Doğu Türkistan Kan Ağlıyor! Peki, Türkler Ne Yapmalı?
Doğu Türkistan, bilindiği gibi Uluğ Türkistan’ın doğusunda, Çin’ seddinin başladığı bölgenin batısında yer alır. Türkiye’de yaşayan çoğu insanların hafızasında “uzak”taki ata yurdun adıdır. Doğu Türkistan, coğrafi açıdan Anadolu’ya Balkanlar ve Ortadoğu’dan daha uzakta olabilir. Fakat bölge yerlisi olan Türklerin sosyal, kültürel ve psikolojik davranışları hatta fiziki tipolojisi Anadolu Türklerine o kadar yakındır ki, işbu yakınlık binlerce yıllık fiziki, idari ve politik kopuştan sonraki benzerlik ilgili bilim dallarının mütehassıslarını bile şaşırtır düzeydedir.
dogu turkistan 1
Doğu Türkistan Türkleri neredeyse iki buçuk asırdır doğudan gelen istilacı Çinlilere karşı vatan müdafaası ve bağımsızlığı uğruna amansız bir mücadeleye girişmiştir. Bu mücadele o kadar kanlı ve yüksek maliyetli olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu mücadelenin bir diğer özelliği ise Türk ve İslam’ın doğu kalesi ve sınırlarının muhafaza ve müdafaasıdır ki, Doğu Türkistanlılar bu kutsal görevin farkındalar. Ruslar, Batı Türkistan’a tamamen hâkim olduktan sonra Marksist düşünce temelinde ortaya çıkarttığı milliyet anlayışını İdil-Ural- Kafkasya ve Türkistan Türkleri arasında zorla yaygınlaştırarak kardeşler arasında suni etno-politik sınırlar çizinceye kadar İdil-Urallılar ve Batı Türkistanlılar daima Doğu Türkistanlıların yanında durmuş ve ellerinden geldiği kadar lojistik desteği sağlamışlardır. 1937 yılında, Stalin SSCB işgalindeki Türk yurtlarında, Sheng Shicai ise Doğu Türkistan’da Türk kökenli aydınlara yönelik en kapsamlı “Türk Soykırımı”nı gerçekleştirmiştir. Bu soykırım, Rus ve Çin işgalindeki Türklerde var olan birleşik, bağımsız “Türk” ve “Türkistanlı” idealini yok etmeye, onu besleyen düşünce, zihniyet ve kültürün kökünü kurutmaya yönelik olmuştur. Esasında, bu uğraşı belirli düzeyde başarılı olmuş, Türkler ve Müslümanlar arasında yukarıdan tayin edilen, sınırları cetvellerle keyfi çizilen kimlikler ile yeni “halklar” ve “milletler” oluşturulmuştur. Moskova, Kazan veya Türkistan’ın diğer büyük kentlerinde açılan Bolşevik mekteplerinde Moskof zihniyetine paralel yeni tarz aydınlar yetiştirilmiştir. Dolayısıyla müstemleke zihniyetin yerel kadroları da adım adım oluşturulmuştur. Artık, Türkistan adı coğrafi olarak sadece haritadan silinmemiş, zihinlerden ve yazılı kültürlerden de silinerek yerine “Orta Asya” yerleştirilirken, yeni oluşturulan halk veya milletlerin zihninden var olan ortak Türk kimliği de silinerek yerine yeni kimlikler “Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen, Azeri, Uygur, Tatar…” yerleşmeye hatta birbiri ile yarışarak pekişmeye başlamıştır. Edebiyatta, sanatta, fikriyatta “Türklük” zehirli virüs olarak görülmüş ve işlenerek adına “Pantürkizm” olarak menfi anlamlar yüklenmiştir. Bu tarz zihniyet ile beslenen zümreler sadece SSCB sınırları ile sınırlı kalmamış, Anadolu Türkiye’sinden de ciddi taraftar bulduğu veya hala bulmaya devam ettiği ise ayrı bir inceleme konusudur ve dikkate şayandır.
