FİN EĞİTİMİNDEKİ BAŞARI KODLARI
Başarının sırrı…
Öğretmenlik ülkenin en prestijli mesleklerinden.
Üç aşamalı değerlendirmeye her yıl 8 bin 500 adaydan sadece 800’ü öğretmen olabiliyor.
Ünlü Rus yazar Grigory Petrov, Finlandiya’nın ekonomik esaret bataklığından nasıl kurtulduğunu ve dönüştüğünü anlatır “Beyaz Zambaklar Ülkesi” adlı eserinde.
Kitabın kahramanı Snelman, Fin eğitim sistemini ve toplum yapısını düzeltmek için uğraşmaktadır.
Tüm kesimler bütün hâlinde çalışır ve fakir ülke “eğitimle” kalkınır.
Bu başarı hikâyesi dünya çapında yankılanır.
Kitap pek çok dile çevrilir.
Atatürk döneminde okullarda okutulması tavsiye edilir.
1970’lerde dönüşüme başlayan Finlandiya’daki eğitim sisteminin arka planında eserde işlenen felsefe yatıyor.
Büyük bir reforma girişilir.
Eğitimdeki tabular yıkılır.
Öğrencilerin yeteneklerine göre ayrıştırıldığı seçici eğitimden, seviye farkının gözetilmediği eğitime geçilir. Birey odaklı ve rekabetin olmadığı sistem kısa zamanda neticelerini verir.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sıralamasında Finler hep en önde yer almakta.
PISA 2000, 2003, 2006, 2009 sonuçlarına göre fen, matematik ve okuma alanlarında ilk ikide.
2012’de birkaç basamak gerilese de yine çok başarılı.
Aslında ülkedeki eğitim yöneticilerinin böylesine derece elde etmek gibi hedefleri söz konusu değil.
Tabii seyrin vardığı nokta bu.
Rekabete dayanmayan Fin eğitim sistemi dünyadaki diğer örnekleri, en azından bir kısmını etkiledi. Estonya, Polonya ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerince benimsendi.
Tercihlerindeki isabet, PISA’daki konumlarına yansıdı.
PISA’nın gözdelerinden Singapur ve Japonya da Finlandiya’dan ilhamlı.
Peki, neydi Finlandiya’daki mucizevi başarının sebebi?
Acaba gerçekten müthiş bir yöntemle mi karşı karşıyayız?
İşin sırrı, Finlandiya’daki eğitim dönüşümün mimarlarından Prof. Dr. Pasi Sahlberg’in,
“Biz dünyanın en iyi eğitim sistemini kurmak için değil, iyi bir toplum yetiştirmek için yola çıktık.” cümlesinde gizli.
Şaka ile karışık “Tek amacımız İsveç’i geçmekti. Bir de baktık dünyanın en iyilerinden birisi olduk.” diyor Sahlberg.
Kısaca tanımak gerekirse, Finlandiya, Baltık Denizi kıyısında 5,4 milyon nüfuslu bir İskandinav ülkesi. 1995’ten beri Avrupa Birliği (AB) üyesi.
Gelişmişlik düzeyine rağmen, geleneklerine diğer İskandinav ülkelerden daha bağlı.
Kişi başına düşen millî gelir 38 bin Euro’nun üstünde.
Halkının mutluluk katsayısı, Birleşmiş Milletler’in (BM) buna dair endeksiyle tescilli.
Katmanlar arası gelir uçurumu yok denecek kadar az.
Fin mucizesi bu temele oturuyor zaten.
Finlandiya’da eğitim “herkes için eşit imkânlar sağlamak” demek.
Eşitlik kavramı olağanüstü önemde.
Tüm çocuklar zekâ ve becerilerine bakılmaksızın aynı sınıflarda.
Sistem düşünmeye dayalı.
Teori ve ezberciliğin esamisi okunmuyor.
Öğrenci ve öğretmene göre kişiye özel eğitim metodu uygulanıyor.
Her çocuğa bir birey gözüyle nazar ediliyor.
Bireysel öğrenme ihtiyacı destekleniyor.
Aynı anlayış okula uyum göstermeyen, sıkılan ya da öğrenim durumu programın ilerisinde çocuklar için de geçerli.
Ülkede okulların tümü devletin.
Okul öncesinden doktora bitimine dek masraflar hazineden karşılanıyor.
Finlandiya’da temel eğitim 7 yaşında başlıyor.
