İDEOLOJİK MİLLİYETÇİLİK VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK -7-
Atatürk’ün bir devlet ve siyaset adamı olarak, geleneksel Türk devlet geleneği çizgisinde üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de devlet ve hükümet işlerinde duygulara, hatıra ve dostluğa değil; liyakat ve ehliyete önem verilmesidir. Modern devletlerde bürokratik yapılanmada en çok dikkat edilmesi gereken bir konu olarak üzerinde konuşulan, sistemin sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için mutlaka gerekli olan bu konu devlet idaresinde gerçekten önemlidir. Atatürk’ün, liyakat ve ehliyet konusunu öncelikle “onurlu” olmakla eş değer gördüğünü söylememiz gerekir. Bu inançta gençleri yetiştirme görevi alanlar, devletin kadrolarını yetiştirmekle görevli olan Mülkiye Mektebi gibi okullar buna dikkat etmelidirler:
“Memleket işlerinde, millet işlerinde, hakikî işlerde duygulara, hatıra, dostluğa bakılmaz.”
“İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülemez; millet ve devlet şeref ve bağımsızlığı temin edilemez. İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk milleti, Türkiye’nin gelecek çocukları, bunu, bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.”
MİLLET ESASTIR
“Yurda hizmet, inkılaba inan ve cumhuriyet ülküsüne bağlılık gibi yüksek ve yaratıcı kavramlarla beslenen bilinçli sevgi, bugünün ve yarının en muvaffakiyetli vazife erlerini yetiştirecek bir öz kaynaktır. Bunun Mülkiye Mektebi ve Mülkiyeliler arasında belirmesini görmek, beni pek sevindirdi.”
Atatürk’e göre, millet esastır, milletin iradesi Mecliste belirir. Fakat devlet işlerini yürütenler sonuçta şahıslardır, fertlerdir. Onların iyi yetiştirilmeleri önemlidir. Şahısları da çok idealize ederek onlara insanüstü birtakım özellikler yüklememek gerekir. Millet, fertleri “vazgeçilmez” gibi görüp aşırı bir tutkuyla bağlanmamalıdır. Bir de fertler “devrin adamı”, “aynı ortamın adamı” olmamalıdır:
“Gerçi, asıl olan millettir, toplumdur. Onun da umumi iradesi, Mecliste belirir; bu her yerde böyledir. Fakat fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslarla yapmaktadır. Her devletin işlerini yöneten şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati, manasız görüşlerle inkâra yer yoktur.”
“İnsan yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı ortam içinde, o devri sevk ve idare edenlerle beraber ve bir görüşte olursa aynı ortam ve devrin adamı olmaktan çıkamaz.”
“Her işi, bütün idarî karakterler ve şahsi faziletlerle mükemmelen yetişmiş adamlara bırakmak, pek kıymetli ve tatlı bir temenni olmakla beraber, muhitimiz için değil, hatta dünyanın en ileri gitmiş milletleri için bile her yer, her bölge, her meslek sahibi tarafından hürmete değer sayılacak bu kadar çok adam bulmak mümkün değildir.”
“Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar tutkun olması, iyi netice vermez. Bunun tarihte misalleri çoktur.”
“Şu ve bu tarzda, birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz, bunun hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Eğer şunun, bunun teveccühünden kuvvet almaya tenezzül ederseniz, halinizi bilmem, fakat geleceğiniz çürük olur.”
Atatürk daha sağlığında (1923) “Benim havarilerim (bir öndere bağlı ve onun öğretisini yayan kimse) yoktur. Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet liyakat ve kudretini gösterirse havari onlardır.” diyerek, ülke ve millete hizmet edenleri, liyakat ve ehliyet sahiplerini kendi takipçileri olarak ilan etmiştir.
Atatürk, her ferdin, bireyin memleket ve millet işleri ile meşgul olmalarını, bunu bir milli görev olarak kabul etmeleri gerektiğini, milletin durmadan ilerlemesini, yükselmesini temine çalışmanın en kutlu vazife olduğunu ifade etmektedir:
“Millet işlerinde her ferdin zihninin, başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır.”
“Herkes millî vazife ve mesuliyetini bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle, düşünüp çalışmayı itiyat edinmelidir.”
“Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk milletinin bu yoldaki hızını, her vasıta ile artırmaya çalışmak, bizim, hepimizin en kutlu vazifemizdir.”
SİYASİ PARTİLER VE MUHALEFETİN ÖNEMİ
Atatürk’ün ideolojik milliyetçilik görüşlerini tam anlamıyla anlayabilmek için onun siyasi partiler hakkındaki temel görüşlerini iyi bilmek gerekir. Atatürk, bir devlet kurmuş ve o devletin siyasi rejimini de “cumhuriyet” olarak belirlemiş ve hayata geçirmiş bir siyaset ve devlet adamıdır. Kurduğu çağdaş sistemi adeta nakış nakış işleyen Atatürk, aynı zamanda kendi kurduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (Partisi’nin) da genel başkanıdır.
