Süleyman Çelik ([email protected])
Tüm İttihatçılar gibi, “Değil mi bir anasın sen? / Değil mi Alman’sın / O halde fikr ile vicdana sahip insansın…” diye şiir yazacak kadar bir Alman hayranı olan Mehmet Akif, Birinci Dünya Savaşı sürerken, görevli olarak gittiği Almanya dönüşü, diğer büyük müttefikimiz Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’ya da uğrar. Bir gün, işlerini bitirdikten sonra geldiği otelinde dinlenirken, sokaktan yükselen ani bir gürültüyle yatağından fırlar. Pencereden dışarı baktığında, insanların sevinçle birbirlerini kutlayarak dans edip oynadıklarını görür. Akif, “sanırım bir zafer kazandık” der ve olayı öğrenmek için hemen aşağı iner. Lobide de insanlar aynı sevinç gösterisi içindedir. Danışmaya yanaşarak görevliye olayı sorar. Adam, sevinçle “İngilizler Kudüs’ü ele geçirdi” der. Ne diyeceğini bilemeyen Akif şaşkınca sorar, “nasıl yani! İngilizler sizin de düşmanınız değil mi?’”. Adam yanıtlar: “o başka! Asıl olan Türklerin yenilerek Kudüs’ün, bin yıl sonra yeniden Hıristiyanların eline geçmiş olması!..”
Düşmanları İngilizlerin, müttefikleri Türkleri yenerek Kudüs’ü ele geçirmelerini, Avusturyalıların kutlamasının nedeni, Hıristiyan halkın bilinç altına yerleştirilmiş bin yıllık Haçlı ruhudur.
Acı olan, Kudüs’ün fethi, 1917’de Hıristiyan dünyasında düşmanları birleştirirken, “din kardeşimiz” dediğimiz Araplar İngilizlerin yanında yer alıyor ve Osmanlı’yı arkadan hançerliyorlardı. 70 yıldır İsrail zulmü altında yaşayan Filistinlilerin dedeleri, 100 yıl önce Kudüs’e bir fatih gibi giren General Allenby’yi alkışlarla karşılıyorlardı.
***
Ne yazık ki Haçlı Ruhu günümüzde de sürmektedir. Bunu doksanlı yıllarda, Bosna’da gördük. Sırf Müslüman oldukları için, Avrupa’nın ortasında Boşnaklara soykırım yapıldı. Amerika’nın ve Avrupa’nın gözleri önünde en iğrenç insanlık suçları işlendi. Batılı tüm devletlerin yanında, sözde barış, demokrasi, adalet, özgürlük, insan hakları vb. güzel sözcükleri korumayı/ savunmayı ilke edinmiş Birleşmiş Milletler, NATO, Güvenlik Konseyi, AB, Avrupa Konseyi, Helsinki Komitesi, Uluslararası Af Örgütü gibi resmi ya da sivil toplum örgütleri yaşananları sessizce izlediler. Hatta Boşnaklara silah ambargosu uygulayarak soykırımcılara yardımcı oldular. Her şey olup bittikten sonra iki Sırp’ı (Milosevic ve Mladiç) günah keçisi yapıp yargılayarak kendilerini aklamaya çalıştılar. Oysa asıl savaş suçluları kendileriydi. Srebrenitsa’da silahlarını topladıkları Boşnakları, katliam yapacaklarını bildikleri halde Sırp askerlerine teslim edip oradan ayrılan BM Bosna Barış Gücü Komutanı Fransız General Bernard Janvier ve Hollanda Askeri Birliği Komutanı General Tom Karremans’ı bile yargılamadılar. Çünkü onlara emri kendileri vermişti…
Bosna’da bunlar yaşanırken Müslüman ülkeler, kınama bildirileri yayımlamaktan başka bir şey yapmadılar. Aynen Filistin’de yaşanan her dramdan sonra İsrail’i kınadıkları gibi…
Bu arada Türkiye’deki Siyasal İslamcılar, “Bosna’ya yardım” amacıyla halktan topladıkları parayı, Boşnaklara göndermediler. “Darülharp”, yani “Kafir Ülke” kabul ettikleri Türkiye’deki mücadeleleri için kullanacaklarını öne sürerek ceplerine attılar…
***
2000’lere doğru ABD, “Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya kadar yayılan İslam ülkelerinde Müslümanları kontrol altına alabilmek için” Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hazırladı. Kaynaklar, “kontrol altına alabilmek” diyor ama, “kontrol altında tutabilmek” demek daha doğru olur. Çünkü birkaç aykırı ülke dışında, İslam ülkeleri zaten ABD’nin kontrolü altındaydı. Amaç bu aykırı ülkeleri de kontrol altına alırken, diğerlerinin de bitleri kanlanıp kontrolden çıkmalarını önlemek için, “Parçala- Yönet” politikası gereği, bölüp yeni devletçikler oluşturmaktı. Zamanın Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, “bölgedeki 23 ülkenin sınırlarının değişeceğini” açıkça söyledi. Parçalanacak ülkeler arasında Türkiye de vardı. Medyada, yeni devletçikleri ve yeni sınırları gösteren haritalar yayımlandı. Hatta bu harita, Amerikalı yetkililer tarafından NATO toplantısında bile sunuldu. Projeyi başlatan, zamanın ABD Başkanı George W. Bush, “bu bir Haçlı seferidir” diyerek saldırı emrini verdi. Doğal olarak Avrupa ülkeleri, ABD’nin yanında yer alarak Haçlı İttifakını oluşturdular. İlginç olan, aykırıların dışındaki İslam ülkeleri de ittifaka girdiler. Projeye bazıları askeri, bazıları mali destek verdi. Bazıları da Proje’nin “Eşbaşkanı” oldu!..