Okul öncesi dönem 0-6 yaş arasını kapsıyor.
Bu süre zaafında çocuklar ailenin gelirine göre kreşlere yönlendiriliyor.
2001’den beri altı yaşındaki tüm çocuklar ücretsiz okul öncesi eğitim hakkını haiz.
Bu yaş grubunda okul öncesine devam oranı yüzde 98.
Bu arada okul öncesi eğitim ile ilgili tek ayrı yasa bu ülkede yürürlükte.
Zorunlu eğitim, altı yıl ilköğretim ve üç yıl da ortaöğretim olmak üzere dokuz yıl.
Öğrenciler evine yakın okula yönlendiriliyor.
İlköğretimde kati suretle not yok. Hatta not sekizinci sınıfın sonuna kadar zorunlu değil.
Bir sınav sistemine de tabi değiller.
Ortaöğretime geçilirken ülke genelinde bir imtihana giriliyor sadece.
Ağustos ortası ile haziran başı arasındaki 190 gün öğretim yılı.
Eğitim haftanın beş günü tam gün hâlinde.
Sınıf mevcudunun 25’i aşmamasına özen gösteriliyor.
En özgün yanlarından biri de okulların kendi programını uygulaması.
Eğitim Kurulu genel çerçeve belirliyor.
Okullar bunu baz alarak kendi öğretim programını oluşturuyor.
1970’lerden beri müstakil bir okul denetim sistemi mevcut değil.
Görevi okul müdürleri ve yönetim kurulları ifa ediyor.
Sırası gelmişken Prof. Dr. Pasi Sahlberg’in şu ifadelerini aktaralım:
“Eğitim bakanı okulların müfredatını bilmiyor. Bilmesine de gerek yok. Çünkü biz okul idarecilerimize güveniyoruz ”
Haftalık ders saati seçmeli derslerin sayısına bağlı olarak 19 – 30 saat arasında değişiyor.
Zorunlu eğitimin ilk altı yılındaki eğitim, görsel sanatlar, müzik ve spor gibi özel yetenek gerektiren dersler dışında tümüyle sınıf öğretmenleri tarafından veriliyor
Son üç senede bu derslere branş öğretmenleri giriyor.
Zorunlu temel eğitimden sonra 16–19 yaş arasını kapsayan ortaöğretim, genel ve mesleki eğitim olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Öğrencinin bu okullardan hangisine gideceğine veli, öğretmen ve okul yönetimi öğrencinin başarısını göz önüne bulundurarak karar veriyor.
Yani herhangi bir merkezî sınav yoktur.
Ortaöğretime devam yüzde 90’dan daha fazla.
Öğrencilerin yüzde 54’ü genel ortaöğretimi, yüzde 36’sı da meslek liselerini tercih ediyor.
Ortaöğretime devam eden öğrencilerin yüzde 60’ı üniversite eğitimine devam ediyor.
Yükseköğretim, teknik okullar ve üniversiteler olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Üniversiteler daha çok bilimsel araştırma ve öğretime ağırlık veriyor.
Teknik okullar ise daha çok uygulamaya yönelik mesleki bir eğitimi esas alıyor.
Üniversiteye yerleşmede pek çok kriter baz alınıyor.
Üniversite giriş sınavı notu; enstitü, fakülte veya bölüm tarafından düzenlenen giriş sınav sonucu ve ortaöğretim ikinci devre bitirme sonucu dikkate alınarak yerleştirme yapılıyor.
Finlandiya’da tüm üniversiteler devlete bağlıdır ve büyük oranda özerkliğe sahiptir.
Başarının sırrı…
Finlandiya’da öğretmen olabilmek tahminlerden daha zor.
Üç aşamalı seçme aşamasına 8500 aday katılıyor.
Bunlardan ancak 800’ü her sene öğretmenliğe kabul ediliyor.
Bir başka tabirle öğretmenler en başarılı yüzde 10’luk dilimden seçiliyor.
Öğretmen adayları 5-6 sene süren zorlu bir eğitim sürecinden geçiyor.
Yüksek lisans anaokulu haricinde bu ülkede öğretmenlik için şart.
Bir öğretmen ortalama 3500 Euro maaş alıyor.
Öğretmen adaylarından Vera’nın şu hikâyesi bu ülkede öğretmen seçerken ne denli titizlenildiğini ortaya koyuyor.