dogu turkistan 2
Doğu Türkistan’da 1937 soykırımı öncesinde Şark-i Türkistan İslam Cumhuriyetini kuran Türkler, soykırım sonrasında da pes etmemiş ve 1944 yılında Şark-i Türkistan Cumhuriyetini kurmaya muvaffak olmuşlardır. Fakat İkinci dünya savaşından sonra oluşan dengeler ve küresel oyuncular özellikle Rus-Çin iş birliği, Şark-i Türkistan Cumhuriyeti’ne yaşam hakkı tanımayarak, ÇKP öncülüğündeki Çin Kurtuluş Ordularının 1949 yılında bölgeyi istila etmesini sağlamıştır. ÇKP nezaretinde ve Çin bürokrasi geleneğine uygun olarak 1955 yılında kurulan Şinciang Uygur Özerk Bölgesinde (ŞUÖB), ÇKP’liler Doğu Türkistan Türkleri arasında patenti Ruslara ait olan Uygur, Kazak, Kırgız ve Özbek kimliklerini zorlayıcı tedbir ve siyasetlerle yerleştirmeye başlamıştır. Çok güçlü yerleşik kültür ve medeniyet geleneği olan yerleşik Türkler–Uygur Türkleri bu sürece direnmiştir. Çinliler, Türklerin kimliklerini değiştirmek, sindirmek için sürekli acımasız, vahşi yöntemleri uygulamaktan asla geri durmamıştır. Bu durum bilgi ve iletişim çağı olan günümüzde de dünyanın gözünün önünde devam ettirilmektedir.
dogu turkistan 3
21. yüzyılda dünyamızdaki medeni devletler çoğulcu ve çokkültürcü siyaset ve kanunları yürürlüğe sokarken, Çin ise tam tersi zihniyet (fark=tehdittir) ve daha vahşi yöntemler ile sınırları içinde yaşayan milletlerde var olan sosyal, kültürel, dini ve psikolojik farklılıkları hızla yok etmeye başlamıştır. Gelişen teknolojik aygıtları da bu doğrultuda hoyratça kullanmaya devam etmiş veya etmektedir. Doğu Türkistan’da 1990’lı yıllardan sonra Uygur Türklerinin dini inançları ve milli kültürü başta olmak üzere bütün değerlerinin zayıflatılarak yok edilmesine dönük çeşitli uygulamalar icra edilirken, diğer taraftan toplumun önde gelen ulema, aydın ve iş adamlarına yönelik başlatılan “sert darbe” kampanyalarının sonu kesilmemiş, önceleri belirli gruplar veya aileler hedef alındı ise, 2016 yılından itibaren bütün Türkler düşman tahtasına oturtularak cezalandırılmaya başlanmıştır. 68 yıllık ÇKP iktidarı sürecinde Doğu Türkistan’da ilk defa Kazak ve Kırgız Türklerini Uygurlara karşı kollama ve destekleme politikasından vaz geçen ÇKP yönetimi artık Uygurlar ile eşit muameleye—cezalandırılmaya tabii tutmuştur.
dogu turkistan 4
2016 yılından sonra geniş kapsamlı olarak inşa edilmeye başlanan toplama kamplarında başta Uygur Türkleri olmak üzere milyonlarca Kazak ve Kırgız Türkleri hapsedilmeye, işkenceye tabii tutulmaya, beyinleri yıkanmaya başlanmıştır. Muhacerette yaşayan Doğu Türkistanlıların ana vatanlarındaki akrabaları ile her türlü irtibatı Nisan 2017’den itibaren kesilmiştir. Yurtdışında okuyan, yaşayanların ülkeye dönmeleri için her türlü şantaj, baskı, tehditlere başvurulmuştur. Mısır, Pakistan, Arap Birleşik Emirlikleri, Malezya, Kazakistan, Kırgızistan gibi ülkelerdeki yönetimlerle iş birliği yapan ÇKP misyonları, özellikle Uygurları bulundukları ülkelerden tutuklayarak Çin’e götürmüştür. Kaçabilenlerin önemli bir bölümü Türkiye’ye sığınmışlardır.
