Sayın Bulut’un yazısı tam da ülkemizin
içine düşürüldüğü durumu anlatıyor..
Onun için ben de sizlere önce
son günlerde Marmara Denizi’mizin
yakalandığı “MÜSİLAJ” hastalığı ile bir ön bilgi sunmayı gerekli gördüm…
“DENİZ SALYASI -MÜSİLAJ”HASTALIĞI NEDİR?
Müsilaj, biyolojik ve kimyasal birçok koşulun bir araya gelmesiyle oluşan, fitoplankton olarak adlandırılan bitkisel canlıların aşırı çoğalması, deniz sıcaklığının yükselmesi ve buna bağlı olarak bakteriyel aktivitelerin artmasıyla oluşan sümüksü, yapışkan bir yapı.
MÜSİLAJ NEDEN OLUŞUR?
Müsilaj oluşumunun üç ana sebebi var:
-Bunlardan ilki Marmara Deniz’inde bir süredir sıcaklığın normalde olması gerekenden 2-3 derece yüksek olması.
-İkincisi azot-fosfor gibi organizmaları besleyen maddelere ihtiyaç var. Bunlarda denize verilen atıklardan yoğun şekilde sağlanıyor. Marmara’da büyük bir azot-fosfor yükü var.
-Üçüncüsü ise iklim değişikliğine de bağlık olarak denizde yaşanan durgunluk.
Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı
Arslan Bulut’un “Sedat Peker,müsilajı
temizleyebilir mi? başlıklı ve
8/Haziran/2021 tarihli yazısı…
“Sedat Peker, müsilajı temizleyebilir mi?
Sedat Peker’in “Biz bir aileyiz ve hepimiz suç ortağıyız” derken kimleri kastettiği bellidir.
Söz konusu suçların gündeme getirilebilmesi için iktidar ile ilişkilerde gemileri yakmak, yurt dışına çıkmak ve “dünya çapında iş yapan kiralık katil grupları tarafından ortadan kaldırılma tehdidini göze almak” gerekiyordu.
Baskıyla, sindirmeyle ve usulsüzlükle el değiştirmiş medya gruplarından, “aile”nin içinde oldukları için kendi suçlarını gündeme getirmelerini bekleyemezsiniz!
Geride kalan ve ayakta kalma mücadelesi veren medya kuruluşları ise ilan kesme veya para cezaları ile yıldırılmıştır. Sayıştay raporlarına dayanarak yolsuzluk haberi yapan Murat Ağırel gibi gazetecilerin hapse atılması da medyaya “susturucu” takıldığını göstermektedir!
Dolayısıyla milyonlarca insan, “aileden biri” olarak ifşalarda bulunan Sedat Peker’in açıklamalarına ilgi göstermeye başladı. Açıklamalar arasında “Kolombiya’dan Türkiye’ye gönderilmek üzere kokain yüklenen gemi” gibi yeni bilgiler var ama Doğan Medya’nın satın alınmasında Ziraat Bankası’ndan alınan 750 milyon dolarlık kredinin tek dolarını bile geri ödenmediğini bilmeyen var mıydı? Neden bunları Sedat Peker konuşunca yeni bilgiymiş gibi değerlendiriliyor? Çünkü, kimse konuşmuyordu da ondan!
Yolsuzluk haberi yapmak belge ister, cezai sorumluluğu vardır, tazminata da mahkûm edilirsiniz! Üstelik yolsuzluk, “devlet içinde çeteleşmeler meydana getirerek, yolsuzlukla elde edilmiş servetlere çökmek” suretiyle uygulanıyorsa, bu işler için yargı mensupları da kullanılıyorsa yani tuz kokmuşsa, artık müsilaj boyutlarına varan bu kirlilikle tek başına mücadele edemezsiniz!
Sedat Peker’in açıklamaları ise kirlettiğimiz denizlerin, pisliği salya haline getirerek yüzümüze çarpması gibi bir işleve sahiptir!
Herkes, kanalizasyonların, fabrika atıklarının ve tarımda kullanılan kimyasal maddelerin arıtılmadan denize bırakıldığını bilmiyor muydu? Biliyordu ama herkes omuz silkeliyordu. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvetler veya dış politikadaki suçlar, siyasilere şantaj boyutlarına vardığı, yani millî güvenliği tehdit altında bıraktığı halde, büyüyen kirliliğe temas eden kaç kişi vardı? “15 yılda 200 milyar dolar rüşvet” analizini yüzlerce defa gündeme getirdim, paraların nerede olduğunu da yazdım ama kimseden çıt çıkmadı! Siyasiler ise günlerce 10 bin dolar maaş bağlandığı iddia edilen milletvekilinin peşine düştü! Yahu ülke soyuldu ülke!
Aslında insana, teknolojiye yatırım yapan ve üretime ağırlık veren birkaç ülke dışında dünya ekonomisi, yolsuzluk, hırsızlık ve gasp ile dönüyor. ABD ve bağlı olarak dünya ekonomisinin temeli, 1930 buhranındaki “servet yıkımı”nın ardından el konulan toprak, petrol, uyuşturucu, silâh ve ilâç gelirlerine dayanıyor! Şimdi de pandemi ilanıyla birlikte Soros’un dediği gibi tam bir “servet yıkımı” yaşanıyor. İlk hedefleri, gıdaya ve dolayısıyla nüfusa hükmetmek!
ABD Başkanı Joe Biden, “Yolsuzluk ABD’nin ulusal güvenliğini, ekonomik eşitliği, dünya genelinde kalkınma çabalarını ve demokrasinin kendisini tehdit ediyor. Bakanlıklara ve dairelere ABD’nin yolsuzlukla mücadele kapasitesini önemli ölçüde güçlendirecek tavsiyelerde bulunmaları talimatını veriyorum” diye bir açıklama yaptı.
Türkiye’de ise Millî Güvenlik Kurulu’nun 2003 yılı Temmuz ayındaki toplantısında, askerler, “Yolsuzluklar artık devleti tehdit eden bir güvenlik sorunu haline geldi.” tespitinde bulunmuş ve yolsuzlukla mücadelenin artık “devlet politikası” haline getirilmesini istemişti.
O askerler, arkasında “halk desteği” bulunan iktidarın düğmesine bastığı “Ergenekon, Balyoz, Casusluk” davalarıyla tasfiye edildi! Yani direnecek güç bırakmadılar! Şimdi Sedat Peker, içeriden biri olarak bu yolsuzluk müsilajını tek başına temizleyemez ama “halk iradesi oluşması”na yarayacak güçlü bir aydınlatma fişeği yaktığı kesin.”
Bir yanıt yazın