Çok istediği hâlde öğretmenliğe kabul edilmeyince ağlamaklı bir ses tonuyla dayısını arar Vera.
Dayısı Prof. Dr. Pasi Sahlberg’dir.
Sakinleştirdiği yeğenine “Sen başarılı bir öğrenciydin, neler oldu ?
Neler yolunda gitmedi anlatabilir misin?” diye sorar.
Şunları anlatır Vera: “Bizi üç aşamalı bir sınava tabi tuttular.
İlk aşamada bize bazı makaleler verdiler.
Belli bir süre sonra bunları yorumlamamızı istediler.
Bu aşamayı geçtim.
İkinci aşamada bizi gruplara ayırdılar ve bir grup çalışması yapmamızı istediler.
Neticede profesörlerin huzurunda projemizi savunduk.
Bu aşamada da sıkıntı çıkmadı.
Fakat ne olduysa üçüncü aşamada oldu.
Bu sefer herkesi teker teker mülakata aldılar.
Hocaların huzuruna tek başıma çıkmak beni biraz heyecanlandırdı.
Bana neden öğretmen olmam gerektiği soruldu.
Bu soruya heyecanın da etkisiyle sanırım pek tatmin edici cevap veremedim.
Son olarak onlara çocukları çok sevdiğimi söyledim. Hepsi bu kadar.”
Prof. Dr. Sahlberg, dikkatlice dinlediği Veera’ya: “Bak Vera, sen tam olarak ne istediğini bilmediğin için alınmamışsın.
Çocukları sevmek bu iş için yeterli değil.
Zaten bir öğretmen onları sevmek zorunda.
Sen bir yıl yardımcı öğretmenlik yap. Ondan sonra sınava tekrar gir.” der.
Vera dayısının öğüdüne uyup bir yıl yardımcı öğretmenlik yapar.
İkinci sınavda aynı soruya şu cevabı verir: “İdeallerimi ancak bir sınıf ortamında gerçekleştirebileceğimi düşünüyorum. Bunun için öğretmen olmak istiyorum .”
Vehayallerinin kapısı aralanır.
Öğretmenlik, yüzde 26’lık oranla ülkedeki en popüler meslek.
Finlandiya’da öğretmenler kendilerini Avrupa’nın diğer ülkelerdeki meslektaşlarından daha değerli hissediyor.
OECD’nin verilerine göre Finlandiyalı öğretmenlerin yüzde 58,6’sı toplumun mesleklerine değer verdiğini düşünüyor.
İlginçtir Fin öğretmenlerin yalnızca yüzde 20’si teknolojiyi aktif bir şekilde kullanıyor.
Zira onu daha iyi bir öğretim aracı olarak görmüyor.
Tabii ki bu ciddi bir eleştiri konusu.
Finlandiya’da öğretmenler, başarılı-başarısız olarak değerlendirilmiyor.
Eksiklikleri bulunan öğretmenlerin yeni eğitim-öğretim programlarıyla kendilerini geliştirmesinin önü açılıyor.
Hiçbir öğretmen performans nedeniyle işten atılma korkusu yaşamıyor.
Finlandiya 13 Ekim gününü her yıl “başarısızlık günü” ilan etmiş ve her yıl o gün etkinlikler yapılıyor.
Finler “başarısızlığını göremeyenler başarıya ulaşamaz” diyorlar.
Harvard Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Pasi Sahlberg:
FİNLANDİYA, AKINTIYA KARŞI YÜZÜYOR!
Finlandiya halkı, ortak bir ideal etrafında toparlanmayı çok iyi beceriyor.
Biz eğitimde uluslararası ölçütleri baz alarak sistem geliştirmiyoruz.
Eğitim politikaları 30 yıldır hükümetten bağımsız bir şekilde yürümektedir.
2 bin 500 okul,programına kendisi karar veriyor.
Burada anahtar kelime güven.
Bizler akıntıya karşı yüzüyoruz, çünkü yalnızca ölü balıklar akıntı yönünde yüzer.
Birçok kişinin yapmadığını yapıyoruz.
Finlandiya’da öğretmenlerin prestiji oldukça yüksek.
Velilerin yüzde 95’i verilen eğitime güveniyor.
Finlandiya’nın başarısının altında şu etkenler yatıyor:
Herkes için iyi bir eğitim sistemi kurma idealimiz var, toplumsal eşitlik söz konusu.
