ANAYASA MAHKEMESİ EMEKLİ BAŞKANI MAHMUT CELALETTİN CUHRUK ve YUMAKTAKİ DÜĞÜMLER
Değerli okurlar, Çapanoğlu ailesine mensup büyük kuzenim Mahmut Celalettin Cuhruk’un Anayasa Mahkemesi Başkanlığından emekli olduktan sonra anılarını “yumaktaki düğümler” kapağı ile Tisamat Basımevi yayınladı. İlginizi çekeceğini düşündüğüm bazı paragrafları sizinle paylaşmak istedim.
*****
Kırk iki yıl yedi ay süren meslek yaşamımdan sonra, yaş sınırına ulaşmış olmam nedeniyle 1 Mart 1990 tarihinde emekliye sevk edildim. Mesleğimin doruk noktalarından birinde ülkeme hizmet bana da nasip olmuştu. Başkaca bir beklentim olamazdı, olmadı da.
*****
Bu kitapta emekli bir hâkimin kaba çizgilerle yaşam öyküsünü, ara sıra düşündürücü, üzerinde fikir üretebilecek bazen de gülüp geçilecek cinsten meslek anılarını, görev yaptığı yerlerle ilgili bazı izlenimlerini geriye doğru elli yıllık bir süreçte, siyaset-adalet ilişkilerini, cehaletin toplum hayatını nasıl etkilediğine ilişkin kimi kesitler bulabileceksiniz.
*****
1957 yılı güz mevsimi ortalarında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına atandım. O günlerde zihnim çok karmakarışıktı, beni en fazla düşündüren nokta yedi sene kadar önce kura ile Cumhuriyet savcı yardımcılığına atandığım bu yere aradan beş sene geçtikten sonra Cumhuriyet Başsavcısı olarak gidiyordum.
*****
Hazırlıklarım uzun sürmedi Ekim ayının sonlarına doğru trenle otuz altı saat süren bir yolculuğun sonunda Diyarbakır’a varabilmiştik.
*****
Diyarbakır’da işe başladığımda beş savcı yardımcısı kadrosunun üçü münhaldi. Kısa bir süre sonra bu kadrolardan birine yapılan atama sonucu yardımcı sayısı üç olmuştu. İşlerimiz, burada yardımcı olarak çalıştığım beş sene önceki iş hacminin iki katına yaklaşıyordu.
*****
“Sosyal ve Kültürel yapısını az çok bildiğim Diyarbakır’da dinin siyasete alet edildiği dehşet verici bir biçimde gözler önündeydi.” Beş yıl önce dipdiri ayakta olan devrimler yerle bir olmuş, sokaklar acayip kıyafetleriyle dolaşan şeyh, derviş mürit lakaplı din bezirgânlarıyla dolup taşmıştı. Suç işlemiş olanı takip ve yakalamak suçun işlenmesini önlemekle yükümlü olan devletin güvenlik güçlerinin ilgisizliği ortadaydı.
*****
Urfa Cumhuriyet savcısı Pertev Savaşçıoğlu imzasıyla memuriyetimize gönderilmiş yazıda; kendilerine “nur şakirtleri” denilen bazı kimselerin laikliğe davranışları nedeniyle haklarında yapılan soruşturma da elde edilen bazı bilgi ve belgelere göre Diyarbakır’da Mehmet Kayalar ve Muzaffer Aksu adındaki kimselerin ilişki içinde olduklarının tespit edildiği bildirilmişti.
Yazıda bir ihbar ve uyarıdan ziyade bilgi aktarma havası hâkimdi. Birbirleri ile olan ilişkilerini mektupla sağladıkları anlaşılan bu kimseler hakkında yazılı bilgi ve belgelerin ele geçirilmesi hazırlık araştırma soruşturmasının tam bir gizlilik içinde sürdürülmesine bağlıydı.
Dürüstlüğüne, memleket severliğine ve yansızlığına çok güvendiğim, savcı yardımcılığı yıllarımdan tanıdığım Gaziantepli komiser muavini Ahmet Kayhan’ı çağırdım. Mehmet Kayalar ve Muzaffer Aksu adındaki kimseler hakkında süratle toplayacağı bilgileri birkaç saat içinde bana getirmesini istedim. Siyasi kısımda çalışan komiser muavini kısa ürede oldukça detaylı bilgi toplamıştı. Mehmet Kayalar’ın kimi yetersizlikleri nedeniyle ordudan tard edilmiş eski bir subay olduğunu, askerlikten ilişiği kesildikten sonra memleketine gitmeyip Diyarbakır’da yerleştiğini, kendisini dine verdiğini, oldukça büyük bir evde kirada oturduğunu, her gün birçok ziyaretçi kabul ettiğini, Muzaffer Aksu’nun ise Diyarbakır’ın yerlisi olduğunu, P.T.T. Başmüdürlüğünde muhasebe müdürü olduğunu tespit etmişti.
