz sanırız ki, bu bölüşüm kavgası, önce dile yansır. Bölüşüm haksızlığı; önce ilişkilere yansır, sonra da dile ve üsluba yansır.
Haksızlık önce ilişkileri bozar. Bozulan ilişkileri düzeltilmesi için adaletin var olması gerekir. Oysa adaleti de belirleyenin, zengin sınıf olması nedeniyle, adalet beklentisi hiçbir zaman yerine gelmez.
Zengin sınıf zenginliğinden hiç ödün vermez. Bölüşüm adaletinin devlet tarafından sağlanması gerekir. Devletler de zengin sınıfın elinde olunca, bekle ki adalet gelsin.
Bölüşüm adaletsizliği, sadece, çalışanlarla firmalar arasındaki bir mesele değildir. Büyük firmalar arkadan gelen küçük firmaların, pazara girmemesini de sağlar. Tekel sermaye ile küçük sermaye arasındaki gerilim ve çatışmayı da devletin koyacağı kuralların ile düzenlemesi gerekir. Oysa devletler hep en yüksek sermaye sahibinden yana düzenlemeler yapar. Gerilimin büyüğü de buradadır.
Bölüşümün bozulduğu yerde barış dili de bozulur. Yerini çatışma dili alır.
Büyük sermaye ve küçük sermaye arasındaki dilin, barış dili olması beklenemez. Zaten geçimini sağlayamayan çalışanın ne tekelci sermaye ile ne de çabucak zengin olmak için, işçiden çalan küçük sermaye ile barış içinde olması beklenemez.
Zengin sınıfın hırsını durduracak, bir siyasal sistem olmadıkça, hırs devam eder.
Zengin sınıf ile devlet yükselen gerilimi çoğunlukla, etnik çatışmalara ve dini/mezhepsel çatışmalara yönlendirerek, gerçek kavganın olması gereken yörüngeyi değiştirir.
Ülkemizde siyaset dilinin sertleşmesi yukarıda anlatmaya çalıştığım, gerçek bölüşüm kavgasına yönelik değildir.
Yaşam bicimi, etnik temel ve dinin toplum hayatındaki öncelikleri üzerine yoğunlaşmış bir gerilimdir.
Hırsızlığın üstü de milliyetçi ve dinci siyasetlerle örtülür.
Gerilim dilinde muhalefette, iktidar da sınıfsal mücadelenin ötesinde, başka dünyalarda dolaşmaktadırlar.
İktidar yüz yıl önce zaten çözülmüş, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılma sorununda, yeniden din devleti ısrarındandır.
Hızlı ve hakız zenginleşmenin, çalışanların aleyhine değişmesi, hırsızlık düzeyinde devam etmektedir.
Günümüzün ilk mücadelesi, hırsızlıkla mücadele olması gerekir. Hırsızlıkla mücadele, düzenin yapısını en kestirme yoldan açığa çıkaracak mücadeledir.
Namuslu insanların, iktidar ve servet sınıfı baskısı altında yapamadığı mücadeleyi, yani hak mücadelesini; hırsızlığı deşifre ederek yapabilir.
İktidar dilinin bozukluğu “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” şirretliğidir.
İktidar hırsızlıklar su yüzüne çıktıkça, çılgına dönüyor.
Unutmayın ki, hırsızlar bile kasalarını namuslu insanlara teslim ederler. Namuslu insanların sessiz sedasız, deşifre olmadan yapabilecekleri namus mücadelesine, en çok ihtiyac olduğu bir dönemden geçiyoruz.
10 Temmuz 2021