Finlandiya eğitim sisteminde üç şey yok.
Birincisi; sağlıksız rekabet yok. Bütün okullar işbirliği içerisinde.
İkincisi standartlaşmış öğretme metodu uygulanmıyor. Daha kişiselleşmiş öğrenme yöntemi kullanılıyor. Öğrencilerin yüzde 30’una bireyselleşmiş eğitim veriliyor.
Üçüncüsü; test tekniği uygulanmıyor.
Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Cezmi Savaş:
FİNLİLER EĞİTİMİ HAYAT FELSEFESİ HÂLİNE GETİRMİŞ
Finlandiya eğitim sisteminin başarılı olmasının en önemli anahtarı halkın eğitime bakış açısı.
Halk eğitimi birinci önceliğe koymuş ve bunu hayat felsefesi hâline getirmiş.
Öğretmenliğin en popüler ve itibarlı meslek olması da bunun bir göstergesi.
Öğretmen ücreti diğer meslek grubuna göre (doktorluk dâhil) çok daha fazla.
Öğretmen kalitesi dünya standartlarının hayli üstünde olması başarıyı beraberinde getiriyor.
Başarının diğer bir anahtarı ise basit, zevkli ve yaşamla iç içe olan eğitim programı uygulanması.
Günlük 4 saat gibi yoğun olmayan bir ders programı ve ev ortamı sıcaklığındaki ayakkabısız girilen okullar öğrencileri cezbediyor.
Öğretmenler ders bitiminde istekli olarak okulda kalıp daha iyi bir eğitim için meslektaşlarıyla planlar yapıyor.
Dersler deney ve gözlemlerle sürekli gerçek yaşamla ilişkilendirilip zevkli hâle getiriliyor.
Bu durumda öğrenciler okula severek gidiyor ve öğrenme üst düzeyde gerçekleşiyor.
Finlandiya’nın bu denli başarısı, eğitim sistemlerini birçok ülkeye ihraç etme noktasına getirmiştir.
Tabii ki bir ülkenin eğitim sistemi başka bir ülkeye bire bir uygulanamaz.
Fakat güzel ve verimli eğitim uygulamaları modifiye edilerek pekâlâ uyarlanabilir.
Abdülkerim Bedir
Başarının sırrı…
Öğretmenlik ülkenin en prestijli mesleklerinden.
Üç aşamalı değerlendirmeye her yıl 8 bin 500 adaydan sadece 800’ü öğretmen olabiliyor.
Ünlü Rus yazar Grigory Petrov, Finlandiya’nın ekonomik esaret bataklığından nasıl kurtulduğunu ve dönüştüğünü anlatır “Beyaz Zambaklar Ülkesi” adlı eserinde.
Kitabın kahramanı Snelman, Fin eğitim sistemini ve toplum yapısını düzeltmek için uğraşmaktadır.
Tüm kesimler bütün hâlinde çalışır ve fakir ülke “eğitimle” kalkınır.
Bu başarı hikâyesi dünya çapında yankılanır.
Kitap pek çok dile çevrilir.
Atatürk döneminde okullarda okutulması tavsiye edilir.
1970’lerde dönüşüme başlayan Finlandiya’daki eğitim sisteminin arka planında eserde işlenen felsefe yatıyor.
Büyük bir reforma girişilir.
Eğitimdeki tabular yıkılır.
Öğrencilerin yeteneklerine göre ayrıştırıldığı seçici eğitimden, seviye farkının gözetilmediği eğitime geçilir. Birey odaklı ve rekabetin olmadığı sistem kısa zamanda neticelerini verir.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sıralamasında Finler hep en önde yer almakta.
PISA 2000, 2003, 2006, 2009 sonuçlarına göre fen, matematik ve okuma alanlarında ilk ikide.
2012’de birkaç basamak gerilese de yine çok başarılı.
Aslında ülkedeki eğitim yöneticilerinin böylesine derece elde etmek gibi hedefleri söz konusu değil.
Tabii seyrin vardığı nokta bu.
Rekabete dayanmayan Fin eğitim sistemi dünyadaki diğer örnekleri, en azından bir kısmını etkiledi. Estonya, Polonya ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerince benimsendi.
Tercihlerindeki isabet, PISA’daki konumlarına yansıdı.
PISA’nın gözdelerinden Singapur ve Japonya da Finlandiya’dan ilhamlı.
