Görkemli yani şaşaalı olan her ne ise ona, eşanlamlı olarak tantanalı da denilmektedir.
Ancak ‘kuru gürültü’ ya da ‘gürültü patırtı’ anlamı da var.
Kaldı ki her iki anlamı belli bir noktada buluşmaktadır da denilebilir.
Somut örnek olarak, eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın konumuna bakabiliriz.
Bir zamanların ‘görkemli operasyonlar’ yapan eski İçişleri Bakanı Tantan, şimdilerde sadece ve ancak ‘kuru gürültü’ çıkaran biri olmuş gibidir.
Bu yargıya, geçenlerde Erdem Akay’ın konuğu olarak, Recep Peker’in (pardon Sedat Peker diyecektim) ‘ifşaat’larını yorumlamasını dinlerken vardım.
Hoş ondan önceki yorumları da bu sonuncudan farksızdı, ama geçelim.
Saadettin Tantan diyor ki, eğer Recep Erdoğan ülkeyi ve milleti biraz seviyorsa, varolan ilişki ağından çıkmalıdır.
Bir anlamda ‘tövbe ettim’ diyecek olursa, ona milletçe kucak açar, başımıza taç yaparız.
Kuşkusuz sözcüğü sözcüğüne değil ama, tam da bu anlama gelecek ‘değerlendirme’ler.
Ama aslında sözcüğün tam anlamıyla ‘kuru gürültü’ler.
Olmayacağını ve olamayacağını bildiği halde, laf ola beri geri gele diye söylenmiş sözler…
Yok efendim, ‘stratejik konumumuz’, ‘dünya konjoktürü’nün bizi getirdiği yer, ‘mavi vatan’, ‘millî savunma’, ‘ıvır ve zıvır’ diye gidiyor.
Oysa Erdem Akay, Sedat Peker’in Mehmet Ağar’a yönelik suçlamalarını soruyor.
Saadettin Tantana diyor ki, Mehmet Ağar ‘Emniyet Genel Müdürlüğü’ yapmış, ‘valilik’ yapmış, ‘bakanlık’ yapmış biridir, ona söz söyletmem.
Peki ama bütün bu ‘üst görev’leri yapmış biri, her bir görevinde ayrı ayrı ‘görevi kötüye kullanmış’ ise n’olacak?
Ve bu ‘görevi kötüye kullanma’ suçu mahkemelerce onanmış ise n’olacak?
Daha kötüsü, ‘yeni suçlamalar’, görevde olmadığı dönemlerde de benzer suçların daha büyüklerini işlemeye devam ettiğine ilişkinse n’olacak?
Tantana diyor ki, ‘belgesi varsa mahkemeye gitsin’!!
‘Rüşvetin ve gaspın belgesi mi olurmuş a avanak?’ diyesim geliyor, diyemiyorum.
İşte ‘Eski Türkiye’mizin ‘görkemli İçişleri Bakanı’nın hali pür melali…
Demek ki, diyorum kendi kendime, ‘akıl tutulması’ diye bir söz, boş yere söylenmemiş.
Ve bugün ‘Devlet Adamı’, ‘Parti Başkanı’, ‘Kanaat Önderi’, ‘Bilirkişi’, ‘Aydın-Maydın’ diye ortalığı dolduran, zırt-pırt danışılan insanların hepsi değilse bile çoğu böyle..
Tam da bu nedenle yazmak istemiyorum demiştim.
Yazsam ‘tesiri yok’, yazmasam ‘gönül hoş değil’.
Toparlayacak olursam, şu Recep Peker (Pardon Sedat Peker)’in ‘açıklama’ları değil ama ‘ifşaatları’, bir başka ülkede yapılmış olsa, ‘Devlet’ sallanır, ‘Ülke’ sarsılırdı.
Türkiye’de ise kimi burun kıvırıyor, kimi de duymazlıktan geliyor.
Herif diyor ki, ‘Devlet bizim devletimiz’.
‘Mafyatik’, ‘Tarikatçı’, ‘Gaspçı’, ‘Soyguncu’, ‘Üçkağıtçı’…
Ama ‘Milliyetçi’, ‘Ülkücü’ falan..
Başında ise ‘Sayın Cumhurreisi’niz.
Ya da ‘Reisler Reisi’niz.
Öyle bir tantanalı ki…
Saadettin Tantan’ın bile aklı karışmış.
Oysa şöyle bir sözümüz de var:
‘Söz bilirsen söyle ki ondan ibret alalar,
Söz bilmezsen sükût et ki, seni akıllı biri sanalar”.