Venedikde Cemetery İsland var.
Mezarlık adası.
Yahudi ve Hristiyanların her mezhebi için ayrı yeri var.
Tek Müslümanlara yer yok.
Yakılmış insanlar için de bölmeler var.
Yüksek bir duvar.
Cephesinde ayakkabı kutusu boyutlarında cepler var.
Her kutunun üzerinde ölenin ismi, doğum ölüm tarihleri, latince, ya da İtalyanca birkaç söz, akrilik, solmaz resmi var.
Hatta bazılarında çay bardağı kadar led kandil var.
Akşamları titrek bir şekilde yanıyor.
Bir de adamlarda sanatın her dalı serbest kardeşim.
Ne heykeller, ne gravürler, ne düzenlemeler.
İnsanın adeta ölesi geliyor.
Ben şu ölüm işini çok düşündüm.
Özellikle toplu ölümleri.
Binlerce hatta milyonlarca cesedi.
İşte karşımızda Hindistan örneği var.
900 milyon insan ölülerini önce Ganj nehrinin kenarında stupalarda uyduruk bir şekilde yakıyor.
Yani kavurmadan hallice pişiriyor.
Sonra külleri ile birlikte Ganj nehrine atıyor.
Ganj nehri o derece ölüye doymuş ki, içinde yaşayan aslında tatlı su köpekbalığı olan yayın balıkları bile yetmiyor.
Sahillere kemirilmiş, ama tükenmemiş cesetler vuruyor.
O meşhur ve romantik Tac Mahal resimlerinde kadrajın azıcık gerisine çekildiğinizde kenarlarına sonsuz çöplerin yığıldığı ve cesetlerin vurduğu bir sahil ile karşılaşıyorsunuz.
Günahlarından arınmak için Ganj nehri sularında burnunu elleriyle tıkayarak dalan ve çıkan insanların etraflarında cesetler yüzüyor.
Ve bir de 900 milyon insanın dışkı ve idrarının ön arıtmaya dahi tutulmadan bırakıldığı sular.
Cesetlerin yok edilmesi önemli.
Toprak üstünde kalsalar, etlere kurt bırakan sinekler gelir.
Sayısız uçan böcek konar, kalkar, etrafa insanda bulunan enfeksiyonları saçar.
Yaksan, yakmaya odun yetmez.
Yetmiyor netekim.
Ve çoğu zaman hafifce pişirilmesi yeterli sayılıyor
Kurda kuşa bıraksan, yetmez.
Dünyanın bütün akbabaları bir araya gelse her sene ölen milyonlarca insanı tüketemezler.
Dünya o eski dünya değil.
Romantik, tenha.
Misal NAZİ’leri düşünün.
Yok edilmesi gereken milyonlarca insan var.
Bunların öldürülmesi için gereken araç ve gereçlerin bir ekonomisi var:
Cesetlerin doğaya, topluma zarar vermeden, hukuki delil bırakmadan yok edilmesi sorunsalı var.
Ben bunları hep düşündüm.
Kolay sorular değil.
Krematoryum denilen şeyler bile çok zahmetli.
Çok yüksek ısılara dayanabilen malzemeler olmalı.
Öyle ki, çok sayıda ceset yakıldığında ortaya çıkacak enerjiye dayanabilsin.
NAZİ’ler bunu denemiş.
Demir ızgaralar erimiş.
Tuğlalar yüksek ısı karşısında tozlaşmış, dağılmış.
İşte bu nedenle yüksek Alman teknolojisine rağmen Avrupa’nın pek çok yerinde toplu mezarlar var.
Aklıma gelen bir başka seçenek ise cesetleri denize gömmek.
Balıklar her şeyi halleder.
Ancak, milyonlara varan sayıda cesedi pek çok küçük iç denizin yok etme kapasitesi yeterli olmaz.
Unutmayın bugünlerde hayli popüler bir konu olan MÜSİLAJ ya da KAYKAY sorunu altında ezilen Marmara, hatta Kuzey Ege’yi bir düşünün.
Bir de bunun üzerine her sene eklenecek milyonlara varan sayıda ceset olsun.
Deryalar bile bunun altından kalkamaz.
Sonuç:
Görüldüğü kadarı ile milyonlara varan sayıda insan cesedini yok etmenin en sağlıklı, en ekonomik, en zararsız yolu GÖMMEK.
Krematoryumlar maliyetlidir.
Birim ceset başına yakma maliyeti 150 euro’dan başlar.
Bunu herkes karşılayamaz. Oraj POYRAZ