Peki, neydi Finlandiya’daki mucizevi başarının sebebi?
Acaba gerçekten müthiş bir yöntemle mi karşı karşıyayız?
İşin sırrı, Finlandiya’daki eğitim dönüşümün mimarlarından Prof. Dr. Pasi Sahlberg’in,
“Biz dünyanın en iyi eğitim sistemini kurmak için değil, iyi bir toplum yetiştirmek için yola çıktık.” cümlesinde gizli.
Şaka ile karışık “Tek amacımız İsveç’i geçmekti. Bir de baktık dünyanın en iyilerinden birisi olduk.” diyor Sahlberg.
Kısaca tanımak gerekirse, Finlandiya, Baltık Denizi kıyısında 5,4 milyon nüfuslu bir İskandinav ülkesi. 1995’ten beri Avrupa Birliği (AB) üyesi.
Gelişmişlik düzeyine rağmen, geleneklerine diğer İskandinav ülkelerden daha bağlı.
Kişi başına düşen millî gelir 38 bin Euro’nun üstünde.
Halkının mutluluk katsayısı, Birleşmiş Milletler’in (BM) buna dair endeksiyle tescilli.
Katmanlar arası gelir uçurumu yok denecek kadar az.
Fin mucizesi bu temele oturuyor zaten.
Finlandiya’da eğitim “herkes için eşit imkânlar sağlamak” demek.
Eşitlik kavramı olağanüstü önemde.
Tüm çocuklar zekâ ve becerilerine bakılmaksızın aynı sınıflarda.
Sistem düşünmeye dayalı.
Teori ve ezberciliğin esamisi okunmuyor.
Öğrenci ve öğretmene göre kişiye özel eğitim metodu uygulanıyor.
Her çocuğa bir birey gözüyle nazar ediliyor.
Bireysel öğrenme ihtiyacı destekleniyor.
Aynı anlayış okula uyum göstermeyen, sıkılan ya da öğrenim durumu programın ilerisinde çocuklar için de geçerli.
Ülkede okulların tümü devletin.
Okul öncesinden doktora bitimine dek masraflar hazineden karşılanıyor.
Finlandiya’da temel eğitim 7 yaşında başlıyor.
Okul öncesi dönem 0-6 yaş arasını kapsıyor.
Bu süre zaafında çocuklar ailenin gelirine göre kreşlere yönlendiriliyor.
2001’den beri altı yaşındaki tüm çocuklar ücretsiz okul öncesi eğitim hakkını haiz.
Bu yaş grubunda okul öncesine devam oranı yüzde 98.
Bu arada okul öncesi eğitim ile ilgili tek ayrı yasa bu ülkede yürürlükte.
Zorunlu eğitim, altı yıl ilköğretim ve üç yıl da ortaöğretim olmak üzere dokuz yıl.
Öğrenciler evine yakın okula yönlendiriliyor.
İlköğretimde kati suretle not yok. Hatta not sekizinci sınıfın sonuna kadar zorunlu değil.
Bir sınav sistemine de tabi değiller.
Ortaöğretime geçilirken ülke genelinde bir imtihana giriliyor sadece.
Ağustos ortası ile haziran başı arasındaki 190 gün öğretim yılı.
Eğitim haftanın beş günü tam gün hâlinde.
Sınıf mevcudunun 25’i aşmamasına özen gösteriliyor.
En özgün yanlarından biri de okulların kendi programını uygulaması.
Eğitim Kurulu genel çerçeve belirliyor.
Okullar bunu baz alarak kendi öğretim programını oluşturuyor.
1970’lerden beri müstakil bir okul denetim sistemi mevcut değil.
Görevi okul müdürleri ve yönetim kurulları ifa ediyor.
Sırası gelmişken Prof. Dr. Pasi Sahlberg’in şu ifadelerini aktaralım:
“Eğitim bakanı okulların müfredatını bilmiyor. Bilmesine de gerek yok. Çünkü biz okul idarecilerimize güveniyoruz ”
Haftalık ders saati seçmeli derslerin sayısına bağlı olarak 19 – 30 saat arasında değişiyor.
Zorunlu eğitimin ilk altı yılındaki eğitim, görsel sanatlar, müzik ve spor gibi özel yetenek gerektiren dersler dışında tümüyle sınıf öğretmenleri tarafından veriliyor
Son üç senede bu derslere branş öğretmenleri giriyor.
