ODİN İLE TYRKER(TÜRK)
Sven Lagerbring’in kitabından:
“Eski masallarımızda Eski İsveççenin Odin (Oden,Woden) tarafından gerildiği anlatılır. Oden, Herwarar masalının 1.bölümünde Tirkiar (Türkler) ve Asiemaen (Asyalılar, Asyalı adamlar) olarak tanıtılan büyük bir kitlenin önderiydi. AreFrode de aynı öyküyü anlatır. Burada açıkladığı soy ağacında ; Oden’in oğlunun adının Yngve Tirkia Kongr. ve Sturleson, Ynglinge masalı 5. bölümünde, Oden’in çok mülkünün bulunduğu Tyrkland’dan (Türklerin ülkesi) yolculuğunu ayrıntılarıyla anlatır.
“Bizim atalarımız Oden’in yoldaşları Türklerdir. Bu konuda elimizde yeterli belge var. Onlar Trakya ya da Getler olarak göstermek isteyenler var. Böyle düşünebilirler. Tersine, kişisel olarak, bu açıklanan tanıklara güveniyorum. Benim vardığım sonuçlar değişmiyor. Çünkü bunlar da aslında Türklerle bir serüveni olan halklardır. Dürüst ve hatta asil kişilerin de, liderlerimizin rahatlıkla, atalarımızı Türkler ve Göçerler (Tattare) olarak göstermelerine öfke duyduklarını duydum. Onlar bu kökeni yeterince şerefli bulmuyorlar. !
“Bir de , kim Türklerin öteki halklardan daha az şerefli bir halk olduğunu söyleyebilir? Eğer şeref sağlayan koşullar olarak zaferler ve ülke fetihleri görülüyorsa ki, olan kabaca bu, Türkler ve Tatarlar kadar bu koşulları yerine getiren fazla halk yoktur. Çin bir Tatar eyaleti, Bütün Asya, Arabistan belki bir istisna olarak, Türklerin silahları karşısında eğildi. Hatta Roma , evet hemen bütün Avrupa Hunlar ve Tatarların önünde titredi. Uzun zaman karanlık ve bilgisizlik içinde yalpalandığımız bir gerçektir. Diğer halklar da kendi barbar dönemlerini yaşadılar.
Öte yandan bizim atalarımızın ne oldukları da bizi çok az ilgilendiriyor, yeter ki, biz kendimiz şerefli ve saygıdeğer olalım. Romalılara gösterilen hayranlık oldukça kuşkuludur. Onların ataları soyguncu ve zalimdirler. Eski alışkanlıklarından ve Oden, Romuluk, Bellerophon ve İndatyrse’den hala coşabiliyorsa, tam da acemi olarak gelip, acemi olarak kalmışlar demektir. Onur verici olup olmadığı endişesi olmadan söyleyelim, Oden ve yanındakiler Türktüler.”
VİKİNGLER ARASINDA BİR TÜRK
Vikingler arasında “Tyrker” adlı bir kişi Amerika’nın ilk adını esinlendiren kişi bir Türk müydü?
Mineapolis’te yayınlanan R.ve M.Gracza’nın “The Hungarians in Amerika” kitabı şöyle bir soru soruyor:
“Heims Kringla veya Norveç Krallarının Arşivi adlı İskandinav sagasında (destanında) Tyker adında bir Macarla ilgili bir olay nakledilir. Leif Ericson’un gemisinin yeni sahillere- yani Amerika’ya- varışının ertesi günü Leif, Tyker’ın ortalarda görünmediğini fark eder…Epey sonra Leif onu mutlu ve heyecanlı olarak bulur. Tyrker ,Türkçe söyleniyor ve Leif’le onu arayan çevresi tarafından hiç anlaşılmıyor. Onun üzerine onların dilinde konuştu ve dedi ki : ‘Üzüm ve asma buldum, ben üzümü asması bol olan bir ülkeden geliyorum.’ Bu olay üzerine Leif Ericson esinlendi ve bu sahillere ‘Vineland’ veya İngilizcesiyle ‘Wineland’ (üzüm/şarap diyarı) adını koydu. Bugün hala, ‘Leif Ericson’un Amerikası’ diye kullanılır.”
İzlanda’da Tyrker TÜRK demektir.
Bu satırlara rağmen kitabın yazarı Tyrker’in aslında Macar olabileceğini ‘çünkü 10.yy.’da Macarlara Türk denirdi’ diye düzeltiyor.
Macarlarla Türkler akraba olduklarına göre bu düzeltmeyi düzeltmek gerekmeyebilirdi. Ne var ki yazar Gracza bir dipnotunda şu ilginç suali sormuş bulunuyor:
“Türklerin Tyrker’e sahip çıkıp çıkmadıkları belli değil “
Cevap, Evet sahip çıktık. Otuz yıl önce Ankara’da ‘Ülkü’ dergisinde (Nisan 1938’de) araştırmacı Cemile Batur, ” Amerika’nın Kaşifleri Arasında bir Türk” adlı iyi belgelendirilmiş, ciddi ve bilimsel 5 sayfalık makalesinde, 1002 yılının Viking’i Tyrker’in Türk olduğu sonucuna varıyor. Ben de bu konuya değinmiş ve 1952’de Prentice-Hall’ün yayınladığı “One America” kitabımda Tyrker’den söz etmiş, “Türk mü Macar mı hala tartışmalı” demiştim.