dogu turkistan 5
Doğu Türkistanlılarca “Çin Nazi Kampları” olarak adlandırılan “Yeniden Eğitme/Terbiye Etme Merkezleri” ile ilgili olarak en kapsamlı haberler, analiz ve raporlar Batının ana akım medyasında neredeyse her gün yayınlanmakta, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin siyasetçileri de konuyu sıklıkla gündemlerinde tutmaktadırlar. Özellikle, BM Irki Ayırımcılığı Azaltma Birimi, BM İnsan Hakları Örgütü gibi büyük kuruluşlar artık Çin’in 21. Yüzyıldaki insanlık ayıbı olan bu toplama kamplarının kapatılması için ciddi baskılar oluşturmaktadır[1]. Hatta ABD kongresindeki senatörler Doğu Türkistan’daki ÇKP yöneticilerinin cezalandırılması için yasa önerisi bile vermişlerdir[2]. Bütün bunlar olup biterken, Müslüman ve özellikle Türkiye başta Türkler dünyasının siyasi figürleri Çin’i desteklemeyi sürdürürken kınamayı dahi bir türlü kendilerine yedirememektedirler[3].
dogu turkistan 6
Çeşitli kaynaklar Doğu Türkistan’daki Uygur Türk nüfusunun %10’dan fazlasının adı geçen Çin nazı kamplarında olduğunu belirtmektedir[4]. Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamakta olduğu radikal ve faşist politikalarını “İslami radikalleşme ve aşırılıkla savaş” iddiası ile meşrulaştırmaya çalıştığı[5] veya bu iddia ile kendine borçlu olan, uydusu haline getirdiği ülkeleri, özellikle başta Türkler olmak üzere Müslüman ülkeleri inandırmakta veya seslerini kısması karşılığında bol keseden borç para vermektedir.
Çin Nazi Kampları üzerine ciddi araştırma yapan Avusturalyalı Çin uzmanı Michael Clark Türklerin hapsedildiği kamplar hakkında şu bilgileri vermektedir[6]: “Kamplar çok büyük, kimileri 10000 m², Hapishane benzeri kompleks olup güçlendirilmiş güvenlik kapıları ve pencereleri, gözetleme sistemleri, güvenlikli aralama, yüz tanıma ve iris/göz tarama sistemleri, gözetleme kuleleri ve güvenlik odaları veya tam teçhizatlı polis teşkilatı bulunmaktadır”.
ABD Kongresi-Çin İşleri Yürütme Komisyonu: “Kamplar, gezegenimizdeki bir azınlık nüfusunun kitlesel ve toplu hapis edildiği en büyük hapishanedir”[7]. Foreign Policy’nin Asya Editörü James Palmer şunları dile getirmektedir: “Uygur ve Rohingya’daki yıkım, kapalı ülkelerin güçlerinden bir derstir. Muhtemelen milyonlarca Uygur toplama kamplarında. Urumçi’de genç erkekler neredeyse yok oldular”.[8]
dogu-turkistan-7.png
Çin Nazi Kamplarının amacı, Uygur kültürel kimliğini ve fiziki mevcudiyetini yok etmektir. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping Çin’in amacını şu şekilde özetlemektedir: «Onların kimliğini Çin vatanı, Çin milliyeti, Çin dili-kültürü ve Çin tarzı sosyalizm ile yeniden geliştirmeli». Çin Cumhurbaşkanı ve ÇKP lideri Xi’nin bölgede görevlendirdiği ÇKP’lilerce uygulanmakta olan Izgara Tarzı Toplum Yönetimi stratejisi, yeniden terbiye politikası ve acımadan cezalandırma, yok etme uygulamaları belirli düzeyde meyvesini vermiştir. Urumçi Belediye Başkanı Yasın İsmail 20 Ağustos 2018 tarihinde kamuya açık bir toplantısında ÇKP ve Xi’ye sadakatını bildirirken şunları deklare etmiştir: “Uygurların geçmişteki Köktürklerin evladı değildir, günümüzdeki Türkiyeliler ile HİÇBİR alakası Yoktur, Uygurlar büyük Çin milletinin bir parçasıdır”[9].
