Haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar arşa yükseldi. Göğe erdi…
Rüşvetler, tehditler, şantajlar ortalarda, dillerde dolaşıyor.
Eroin, kokain ticareti almış, başını gitmiş. Eski politikacılar mafyadan aylık maaş alıyorlar. Sağır sultanlar bile duydu bunu. İşitmeyen kalmadı.
Yani kanalizasyonlar patladı. Lağım çukurlarına düştük…
Kanla, canla, başla kazandığımız vatan toprakları şimdi parsel parsel satılıyor…
Dişimizle, tırnağımızla, alın terimizle kurduğumuz fabrikalar yok edildi… Sıra geldi Makine Kimya Enstitüsüne, MKE’ye…
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in top döküm tesisleriyle temelini attığı Makina Kimya Endüstrisi Kurumunu şimdi Anonim Şirkete, MKE AŞ’ye dönüştürmeye uğraşıyorlar…
Yani MKE özelleştirilmek isteniyor. Onun akıbeti de Tank Fabrikasına benzeyecek…
Ve hiç arsa kalmamış gibi, Validebağ Korusu ya da Adile Sultan Korusu, İstanbul’un Üsküdar ilçesinde bulunan 354 bin m²’lik yeşil alan otopark yapılmaya çalışılıyor.
Ve kimlere ne sözler, ne vaatler verilmişse Kanal İstanbul’la tüm Türkiye’nin geleceği, güvenliği tehlikeye atılmak isteniyor.
Yollar, köprüler, taş ocakları açılıyor. Açgözlü, doymak bilmez inşaat çeteleri iş başında… Devlet kesesinden hazine garantileri veriliyor onlara…
Ama çiftçilere, esnafa zırnık koklatılmıyor. Tarım alanları, sebze ve meyve bahçeleri beton yığınlarına dönüştürüldü. Hesap soran yok.
Türkiye, dünyada kendi kendine yeten birkaç meyve ve sebze ülkesinden birisi iken şimdi dışarıdan ürün satın alıyor.
Sözün kısası ormanlarımız yakılıyor. Derelerimiz kurutuluyor. Yerlerine beton dökülüyor.
Peki, bütün bunlar olup biterken savcılar, yargıçlar, sendikalar, sendikacılar, sivil toplum kuruluşları nerelerde?
Ne ile uğraşırlar, ne yaparlar? Neden hiç sesleri, solukları çıkmaz?
Neden vatanımızı ve insanlarımızı savunmazlar? Neden görevlerini yerine getirmezler?
Sizin bu korkak politikalarınız ve uygulamalarınız yüzünden ne işçi hakları kaldı, ne işçi hukuku… Ne insan hakları kaldı ne demokrasi…
Ne doğa kaldı ne hayvan…
Atatürk’ümüz de sizin gibi korkak ve pısırık olsaydı, kim kurtaracaktı bu vatanı?
İşçi, üretimden gelen gücünü kullanarak, vurduğu yerden ses getiren, politik gidişe yön veren, sosyal bir sınıf demektir.
1990’larda 70 bin işçinin katıldığı Büyük Madenci Yürüyüşü ile hükümetler devrilmişti.
Şimdi nerede o güç? Vatan toprakları talan edilirken, vatan toprakları beton yığınına çevrilirken, işyerleri satılırken TÜRK-İŞ ne yapar? Bu ülke sizin de ülkeniz değil midir?
Halkımız zamlar, vergiler altında ezilirken, hiç içiniz yanmaz mı, yüreğiniz sızlamaz mı?
Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Ulusal Kurtuluş savaşımıza saldırırlar, söverler, oralı bile olmazsınız.
Şıhlar, şeyhler, imamlar dört bir yanımızı sarmış; şeriat düzenini kurmak için mücadele verirler, gıkınız çıkmaz.
Siz bu vatanın evlatları değil misiniz?
Yurtseverlerin bugünkü temel görevi, Cumhuriyeti, Atatürk’ü, doğal zenginliklerimizi korumak değil midir? Vatan satıcılarına karşı birleşip, bütünleşerek, vatan mücadelesi yapmak değil midir?
Bu vatan savunmasında tarafsızlık, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi olabilir mi? Bu vatan savunmasında orta yol var mıdır? Orta yolculuk var mıdır?
Atatürkçü yurttaş ya sömürenden yanadır, ya sömürülenden yana…
Ya namuslusun yanadır ya namussuzdan yana…
Ya karanlıktan yanadır ya aydınlıktan yana…
İnsan olmak, adam olmak için, her şeyden önce hakkın, hukukun, adaletin, doğrunun, dürüstün yanında olmak gerekir.
Makam, mevkii ve üç kuruşluk dünya malı için namus, şeref, insanlık ayaklar altına nasıl alınır?
Vatan ana demektir.
Vatan yardır.
Yavrudur.
VATAN NAMUSTUR…
Vatan savunmasında tarafsızlık, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesi olabilir mi?
Bir yanıt yazın