Ünlü Macar yazar Emil Lengyle ise Tyrker’in Türk olduğunu benden daha kesin bir ifadeyle şöyle yazıyor:
” Tyrker (yani Türk) adlı bir Macarın bin yıl önce Leif Ericson’un mürettebatı arasında bulunduğu iddiasını artık silebiliriz….Aslında Tyrker bir Macar değil, Türktür herhalde.”
Iskandinav Efsanesi…
Krallar dike dike okyanusun kıyısına kadar “Turkland’da (Türk ülkesinde) oniki krallık ve bir krallar kralı vardı. Kentte oniki bey vardı. Bu beyler yiğitlikte her bakımdan dünyanın gelmiş geçmiş bütün diğer erkeklerinden çok daha üstündüler. (…) O kralların soyundan Odin, arkasında genç, yaşlı, kadın, erkek kalabalık bir grupla dünyanın kuzeyine doğru yola çıktı. Hangi ülkede, nereden geçerlerse geçsinler haklarında övgüyle söz ediliyordu. Onların insandan çok tanrılara benzedikleri söyleniyordu. Saxland’a (Saksonya) gelinceye dek durmadılar. Odin burada uzun bir süre konakladı ve buraların büyük bir bölümünü egemenliği altına aldı. Ülkenin korunmasını üç oğluna verdi. Birincisinin adı Vegdeg idi. Çok güçlü bir kraldı. Doğu Saksonya’ya hükmediyordu. Odin’in oğullarından bir diğerinin adı Beldeg idi. O, bizim şimdi Vastfalen dediğimiz ülkenin sahibi oldu. (…) Odin’in üçüncü oğlunun adı Sige’ydi.
Onun oğlu Rere’ydi. Bu aile de şimdi Frankland (Fransa) dediğimiz ülkeye egemen oldu. İşte Vôlsungar (Volsoğulları) adıyla anılan hanedan bunlardan geliyor. Odin daha sonra yolunu kuzeye doğru sürdürdü ve Reidgotfaland’a (Danimarka’da Yurtland) geldi. Burayı oğlu Sköld’ün korumasına bıraktı. Sköldsungar (Sköldoğulları) soyu da bunlardan geliyor. Onlar Danimarka kralları oldular. Odin kuzeye doğru yolunu sürdürdü. Bugün Svitjod (İsveç) dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi. Aslav denen Asyalıların geldiğini duyan Gylfe hemen davrandı; Odin’e baş eğerek ülkesinin egemenliğini sundu. Nereden geçseler bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. (…) Her yere Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer adalet getirdi. Daha sonra kuzeye doğru yola çıktı. (…) Bugün Norveç denen bu yere de oğlu Saming’i kral yaptı. Haleygja Anlatısı’nda belirtildiği gibi, bütün Norveç kralları, vezirleri ve diğer büyük adamlar onun soyundan türemişlerdir. (…) Asyalıların dili bütün bu ülkelerin içinde konuşulan dil oldu.”
Biraz da tarih kaynaklarına bakalım. İbn Batuta, ünlü Seyahatname’sinde 13. yy Kuzey Afrika’sını, Ortadoğu’sunu, Asya’sını ve Rus bozkırlarını anlatıyor. O zaman dünya uygarlığının merkezi olan bu coğrafyada yirmi kadar devlet var. Bu devletlerin hepsinin başında Türk hanedanları bulunuyor.
Runca (runic) kaya yazılarından anlaşıldığı gibi, İskandinav söylencelerinde de anıldığı üzere batı urukları (halkları) ile onların bugünkü soylarının köklerinde Türkler vardır.
Kaynak Prof. Sven Lagerbring
Bütün bunların yanısıra giyim ölü gömme ve dini ritüeller konusunda da pekçok benzer yanlarda mevcuttur.
İsveç’te Stokolm yakınındaki Birka antik şehrinde yapılan kazılarda bulunan mezarlar Altaylarda bulunanların benzeridir.
Türkçe – İsveççe benzer sözcükler
Prof. Lagerbring kitabında İsveççe ve Türkçe gramer ve sözcük benzerliğini de ortaya koyuyor. Çok sayıda sözcüğün birbirlerine benzediğini belirterek iki yüzden fazla örnek veriyor.
Orhun Yazıtları’nın Finlandiya’da yayımlanan atlası bu taşlardan birinin üzerinde bulunan Çince yazıtın okunabilen kısımlarının bir çevirisini de içeriyordu. Bu kısa Çince metin hiç şüphesiz bilinmeyen bir yazı ve dille yazılmış olan asıl metnin çeviri olamazdı; fakat bu Çince metin bu iki yazıttan birinin 732 yılında ölen bir Türk prensinin anısına dikilmiş olduğunu haber veriyordu. Böylece, bu yazıtların kimlere ait olduğu ve hangi dilde yazıldığı sorusunu cevaplamış oluyordu. Bu iki yazıt Türklerin atalarında kalma idi; bunlarda kullanılan dil de eski bir Türk lehçesinden başka bir şey olamazdı.
Bu husus, ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in 15 Aralık 1893’te Kopenhag Bilimler Akademisi’nin bir toplantısında Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan “runik” yazıyı çözümlediğini bilim dünyasına duyurduğu zaman hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde aydınlanmıştı. Thomsen’in eski Türk “runik” yazısının çözümü ile ilgili raporu çok geçmeden Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayımlandı.