Süleyman Çelik ([email protected])
İstanbul’un fethi ile Orta Çağ’ın sona erdiği ve Yeni Çağ’ın başladığı kabul edilir…
Siyasal İslamcılar bunu çok önemser ve Fatih’i “Çağ Açan Padişah” olarak nitelerler…
Bu yıl 29 Mayıs’ta İBB’nin düzenlediği törende konuşan Kemal Kılıçdaroğlu da aynı nitelemede bulundu…
Oysa kapanan ve açılan çağ bizim çağımız değildir…
***
Tarihin bu şekilde “Çağ” adı verilen zaman dilimlerine ayrılmasını, Avrupa için önemli gördükleri olaylara/ buluşlara göre Avrupalı akademisyenler yapmış, diğer bilimleri Batı’dan aldığımız gibi sosyal bilimleri de Batı’dan öğrenen biz, bunu aynen kabul etmişiz…
Modern Zamanlar (bu da bir Avrupa tanımı) öncesinde Avrupa’nın tek uygarlığı ve tek imparatorluğu olan Roma İmparatorluğu’nu, Avrupalı tarihçiler “Kilometre Taşı” kabul eder.
Yazının bulunmasıyla başlayan İlk Çağ, Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması ile sona erer ve Orta Çağ başlar. Bunu Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar götürenler de vardır…
Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun yıkılışı ile de Orta Çağ kapanır, Yeni Çağ başlar.
Yeni Çağ Fransız Devrimi ile sona erer ve Yakın Çağ başlar…
Görüldüğü üzere bu çağ tanımı tamamıyla Avrupa’ya göre yapılmıştır ve dünyanın her yerindeki insanlar bugün aynı çağı yaşamamaktadırlar. Örneğin, günümüzde Amazon ormanlarında ve Afrika’nın içlerinde yazıdan habersiz, yani ilk çağı bile yakalayamamış kabileler olduğu gibi dünyada birçok ülke hala Orta Çağ’da yaşamaktadır…
***
Kavimler Göçü ile barbarların istilasına uğrayan Roma imparatorluğu çökmeye başladı…
Çöküşün oluşturduğu ekonomik bunalımından etkilenen halkı din yoluyla uyutarak yönetmek isteyen imparatorlar, insanlar arasında eşitlik önerdiği için o zamana kadar daha çok yoksul halk arasında taraftar bulmuş olan Hıristiyanlığa hoşgörü ile bakmaya başladılar…
Oysa daha önce, Hıristiyanları arenalarda diri diri aslanlara atacak kadar bu dine karşıydılar…
Ekonomik bunalımla daha da yoksullaşan halk çareyi dine sığınmakta bulunca, sonunda Hıristiyanlık, 379 yılında İmparator I.Theodosius tarafından, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak ilan edildi.
Yeni dinin kabulü ile Hıristiyanlığın evliyaları olan “Azizler” halkı uyutma işini üstlendiler…
Azizler bu işi, akıl ve bilim karşıtlığı ile yaptılar; insanlardan eleştirel düşünmemelerini/ sorgulamamalarını/ usa vurmamalarını, sadece papazların sözlerine inanmalarını istediler…
Örneğin, Aziz Ambroise, “doğanın niteliği ve durumu üzerinde tartışmak, gerçek yaşamda, yani öteki dünyada bizim ne işimize yarar?..” diyerek bilim karşıtlığı yaparken; Aziz Augustine, “akıl insanı inanmaktan alıkoyan bir tuzaktır. Aklı bırakıp imana sarıldığım için esenliğe erdim” sözleriyle aklı yadsıyordu…
İşte Avrupa’da dinsel bağnazlığın egemen olduğu bu döneme, Avrupalı akademisyenler Orta Çağ demiştir…
Orta Çağ Avrupa tarihinin karanlık, yoksulluk ve gerileme dönemi kabul edilir…
***
Hıristiyanlığın kabulü, Roma’nın çöküşünü durduramamış ve ikiye bölünmüştü…
Bölünme sonucu yoksul Batı Avrupa kesimine sahip olan Batı Roma İmparatorluğu, fazla dayanamadı ve kısa bir süre sonra yıkıldı…
Buna karşı zengin Balkanlar ve Ortadoğu’ya sahip olan Doğu Roma İmparatorluğu varlığını bin yıl kadar daha sürdürdü…
İkiye bölünmüş Roma İmparatorluğu’nun Batı’sı yıkılınca Orta Çağ başlarken, Doğu’su yıkılınca neden Orta Çağ kapandı, Yeni Çağ başladı?..
Bu sorunun yanıtını öğrenmek için İslam dünyasına bakmak gerek…
***
Avrupa’nın en karanlık dönemi olan Erken Dönem Orta Çağ’da, akıl ve bilimin ışığının yükseldiği İslam dünyası altın çağını yaşıyordu…
Müslümanlar fetihlerle Arabistan Yarımadası’ndan yukarı çıkınca karşılaştıkları antik uygarlıklardan (Sümer, Mısır, Hint, Yunan vs.) etkilendiler ve bu uygarlıklarca yaratılmış olan bilimsel ve kültürel alt yapıdan yararlanarak kendi uygarlıklarını yarattılar…
Böylece 8-12’nci yüzyıllar arasında, akıl ve bilimin simgesi Aydınlanma ışığı İslam dünyasında yanmaya, Müslümanlar varsıllık ve refah içinde yaşamaya başladılar…
Fakat Haçlı seferleri ile zayıflamaya başlayan İslam İmparatorluğu, Moğol istilası ile yıkıldı.
Roma’yı istila eden Barbarlar gibi Moğollar da İslam dünyasını, bilim yuvaları ile birlikte yakıp yıktılar…
Yıkıntının neden olduğu ekonomik bunalımın doğurduğu sıkıntıları gideremeyen halife sultanlar çareyi, Roma imparatorları gibi, dini kullanarak halkı uyutmakta buldu…
O zamana kadar el üstünde tutulan bilginler geri plana atıldı, yerlerini mollalar aldı…
Başta İmam Ahmet İbn Hanbal, İbrahim İbn Musa ve İmam Gazali olmak üzere mollalar, Avrupa Orta Çağ’a girerken Hıristiyan azizlerin öne sürdüklerine benzer söylemlerle akla ve bilime savaş açtılar.
Bilim yuvaları olan medreselerde, geçmişte eğitimin gözdesi olan, “akli bilimler” denilen fen bilimleri ve felsefe dışlandı; dinle hiçbir ilgisi olmayan matematik, hatta satranç gibi akıl oyunları bile, “aklı geliştirdikleri” gerekçesiyle günah sayıldı, yasaklandı…
Böylece İslam dünyasında Aydınlık Çağ sona erdi, İslam Orta Çağı başlamış oldu…
***
Oysa İslam dünyasının aydınlığından etkilenen Avrupalılar 12’nci yüzyıldan sonra üniversiteler açarak Ortaçağ karanlığından çıkmaya çalışıyor; ders kitabı olarak Latince’ye çevirttikleri El Harezmi, İbni Heysem, Ömer Hayyam, İbni Sina, İbni Rüşd gibi Müslüman bilginlerin kitaplarını kullanıyorlardı…
Bu uğraşılar Aydınlanma Felsefesinin doğuşu ile bilimsel ve teknolojik gelişmeleri sağladı…
Çinlilerin bulduğu, ancak sadece çata-pat yapımında kullanılan barutu silah olarak kullanmayı düşündüler ve topu geliştirdiler…
Gene Çin’de bulunan, ancak işlev kazanamamış matbaa ve kağıda işlev kazandırdılar: kitaplar basarak bilim ve kültürün yaygınlaşmasını sağladılar…
Gemi yapım teknolojilerini geliştirerek açık denizlerde dalgalara dayanıklı gemiler yaptılar ve keşiflere başladılar…
Ve Fatih’in İstanbul’u alarak Roma’nın son simgesini de yok etmesiyle titreyip kendilerine geldiler, Orta Çağ’ın karanlığından çıktılar, Yeni Çağ’a girdiler!..
***
Fatih Osmanlı’nın en aydın ve en bilgili padişahı, daha doğrusu “tek bilgin padişahı” idi ve bu nedenle 12’nci yüzyıldan bu yana Avrupa’daki gelişmelerle İslam dünyasının içine girdiği durumun ayırdındaydı…
Örneğin, top teknolojisinde Avrupa’nın üstünlüğünü bildiğinden oradan usta getirdi ve kendi bilgisini de katarak İstanbul surlarını yıkacak büyük toplar döktürdü…
Rönesans’ın simgesi güzel sanatlardaki gelişmelerin ayırdında olduğu için, İslam’ın yasaklamasına karşın İtalya’dan ressam getirterek kendi portresini yaptırdı…
Kurduğu medresenin akıl ve bilim yuvası olmasını ve ülkeyi aydınlatmasını istediğinden, akıl dışılığın simgesi Gazali zihniyetini yıkıp, yerini akıl ve bilimin simgesi İbni Rüşd zihniyetinin almasını istiyordu. Bu amaçla Medrese’de Gazali – İbn Rüşd tartışması yaptırdı, ancak ne yazık ki medrese mollaları onun çok gerisindeydiler ve Gazali’yi savundular…
Sonuçta, İstanbul’u fethederek Avrupa’yı Orta Çağ karanlığından çıkaran Büyük Sultan’ın gücü İslam dünyasını Orta Çağ’dan çıkarmaya yetmedi; hatta matbaayı bile ülkeye getiremedi ve Türk’ün savaşçı karakteri sayesinde bir süre daha fetihler yapıp yükselen Osmanlı, teknoloji gelişip tüfek icat olunca gerilemeye başladı…
Atatürk yaptığı devrimlerle Türkiye’yi Orta Çağ’dan çıkarmaya çalıştı; ancak kimi aymazlık, kimi sapkınlık, hatta kimi hayınlık içinde olan ardılları, emperyalistlerin de yardımıyla ülkemizi yeniden Orta Çağ karanlığına soktular…
Bir yanıt yazın