Dünya dengelerinin hızla değiştiği bir sürecin içinden geçtiğimizi kim inkâr edebilir?
Dünya, eski dünya kim diyebilir?
Amerika’nın II Dünya Savaşından sonra kurduğu hegemonya, artık yıkılmaya başladı.
1950’li yıllardan sonra, İngiltere’nin kaybediş süreci gibi bir süreç yaşanmaya başlandı.
Çin’in aşırı üretim gücü, dünya dengelerini altüst etti. Çin ve Rusya’nın, Amerikan zorbalığına karşı ittifak etmesi, Amerika ve Batı egemenliği üzerine ağır darbeler indirdi.
Çin Rus ittifakının ağırlığı, Amerika Avrupa ittifakından daha güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Hatta Avrupa devletlerinin içinde Rus-Çin ittifakından yana tavır olanlar oldu.
Tüm dünya ülkeleri bulundukları konumu ve içinde bulundukları ittifakları, yeniden değerlendirdi. Meydana gelen bu yeni kutuplaşmada, bir şey artık çok kesinleşti.
Amerika’nın yanında olanlar, Amerika’nın bozgununu paylaşacaklardır.
Ülkemizin, içinde bulunduğu yalpalama, aşırı borçların ve iradesizliğin bizi mahkûm etmesidir. Borca mahkûm edilmiş ülke, kararlarını, borçlu oldukları ülkelerin, verecekleri karara göre saf belirleyeceklerdir.
İktidar, ülkenin nerede konumlanacağını, kendi iktidarı ve içine soktuğu ağır borçlara göre belirleme mecburiyetindedir.
Osmanlının, son zamanlarına, ne kadar da çok, benziyor.
Uzun sözün kısası; iktidarın kendi iktidarına devam etmesi ve borçlar ülkenin kaderini belirleyecektir.
Nesnel şartlar, emperyalist bloktan çıkmayı mecbur ederken, iç dengeler ve borçlar, ülkeyi bozguna uğrayan tarafta kalmayı zorluyor.
İktidar, iktidardan gitse bile, içinde bulunduğumuz rejim ve iç dengeler, ülkenin geleceğini belirlemeye devam ediyor.
Bu iktidardan kurtulsak bile, bıraktığı virane bizi el kapılarına el açmaya zorluyor.
Gelecek için “umut var olmak” oldukça zor.
Arkadan gelen gençliğin de kendi dünyasını düşünmekten, ülkenin halini düşünmeye ve bir seçenek oluşturmaya yetmeyecek kadar azdır.
Elbette bu kusur da bizim neslimizin kusurudur. Ya dinci nesil yetiştirdik, sadece, dinini düşünen, ya da bireysel geçler yetiştirdik, sadece kendini düşünen…
Toplumsal düşünemeyen insanlar yığınına dönüştük.
Kurtuluşu birlikte arayan bir neslimiz de olmadı. Geleceğe umutlu bakabilmek için, Mustafa Kemal’in gençliği bıraktığı günlerde değiliz.
O gençliğe, Atatürk ülkeyi emanet etmişti. O gençlik toplumsal sorumluluk alan gençlikti. Ancak elli seneyi kurtarabildi. Onların çocukları, Amerikancı oldu. Küçük Amerika sevdalısı oldu. Amerika’da çocuk doğurmak ve Amerikan vatandaşlığı için yapmadığı numara kalmadı.
Aslında devrim ihtiyacı da böyle ortamlarda yeşermeye başlar. Toplum tıkanmış ve bir yenilenme ihtiyacı ortaya çıkmışsa, kurtuluş geliyor demektir. Ne yazık ki nesnel şartlar bu didiklemizi doğrulamıyor.
5 Temmuz 2021