Çin’in Nazı Kamplarına tıkılan, hapse atılan ve ağır çalışma çalışma kamplarına gönderilenlerin sayıları hakkında Doğu Türkistan diasporası ve bağımsız araştırmacılar bu sayının 3-5 milyon arasında olabileceğini tahmin etmektedirler. Bu konu üzerine araştırma yapan Tanner Greer’e göre[10], aşağıda sıralanan 48 davranıştan herhangi birinde bulunmanın Çin Nazı Kamplarına gönderilmek için yeterli sebepler olduğunu belirtmiştir:
dogu turkistan suc listesi 1
dogu turkistan suc listesi 2
Konu üzerine ilk akademik raporu hazırlayan Adrian Zenz, Çin’in bu tarz kamp uygulamasındaki asıl felsefi görüşünü veya kendi meşrulaştırmasını şu şekilde özetlemiştir: «Müslüman halklar, alışkanlık yapıcı etkileriyle onları zehirleyen ideolojileri def etmek için, yeniden eğitim “muamele”sine tabi tutulmalıdırlar. Bu bir tedavi olduğundan yeniden eğitimin zararlı tesirleri yoktur. Dolayısıyla, suçluları cezalandırmanın aksine bu durumda tutuklular yasal işlem ve uygulamalara tabi olmak durumunda değildir». Ayrıca, ona göre yaygın olarak üç çeşit kamp uygulaması vardır bunlar (Zenz, 2018: 15):
Eğitim Merkezleri aracılığı ile Topluca Öğretimle Dönüştürme/集中教育转化培训中心, Çin dilini bilmemekten başka suçu bulunmayan, okuryazar olmayan çiftçiler veya esnaflar.
Hukuk sistemi okulları/法制学校 evinde dini kitap veya dini çağrıştıran nesne bulunduranlar; telefonunda, bilgisayarında dinî veya “ayrılıkçı” içerik bulunduran kimseler.
Rehabilitasyon Düzeltme Merkezleri”/康复矫治中心 en kötü muameleye tabi olan bu gruptakiler ise ülke dışında eğitim alanlar, bir şekilde yabancılarla bağ kuranlar veya yurtdışına resmi gayri resmi olarak seyahat için gidenler, yurtdışında akrabası olanlar.
dogu-turkistan-8.png
Bazı «az zararlı kişiler», gündüz ve akşam zorunlu derslere devam ettikleri bilinirken, mutlak çoğunluğun, kötü sağlık şartlarında ve çok kalabalık mekânlarda tutuklu kaldığı bildirilmektedir. Velileri kamplarda tutuklu olan çocukların önemli bir bölümü yetimhanelere, yatılı Çin okullarına alındığı, önemli bir bölümünün ise kimsesiz kaldığı haberlere yansımıştır.
dogu turkistan 9
Tutuklular, Çin sosyalizmini yücelten bir müfredat çerçevesinde Çin dilini, kültürünü ve millî marşı öğrenmek mecburiyetinde. En önemlisi, tutuklular, İslam’ı reddetmeye, kendilerini ve sevdiklerini durmaksızın eleştirmeye, hakaret etmeye ve partiyi yüksek sesle övmeye zorlanıyorlar. Her tarafa, hatta lavabolara dahi kameralar konularak her şey gözetleniyor. Helal olmayan yemeklere, içki içmeye zorlanıyorlar. İtaatsizlik edenlere ise saatlerce ayakta durma, tecrit edilme ve yemek verilmeme, işkence, demirden elbise giydirme, kafalarını buzlu suya sokma gibi cezalar veriliyor. Dayak ve işkenceye maruz bırakılanların haddi hesabının olmadığı, çıldıranlar ve intihara teşebbüs edenlerin çok olduğu, hatta kamplarda ölenlerin sayılarının bilinmediği rapor edilmektedir. Ancak, belirlenen programa uygun hareket edenlerin çok az bir bölümü güvenilir bulunduklarına kanaat getirildiğinde kontrollü olarak serbest bırakıldığ, hatta serbest bırakılanların uzun yaşamadan öldüğü de bildirilmektedir.