O, “partili cumhurbaşkanı”dır. Uygulamaya bakıldığında, kendisi daha çok cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüş, genellikle başbakanlarını parti genel başkanlığına “tevkil” etmiştir (vekil tayin etmiştir). Parti ile ilgili işleri başbakanları yürütmüştür. Aynı sistem Atatürk sonrasında da İnönü tarafından 1950 yılındaki çok partili hayata kadar devam ettirilecektir.
Atatürk döneminde (1923-1938), kısa süreli olarak Başbakanlık yapan Ali Fethi Okyar’ı (21 Kasım 1924-6 Mart 1925) saymaz isek İsmet İnönü (30 Kasım 1923-1 Kasım 1937) ve Celal Bayar (1 Kasım 1937-11 Kasım 1938); İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde (1938-1950) ise, Celal Bayar (11 Kasım 1938-25 Ocak 1939), Refik Saydam 25 Ocak 1939-9 Temmuz 1942), Şükrü Saraçoğlu (9 Temmuz 1942-7 Ağustos 1946), Recep Peker (7 Ağustos 1946-9 Eylül 1947), Hasan Saka (10 Eylül 1947-19 Ocak 1949) ve Şemseddin Günaltay (16 Ocak 1949-22 Mayıs 1950) Cumhurbaşkanlarının adına CHP’nin Genel Başkan Vekili olarak parti işlerini yürütmüşlerdir.
Aşağıda görüleceği üzere Atatürk, sistem içerisinde siyasi partilerin önemini vurgularken, esasen sosyolojik olarak partilerin oluşumlarını da analiz etmiştir. Avrupa ile karşılaştırmalar yapmıştır. Cumhuriyet yönetimlerinde birbirlerini denetleyen siyasi partilerin varlıklarına işaret etmiştir. O 1924’de siyasi partilerle ilgili olarak şunları söylüyor:
“Millî egemenlik esasına dayanan ve bilhassa cumhuriyet idaresine malik bulunan memleketlerde siyasî partilerin mevcudiyeti tabiîdir. Türkiye Cumhuriyeti’nde de, birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur.”
Atatürk, partilerin milletin bütün sınıflarını temsil etmelerini ve bir bütün olarak milletin refah ve saadetini hedeflemelerini istemektedir. Onun siyasi partilerle ilgili olarak işaret ettiği bu konu, halkçılık ve devletçilik ilkelerindeki anlayışını da yansıtmaktadır. Çünkü ona göre Türk toplumu, Avrupa’daki gibi menfaatleri birbiri ile çatışan sınıflardan değil, iş bölümüne ve mesleklerine göre ayrışan ve fakat menfaatleri bir olan insanlardan meydana gelmiştir: “Bizim milletimiz, birbirinden çok farklı menfaatler izleyecek ve bu itibarla birbiriyle mücadele halinde bulunacak çeşitli sınıflara malik değildir. Mevcut sınıflar, birbirleri için gerekli olma niteliğindedir.”
GERÇEK REFAHA ERİŞMEK
Atatürk’e göre, diğer memleketlerde partiler bu sınıfların ekonomik çıkarlarını korumak için kurulmaktadır. Halbuki bir siyasi parti bütün milleti temsil eden programa sahip olmalıdır. Nitekim o, Halk Partisi’nin kuruluş hazırlıkları günlerinde verdiği bir demeçte şunları ifade etmiştir:
“Ben öyle bir parti kurmayı tasavvur ediyorum ki, bu parti milletin bütün sınıflarının refah ve saadetini temine yönelmiş bir programa sahip olsun. Milletimizin şartları buna müsaittir.”
“İsmi parti olan halk teşekkülünden maksat, millet evlâdından bir kısmının, halk sınıflarından bazılarının, diğer evlât ve sınıfların zararına menfaatlerini temin etmek değildir. Belki, birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan bütün milleti birlik ve beraberlik halinde ortak ve umumî olan gerçek refaha eriştirmek için faaliyete getirmektir.”
“Bu milletin siyasî partilerden çok canı yanmıştır. Şunu söyleyeyim ki, diğer memleketlerde partiler mutlaka ekonomik amaçlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır. Çünkü o memleketlerde muhtelif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatini muhafaza için teşekkül eden siyasî bir partiye mukabil diğer bir sınıfın menfaatini muhafaza amacıyla bir parti teşekkül eder; bu pek tabiîdir. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi kurulan siyasî partiler yüzünden şahit olduğumuz neticeler malûmdur. Halbuki Halk Partisi dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir.”
İDEOLOJİK MİLLİYETÇİLİK VE ATATÜRK
Konu Hakkında okumaya devam et: Milliyetçilik
Bir yanıt yazın