HAMFENDİNİN “EN HAYIRSIZ DARBESİ”:27 MAYIS…
Dr. Noyan UMRUK
Eveeet, hamfendiye göre “en hayırsız darbe” 27 Mayıs idi…12 Mart’ta Ziverbey Köşkündeki işkenceleri savunan: “Yılanın başının daha baştan ezilmesinden” (25.08.1980, Tercüman-Nazdlı Ilıcak) bahseden yaşlı cadıya göre 12 Eylül darbe falan değil, “Harekat”… Harekâtını 15 ay öncesinden şöyle selamlıyor hamfendi: “Bir, iki, üç… Ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir.” (17 Haziran 1979, Tercüman) Ama, 27 Mayıs Hareketi ile kan uyuşmazlığı vardı haspanın… İrsi ya da genetik olarak : “12 Eylül Harekâtı ile 27 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor.
Biz bu konuda tarafsız olamayız. Çünkü 27 Mayıs mensup bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle, yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur. .” (16 Eylül 1980, Tercüman)
12 Eylül sürecinde Orduyu da pek seviyor : ““Bırakalım ikinci sınıf meselelerle hükümet uğraşsın, halkta antipati doğacaksa, o üzerine çeksin. Yıpranacaksa ordu değil, siyasi iktidar yıpransın. Zira iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama silahlı kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir.” (8 Aralık 1979)[3]
Evet, her şey kendilerinden menkul… Bilmiş bilmiş gözlerinin içi gülüyor… O güzelim burnunu oynatıyor… Onun televizyonu iyi … Ona göre “Harekâtın” yerinde ya da hayırlı olmasının nedenleri : “Deniz Gezmiş’in fakülteye iadesi, anarşistlerin affı, TÖS’e sonra TÖB-DER’e gösterilen müsamaha, MİT’in yıpratılması, Kontrgerilla tartışması, 1 Mayıs’ların teşviki…Ve de devletin işte böyle zaafa düşürülmesi…” (04.05.1980, Tercüman )
Allah kimseyi şaşırtmasın… Ama kendinden menkul demokrat hamfendi yaptığı karşılaştırmada 27 Mayıs öncesindeki tahkikat komisyonları, vatan cepheleri, tutuklu gazeteciler, şehit edilen gençlerden falan bahsetmiyor. Oysa bakın Nazım o günler için ne diyor: Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes. Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes. Bu anlamda değişen bir şey yok… Hanımefendi 27 Mayıs Anayasası ile ülkede sağlanan demokratik atılımdan, ülkenin batı tipi demokrasiyle tanışmasından hiç ama hiç bahsetmiyor. Sadece bizim de kendisini haklı bulduğumuz tek nokta olan siyasi idamlara odaklanıyor. Oysa bir zamanlar kendisinin de bol bol yararlandığı medeni, siyasi, ekonomik, sosyal hak ve özgürlüklerin , örneğin tepe tepe kullandığı düşünce, ifade ve de basın özürlüğünün temelinde döneminin en çağdaş anayasalarından biri olan 27 Mayıs Anayasasının törpülene törpülene yazdığı günlere kalabilen izleri vardı…
Demokratlığı ve bilmişliği kimselere bırakmayan bu hamfendi, 12 Eylül Harekatı sonrası “elbise bol bulunup” parti ve sendikaların kapatılmasından, hapishanelerin sakıncalı aydın ve gençlerle doldurulmasından, 15 yaşında çocuğun yaşı büyültülerek idama gönderilmesinden, temel hak ve özgürlüklerin iyice budanarak elbisenin iyice daraltılmasından, bir kuşağın üzerinden silindirle geçilmesinden hiç bahsetmiyor. Ona göre bütün bunlar harekatın işlevsel erdemleri … Demek ki neymiş? Ona göre “Harekâtın ya da Darbenin” de hayırlısı veya hayırsızı olurmuş… Ya size göre…
Bir yanıt yazın