dogu turkistan 10
Doğu Türkistanlılar, insan aklı almaz bu kadar işkence ve soykırıma maruz kalırken, başta Türkiye olmak üzere Müslüman dünyasının sessizliği karşısında Türk Ocakları genel başkanı sayın Prof. Dr. Mehmet Öz Mayıs 2018 tarihinde Türk Yurdu dergisi için yazdığı “Doğu Türkistan: Gözden de Gönülden de Irak mı?” yazısında şu şekilde isyan etmiştir[11]: “Bu gerçekler karşısında genelde İslam dünyasının, özelde de Türkiye’nin yeterli tepkiyi verdiği söylenebilir mi? Yoksa Doğu Türkistan Türklüğü, gözden ırak olduğu gibi gönülden de mi ırak? Zaman zaman bazı yazarlar ve edebiyatçılar tarafından konunun dile getirilmesi, sonra da unutulması bizi nereye götürecek? Evet, Çin büyük bir devlet ve ekonomik anlamda dünyanın bir numaralı gücü olmaya aday. Peki, dünyanın hâlihazırda bir numaralı gücü olan ABD’ye kızdığımız zaman esip gürlüyor; kapitalizme, emperyalizme lanetler yağdırıyoruz da sıra Çin’e gelince bazılarımız neden suspus oluyor? Ne gariptir ki, bazı milliyetçilerimiz dahi, Uygur Türklerinin ABD, Almanya vb. devletler tarafından Çin’e karşı “kullanıldığı” gibi yargılarla, yapılan baskı ve zulme karşı kör ve sağır kalabiliyorlar. Böylece, Türk ve İslam tarihine damgasını vuran, Satuk Buğrahan, Kâşgarlı Mahmudların, Yusuf Has Haciblerin ülkesinin nihayetinde Türksüzleştirilmesi ve dolayısıyla Müslümansızlaştırılması başarıyla(!) devam ettiriliyor”.
Sayın başkan esasında başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde ikamet etmekte olan çoğu Türk aydınlarının ortak rahatsızlığını ve vicdanı azabını dile getirmiştir. Hakikaten, Türkiye’yi yönetenlerin Çin karşısındaki aciziyeti, tavizkar duruşu ve başarısız Çin politikası Türkiye’yi uzaktaki öz vatanı bilmiş, Türkiyelileri kan kardeşi, dindaşı ve dildaşı bilmiş Doğu Türkistanlıları çok derinden üzmekle birlikte sonu gelmez umutsuzluğa, hayal kırıklığına ve çaresizliğe itmekte. Bu süreçte, Türkiye’de yaşayan on binlerce Türkistanlıların başta ikamet olmak üzere birçok sorunları çözülmemiş aksine zorlaştırılmıştır. Çeşitli ithamlar ile tutuklanan yüzlerce Uygur Türkü geri gönderme merkezlerinde tutuklu bulunmaktadırlar. Hatta, kimilerinin sessizce Çin’e iade edildiği iddiaları Uygurlar arasında yaygın gezmekte, korku ve endişeye sebebiyet vermektedir. Malum partiye yandaşlık yapan bazı Doğu Türkistan kökenli sözde liderler ve STK’lar yanlış politik hesapların bedelini ödemek yerine yandaş olmanın avantajını kullanarak zorda ve darda olan Doğu Türkistanlıları çeşitli şekillerde sömürdüğü ise bilinen bir gerçek olmuştur.
Türk milliyetçisi olduğunu veya umumi Türklerin çıkarlarını savunduğunu iddia eden aydın, siyasetçi veya partilerin de sus pus oluşlarını anlamak mümkün olmamıştır? Bu durum, Türklük ve Türk milliyetçiliğini kendilerine meslek edinmiş veya etiket olarak kullananların samimiyetlerini sorgulatmaya neden olurken hayal kırıklıklarının bolca yaşanmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde iki de bir Müslümanların, mahkûm ve mazlumların sesi, hatta hamisi olduklarını beyan edip nutuk atan, Abdülhamid veya Mehmet Akif çizgisi ve geleneğinden beslenmeyen sözde “İslam”cıların dertlerini aslında sadece Arap-Kürt sünniciliği veya İhvancılık yapmak olduğu da çok açık şekilde aşikar olmuştur.
İktidarın ve ilgili iddia sahiplerinin mevcut politikaları, sadece Türkiye ile Türkiye dışında kalan özellikle Kafkasya-Türkistan Türkleri arasını açmıyor, Türkiye Türklerini de çok fazla rahatsız etmekte olduğu da bilinen bir gerçektir. Bunun sürdürülebilir olamayacağı kesin olduğu için, ilgililerin bir an evvel hatalarından geri dönmesi, dengeleme ve denetleme mekanizmalarının başında olduğunu iddia edenlerin bozuk ve yanlışlara yönelik gerekli düzeltme ve ayarlamasını yapması öncelikle Türkiye açısından önem arz edecektir.
Prof.Dr. Abdürreşit Celil KARLUK