Ve bu ülkeler aykırı oldukları için hedef seçilen Irak, Libya ve Suriye’ye savaş açan, sadece Irak’ta bir milyon Müslümanı öldüren Haçlı İttifakının yanında yer aldılar. Savaşa eylemli olarak katılamadıkları ülkelerde “Haçlı askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için” dua ettiler!..
***
Peki neden?..
Çünkü Müslümanlar ulusal bilinçten (milli şuur) yoksun oldukları gibi dinsel bilinçten de yoksunlar. Bilinçli olabilmek için aklını kullanmak ve bilimi rehber edinmek gerek. Oysa Müslümanlar yüzlerce yıldan beri aklın ve bilimin yolunda gitmiyor, hurafelerin/ kendilerine anlatılan masallardaki hayallerin peşinde koşarak Ortaçağ karanlığında yaşıyorlar. Dolayısıyla kolayca aldatılıp kullanılıyorlar. Bu işi de en iyi Haçlı emperyalistler ve yerli işbirlikçileri yapıyor.
Atatürk yaptığı devrimlerle, Türkiye’yi Ortaçağ karanlığından çıkarmaya çalıştı. Bu durumun İslam dünyasında örnek alınmasından endişe eden İngiltere hemen harekete geçti ve “Müslüman Kardeşler” gibi Kemalizm karşıtı dernekler kurdurdu. Atatürk’ten esinlenerek ülkelerinde devrimler yapmak isteyen Afganistan Kralı Amanullah Han ile İran Şahı Rıza Pehlevi’ye karşı darbe yaptırarak tahtlarından indirdi.
Ne yazık ki Atatürk’ten sonra Türkiye’yi yönetenler devrimleri sürdüremediler. Tersine karşıdevrimin önünü açtılar. 2.Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin yerine Baş Emperyalist koltuğuna oturan ABD’ye teslim oldular. 80 yıldan beri, Haçlı emperyalistlerle birlikte Atatürk’ün yaptıklarını yıkarak Türkiye’yi diğer İslam ülkeleri gibi Ortaçağ karanlığına sokmaya çalışıyorlar. Epey de yol aldılar.
***
BOP uygulamaya konulmadan önce CIA’ya bağlı Rand Corporation, “ABD’nin İslam’ı Kontrol Altına Alabilmesi” için bir rapor yazmıştır. Raporda, Türkiye’nin “Laik Kemalist” rejimden “Ilımlı İslam” rejimine dönüştürülmesi önerilmektedir. CIA ajanları Graham Fuller ve Samuel Huntington da yazdıkları “Yeni Türkiye” ve “Medeniyetler Çatışması” adlı kitaplarda, aynı şekilde Türkiye’nin “Ilımlı İslam Ülkesi” olmasını istiyorlar. Türkçe’ye çevrilen bu kitapları alıp okuyabilirsiniz.
Bunlar Türkiye’yi ve İslam’ı çok sevdikleri için mi bunu istiyorlar?
Bu arada “Ilımlı” ön adına bakıp da “katı Şeriat kurallarının uygulanmadığı bir İslam” istediklerini düşünmeyin!
“Ilımlı” demek, “emperyalizmle uyumlu” demektir. Örnek ülke Suudi Arabistan!..
Not: Fotoğrafta, 1928’de Türkiye’yi eşi, annesi ve kız kardeşi ile birlikte ziyaret eden Amanullah Han görülmektedir. Videoda ise Amerikan işgalinden sonra mezhep ve etnik kavgalarla boğuşan Irak’ın kurtuluşu için bir dini lider, umutsuzca bir “Atatürk beklentisini” dile getirmektedir.
Bir yanıt yazın