DENKTAŞ’IN KAFASINA SİLAH DAYAMAK
HÜSEYİN MÜMTAZ
1878’de İstanbul’un kapısına kadar gelen Rus tehlikesi nedeniyle önce Kıbrıs’ı İngiliz’e “kiralayan”; sonra da hayatının tehlikede olduğuna inandığı için gizli bir mesaj göndererek “fevkalade ahval tahtında kendisi ve ailesi için sığınma isteğinde bulunduğu” Büyükelçi Layard’dan Elçilik hücumbotu Antelope’yi hazırlatmasını rica eden Abdülhamit’in[i], aynı Layard’ı “tokatlamış” olması sizce ne kadar inandırıcı olabilir kıymetli okuyucular, “seyirciler”?
TRT’nin bir dizisinde güya İngiliz elçiyi tokatlatarak Abdülhamit’i yüceltiyorlardı.
Sorulduğu zaman da dizinin senaristi; “Belgesel çekmiyoruz ki, sonuçta bir dizi bu” cevabını veriyordu.
Şimdi de aynı TRT’de malûm Kıbrıs dizisi sergileniyor.
Daha önce ilk bölümün beşinci dakikasında televizyonu kapattığımı söylemiştim.
Ama on gündür gazetelerde kafasına silah dayanmış Denktaş fotoğrafları yer alıyor.
Karikatür gibi bir komedyenin canlandırdığı Denktaş profili ve kocaman bir tabanca…
Sorarsak “E bu da dizi, belgesel değil ki!” diyecekler.
Öyleyse Abdülhamit’i “yücelten” o sanal tokat, burada da Denktaş tarafından neden o çakma silahşöre patlatılmıyor?
Denktaş, “Devlet kuran son Türk”tür efendiler.
Kafasına dayanan silah Kıbrıs Türkü’nün, Türk milletinin kafasına dayanmış demektir.
Nasıl Atatürk’e silah doğrultamazsanız, Denktaş’a da doğrultamazsınız.
Grivas’a, Makarios’a, Yorgacis’e asla silah çekemeyenler Denktaş’a silah doğrultamaz.
Denktaş; “Türkiyesiz cennete bile gitmem” diyen adamdır.
Böyle dediği için de dünyanın hedefindedir.
“İzzet Sedes’in anlatımıyla, Demirel’in Avrupa’dan uçakla dönerken kullandığı deyim şudur; ‘Batı, aklını Kıbrıs’la ve Denktaş’la bozmuş’.”[ii]
Peki, siz de mi aklınızı halâ, bu kadar yıl sonra Denktaş’la bozdunuz? Onun için mi kafasına silah dayadınız?
Siz de “dünya vatandaşı” mısınız?
Denktaş “okur”du, “yazar”dı; önündeki notlara bakma gereği duymadan saatlerce ve mantıklı konuşurdu, konuşabilirdi.
Şairdi, filozoftu.
Devlet adamıydı.
DEVLET KURDU.
Bizzat kendi el yazısıyla kaleme aldığı onlarca kitaptan sadece birini okusanız bile tanırsınız Denktaş’ı…
“İlkokul sıralarındayken hep Türkiye’ye gitmeyi, ‘tayyareci’ (pilot) olmayı hayal ederdim. Evimizin bahçesindeki mersin ağacının bir dalından diğerine Tarzanlık yapmaktan yorulunca bir dala tüner, etrafı rahatsız edercesine ‘Küçük Tayyareci’ şiirini okumaya başlardım:
Tayyareci yapacak çocuğunu babalar…
Düşman! Bu küçük tayyareciyi tanı…
Kanatları altında saklayacak vatanı…
Ve uçar uçar… Kıbrıs’a gelirdim…
Başöğretmen Sarıca’dan işitirdik: Rumlar bu Türk toprağını Yunanistan’a bağlamak istiyorlarmış… ‘Asla’ derdi Sarıca, ‘çünkü sizler varsınız… Türkiye vardır!’…
Dedem Şeherli Mehmet de hep aynı şeyleri söylerdi bana: ‘Osmanlı’ derdi o hep ‘Osmanlı geçici olarak ayrılmıştır ada’dan. Gelecekler yine, ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz’.” [iii]
Sohbet ederken bir ara kulağıma eğilip, “Bu kadar yıl, her sıkıldığımda içimden ‘inşirah’ suresini tekrarlayarak ferahlarım” demişti bana.
Denktaş böyle bir adamdır.
Ve siz okuma öğrenmeden ilkokul bitirmiş; Denktaş’la, Kıbrıs’la ilgili hiçbir şey okumamış “diziciler” kalkıp Denktaş’ın kafasına silah dayatıyorsunuz, dayıyorsunuz…
Onun kafasına dayanan silahın, Kıbrıs Türkü’nün, Türk milletinin kafasına dayanmış demek olduğunu bilmiyor, anlamıyorsunuz…
Denktaş’ı bir kere daha öldürdüğünüzün farkında değilsiniz!
Yoksa zaten farkında mısınız? 16 Mayıs 2021
[i] “İngiliz Yönetiminde Kıbrıs-2”. Ahmet Gazioğlu. CYREP Yayınları. İstanbul. Nisan 1996. Sayfa 8. Layard’ın eşinin hatıralarına atfen.
[ii] “Aklını Kıbrıs’la Bozmak”. Mümtaz Soysal. Bilgi Yayınevi. Agustos 1995. Sayfa 147
[iii] “Hatıralar-10’uncu Cilt”. Denktaş. Boğaziçi Yay. Aralık 2000. Sayfa 16-17
Bir yanıt yazın