*****
Oldukça önemli nedenlerle ordudan tard edilmiş yüzbaşı rütbesinde eski bir subayın, memleketi olmayan tamamen yabacı bir yörede kısa bir süre içerisinde “nur şakirdi” denilen binlerce kişiyi etrafına nasıl topladığı ve çevresinde böylesine bir nüfuza sahip olduğu gerçekten şaşılacak bir olaydı. Şaşkınlığım bu soruşturma vesilesi ile sanığın ifadesini aldıktan sonra inanınız ki daha da artmıştı. Sanık ifadesini almak üzere odama getirildiğinde küstah bir tavır sergilemiş masamın karşısına maroken koltuklardan birine oturup bacak bacak üstüne atmış, bastonunu da koltuğun kenarına dayamıştı. “Kalk ayağa” diye bağırmam üzerine ayağa fırladı. Savcılık kapısının emektar bekçisi İhsan Efendiyi çağırıp sanığın sopasını elinden almasını söyledim ve sonra sorgulamaya başladım. Sorgulama ilerledikçe adamın cehaleti artık sırıtır hale gelmişti. Bazı Arapça kelimeleri doğru dürüst telaffuzda dahi zahmet çektiğini, bazılarını da yerli yerinde kullanamadığını görünce, “Zavallı bu haliyle nasılda boyundan büyük işlere kalkışmış” demekten kendimi alamamıştım.
Muzaffer Aksu’nun evinde yapılmış olan aramanın semere vermemiş olması dikkat çekiciydi. Ertesi günü aldığım başka bir arama kararı ile sanığın muhasebe müdürü olduğu P.T.T. Bölge Başmüdürlüğünde başmüdürün huzuruyla polisçe yapılan aramada nurculuk faaliyetleri ile ilgili birçok belge. Anahtarları sanıkta olan kaslar içerisinde ele geçirilmişti. Bu zat, kapatılan Refah ve halen de Fazilet partisinin genel başkan yardımcısı olan “Abdülkadir Aksu’nun” babasıydı. O gün saat 23.00’ e kadar polis gözetimi altında tutulan sanıkların ifadelerini aldım ve ertesi günü sulh hâkimliğince yapılan sorgularının ardından sanıklar suç arkadaşlarıyla birlikte tutuklandılar. Tutuklananlar arasında yanılmıyorsam ya Toprak Mahsulleri Ofisi Bölge müdürlüğü ya da Diyarbakır Su İşleri Bölge Müdürlüğü personeli olan bir kimse daha tutuklanmıştı ve o tarihlerde bölge müdürü de eski Refah’lı ve şimdilerde Fazilet Partisi Genel Başkanı olan Recai Kutan’dı.
Tutuklanmaları izleyen gün Diyarbakır milletvekillerinden birçoğunun olayla ilgilenmek üzere uçakla Diyarbakır’a geldiklerini duymuştum. Görünüşe göre bu işe burunlarını sokmadan edemeyecekleri anlaşılıyordu. Olaylar İstanbul ve Ankara basınında da yayın konusu edilmişti, hemen her gün hakkımda yapılan ihbar ve şikâyetleri de basından öğreniyordum.
*****
O zamana kadar varlığından haberdar olmadığım Mustafa Kemal Derneği Genel Başkanı Muhtar Kumral adlı emekli bir asker savcılığımıza çektiği bir telgrafta “Atatürk ve inkılap düşmanlarına karşı Cumhuriyet Kanunları çerçevesinde açtığınız mücadeleyi milyonlarca Türk münevveri hürmet ve muhabbetle takip etmektedirler. 31 Mart ve Kubilay hadiselerindeki kara katil ruh kıpırdanmak istiyor. Size, duruşmayı yapan sayın hâkime ve değerli komisere iftira ederek vazifenizi bertaraf istediklerini teessüfle gazetelerde okumuş bulunuyoruz. Türk aydınları ve tarih, vefakâr, fedakâr mücadelenizi takdirle alkışlamaktadır. Mustafa Kemal Derneği sizlere şeref üyeliği vermeyi karar altına almıştır. İnkılapçı şahsiyetinizde Türk adliyecilerini, Türk emniyet teşkilatınızı hürmet ve minnetle selamlıyoruz.” diyordu.