Hani derler ya, “Bir dokun, bin ah işit…”
İşte şimdi tam o durumdayız… O günleri yaşıyoruz…
Halk perişan…
İnsanlarımız dertli…
İşsiz…
Aç, sefil…
Aylak aylak dolaşıyorlar.
Evde çoluk çocuk, ayal, ana ekmek bekliyor…
Ama adam, yani evin babası nereye, kime başvuracağını bilmiyor. Bilemiyor.
Çaresiz…
Her geçen gün insanlarımızın umutları biraz daha azalıyor, biraz daha tükeniyor…
Sokak röportajı yapan delikanlı, bir adama soruyor:
“Senin gerçek gündeminde ne var?” Ve bir dokunuyor, bin ah işitiyor…
Vatandaş hemen başlıyor anlatmaya, içini dökmeye:
“Gerçek gündeminizde ne olacak ki? Herkes perişan olmuş, salak salak geziyor… İnsan insana kötü kötü bakıyor. Yanından birisi geçerken bir metre uzağa kaçıyor.
Sanki herkes korona imiş gibi, sanki herkesin bulaşıcı hastalığı varmış gibi…
Sanki herkes birbirine düşman…
İş yok, güç yok. Ne yapacağımızı şaşırdık.
Çoluk çocuğum olmasa intihar edeceğim…”
Vatandaş intiharı düşünüyor da hak aramayı düşünmüyor.
Böyle konuşuyor insanımız. İş bulamıyor. Haksızlıklara, hukuksuzluklara da direnemiyor. Direnince cop, biber gazı hazır çünkü…
Demokrasi, özgürlük kalmamış. Yargı tarafsız ve bağımsız değil.
Emirle ve yönlendirme ile hukuksal kararlar alınmakta…
Baskıyla ve güç kullanılarak, korku yöntemiyle basını, gazeteleri, TV’leri zorla ele geçirmişler…
Şimdi de istedikleri, diledikleri gibi, babalarının çiftliği gibi kullanıyorlar.
Gazeteci özgürce yazamamakta, politikacı özgürce konuşamamakta, iktidarın yanlış uygulamalarını ve tavrını eleştirememekte…
Eleştirince hemen vatan hainliği suçlaması hazır.
Suç örgütü liderleri açıklamalar yapıyorlar.
Geçmişte gerçekleştirilen, yaşanılan bazı pis olayları, suçları ortaya döküyorlar; hem de tüm toplumun gözünün içine baka baka…
Kirli çamaşırlar meydanlarda dolaşıyor şimdi.
Bütün bu itiraflarının yanında bir de seçimlerde dağıtmaları için onlarca milyon liralık kahveyi politikacılara verdiklerini söylüyorlar…
Ayrıca, geçmişte bazı siyasiler, milletvekilleri suç örgütü liderinden çanta çanta para almışlar. Ama İktidar sahipleri, politikacılar bu konuda tek laf etmiyorlar.
Savcılar da olaylara uzaktan bakıyorlar. Olup biteni sadece seyretmekle yetiniyorlar.
Ne günlere kaldık!
Bu arada ülkemizde büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığının yapıldığı da söylenmekte…
Bu ihbarlar karşısında savcılar, kılını bile kıpırdatmıyorlar. Harekete geçebilmek için yukarıdan emir bekliyorlar.
Ama Cumhuriyet gazetesi bazı konularda haber, bilgi verdi diye onun hakkında hemen hiç vakit kaybetmeden dava açıyorlar.
Uzun sözün kısası; ülke batıyor…
Ülke kan ağlıyor…
Ülke çöküşe gidiyor… Hem de her alanda…
Denizin yüzeyi bile salyalarla, pisliklerle kaplandı. Balıklar, canlılar ölüyor, telef oluyor.
Bütün bu kötü oluşumların yanında ülkeyi yönetenler sorunlarla uğraşmayı bırakmış; en çok da dinden, imandan söz ediyorlar. Ama en çok da onlar dine, imana zarar veriyorlar.
Durmadan vatandan, milletten, doğruluktan, dürüstlükten, adaletten söz ediyorlar ama en çok da onlar bu kutsal değerleri küçük düşürüyorlar.
Muhalefet bundan böyle daha aktif olmalı. Birleşmeli. Bütünleşmeli.
Mücadeleyi yoğunlaştırmalı. Kirli çamaşırları daha çok ortaya dökmeli.
Çünkü her geçen gün, her saat, her dakika geleceğimizi çalıyorlar… Geleceğimizi bitiriyorlar…