Zorunlu temel eğitimden sonra 16–19 yaş arasını kapsayan ortaöğretim, genel ve mesleki eğitim olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Öğrencinin bu okullardan hangisine gideceğine veli, öğretmen ve okul yönetimi öğrencinin başarısını göz önüne bulundurarak karar veriyor.
Yani herhangi bir merkezî sınav yoktur.
Ortaöğretime devam yüzde 90’dan daha fazla.
Öğrencilerin yüzde 54’ü genel ortaöğretimi, yüzde 36’sı da meslek liselerini tercih ediyor.
Ortaöğretime devam eden öğrencilerin yüzde 60’ı üniversite eğitimine devam ediyor.
Yükseköğretim, teknik okullar ve üniversiteler olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Üniversiteler daha çok bilimsel araştırma ve öğretime ağırlık veriyor.
Teknik okullar ise daha çok uygulamaya yönelik mesleki bir eğitimi esas alıyor.
Üniversiteye yerleşmede pek çok kriter baz alınıyor.
Üniversite giriş sınavı notu; enstitü, fakülte veya bölüm tarafından düzenlenen giriş sınav sonucu ve ortaöğretim ikinci devre bitirme sonucu dikkate alınarak yerleştirme yapılıyor.
Finlandiya’da tüm üniversiteler devlete bağlıdır ve büyük oranda özerkliğe sahiptir.
Başarının sırrı…
Finlandiya’da öğretmen olabilmek tahminlerden daha zor.
Üç aşamalı seçme aşamasına 8500 aday katılıyor.
Bunlardan ancak 800’ü her sene öğretmenliğe kabul ediliyor.
Bir başka tabirle öğretmenler en başarılı yüzde 10’luk dilimden seçiliyor.
Öğretmen adayları 5-6 sene süren zorlu bir eğitim sürecinden geçiyor.
Yüksek lisans anaokulu haricinde bu ülkede öğretmenlik için şart.
Bir öğretmen ortalama 3500 Euro maaş alıyor.
Öğretmen adaylarından Vera’nın şu hikâyesi bu ülkede öğretmen seçerken ne denli titizlenildiğini ortaya koyuyor.
Çok istediği hâlde öğretmenliğe kabul edilmeyince ağlamaklı bir ses tonuyla dayısını arar Vera.
Dayısı Prof. Dr. Pasi Sahlberg’dir.
Sakinleştirdiği yeğenine “Sen başarılı bir öğrenciydin, neler oldu ?
Neler yolunda gitmedi anlatabilir misin?” diye sorar.
Şunları anlatır Vera: “Bizi üç aşamalı bir sınava tabi tuttular.
İlk aşamada bize bazı makaleler verdiler.
Belli bir süre sonra bunları yorumlamamızı istediler.
Bu aşamayı geçtim.
İkinci aşamada bizi gruplara ayırdılar ve bir grup çalışması yapmamızı istediler.
Neticede profesörlerin huzurunda projemizi savunduk.
Bu aşamada da sıkıntı çıkmadı.
Fakat ne olduysa üçüncü aşamada oldu.
Bu sefer herkesi teker teker mülakata aldılar.
Hocaların huzuruna tek başıma çıkmak beni biraz heyecanlandırdı.
Bana neden öğretmen olmam gerektiği soruldu.
Bu soruya heyecanın da etkisiyle sanırım pek tatmin edici cevap veremedim.
Son olarak onlara çocukları çok sevdiğimi söyledim. Hepsi bu kadar.”
Prof. Dr. Sahlberg, dikkatlice dinlediği Veera’ya: “Bak Vera, sen tam olarak ne istediğini bilmediğin için alınmamışsın.
Çocukları sevmek bu iş için yeterli değil.
Zaten bir öğretmen onları sevmek zorunda.
Sen bir yıl yardımcı öğretmenlik yap. Ondan sonra sınava tekrar gir.” der.
Vera dayısının öğüdüne uyup bir yıl yardımcı öğretmenlik yapar.
İkinci sınavda aynı soruya şu cevabı verir: “İdeallerimi ancak bir sınıf ortamında gerçekleştirebileceğimi düşünüyorum. Bunun için öğretmen olmak istiyorum .”
Vehayallerinin kapısı aralanır.
Öğretmenlik, yüzde 26’lık oranla ülkedeki en popüler meslek.
Finlandiya’da öğretmenler kendilerini Avrupa’nın diğer ülkelerdeki meslektaşlarından daha değerli hissediyor.
OECD’nin verilerine göre Finlandiyalı öğretmenlerin yüzde 58,6’sı toplumun mesleklerine değer verdiğini düşünüyor.
İlginçtir Fin öğretmenlerin yalnızca yüzde 20’si teknolojiyi aktif bir şekilde kullanıyor.
Zira onu daha iyi bir öğretim aracı olarak görmüyor.
Tabii ki bu ciddi bir eleştiri konusu.
Finlandiya’da öğretmenler, başarılı-başarısız olarak değerlendirilmiyor.
Eksiklikleri bulunan öğretmenlerin yeni eğitim-öğretim programlarıyla kendilerini geliştirmesinin önü açılıyor.
Hiçbir öğretmen performans nedeniyle işten atılma korkusu yaşamıyor.
Finlandiya 13 Ekim gününü her yıl “başarısızlık günü” ilan etmiş ve her yıl o gün etkinlikler yapılıyor.
Finler “başarısızlığını göremeyenler başarıya ulaşamaz” diyorlar.
Harvard Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Pasi Sahlberg:
FİNLANDİYA, AKINTIYA KARŞI YÜZÜYOR!
Finlandiya halkı, ortak bir ideal etrafında toparlanmayı çok iyi beceriyor.
Biz eğitimde uluslararası ölçütleri baz alarak sistem geliştirmiyoruz.
Eğitim politikaları 30 yıldır hükümetten bağımsız bir şekilde yürümektedir.
2 bin 500 okul,programına kendisi karar veriyor.
Burada anahtar kelime güven.
Bizler akıntıya karşı yüzüyoruz, çünkü yalnızca ölü balıklar akıntı yönünde yüzer.
Birçok kişinin yapmadığını yapıyoruz.
Finlandiya’da öğretmenlerin prestiji oldukça yüksek.
Velilerin yüzde 95’i verilen eğitime güveniyor.
Finlandiya’nın başarısının altında şu etkenler yatıyor:
Herkes için iyi bir eğitim sistemi kurma idealimiz var, toplumsal eşitlik söz konusu.
Finlandiya eğitim sisteminde üç şey yok.
Birincisi; sağlıksız rekabet yok. Bütün okullar işbirliği içerisinde.
İkincisi standartlaşmış öğretme metodu uygulanmıyor. Daha kişiselleşmiş öğrenme yöntemi kullanılıyor. Öğrencilerin yüzde 30’una bireyselleşmiş eğitim veriliyor.
Üçüncüsü; test tekniği uygulanmıyor.
Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Cezmi Savaş:
FİNLİLER EĞİTİMİ HAYAT FELSEFESİ HÂLİNE GETİRMİŞ
Finlandiya eğitim sisteminin başarılı olmasının en önemli anahtarı halkın eğitime bakış açısı.
Halk eğitimi birinci önceliğe koymuş ve bunu hayat felsefesi hâline getirmiş.
Öğretmenliğin en popüler ve itibarlı meslek olması da bunun bir göstergesi.
Öğretmen ücreti diğer meslek grubuna göre (doktorluk dâhil) çok daha fazla.
Öğretmen kalitesi dünya standartlarının hayli üstünde olması başarıyı beraberinde getiriyor.
Başarının diğer bir anahtarı ise basit, zevkli ve yaşamla iç içe olan eğitim programı uygulanması.
Günlük 4 saat gibi yoğun olmayan bir ders programı ve ev ortamı sıcaklığındaki ayakkabısız girilen okullar öğrencileri cezbediyor.
Öğretmenler ders bitiminde istekli olarak okulda kalıp daha iyi bir eğitim için meslektaşlarıyla planlar yapıyor.
Dersler deney ve gözlemlerle sürekli gerçek yaşamla ilişkilendirilip zevkli hâle getiriliyor.
Bu durumda öğrenciler okula severek gidiyor ve öğrenme üst düzeyde gerçekleşiyor.
Finlandiya’nın bu denli başarısı, eğitim sistemlerini birçok ülkeye ihraç etme noktasına getirmiştir.
Tabii ki bir ülkenin eğitim sistemi başka bir ülkeye bire bir uygulanamaz.
Fakat güzel ve verimli eğitim uygulamaları modifiye edilerek pekâlâ uyarlanabilir.
Abdülkerim Bedir
Yazıları posta kutunda oku