Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimler sonrasında ABD Başkanı olan Joe Biden 20 Ocak’ta göreve başlamış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 23 Nisan’da aramış, 24 Nisan’da “soykırım” ifadesini kullanacağını söylemiş olabilir. Çünkü seçim sürecinde eğer seçilirse soykırımı tanıyacağını ifade etmişti. Görüşmelerin perde arkasını gazeteci Murat Yetkin açıklamıştır.
“Erdoğan’ın bir önceki ABD Başkanı Donald Trump’la ilişkileri nedeniyle (S400, F35, döviz krizi Tweet’i ve “aptal olma” mektubu gibi örneklerle) artsa da sahte bir kankalık görüntüsü ile halının altına süpürülen sorunlar Biden döneminde patladı. Biden altı ay sonra Erdoğan’ı “büyük felaketi” tanıyacağını söylemek için aradı. Amerikan düşünce kuruluşu Washington Institute’tan Soner Çağaptay’a göre, Biden “ilk defa Türkiye’nin ABD’ye, ABD’nin Türkiye’ye olduğundan daha fazla ihtiyacı olduğunu saptadı ve bu fırsatı kullandı.”
“Soykırım” suçunun oluşabilmesi için mahkeme kararı gerektiğini Biden ya bilmemektedir ya da bilmesine rağmen seçimlerde verdiği sözü yerine getirmek istemiştir. Türkiye’de Biden gibi düşünenler az sayıda olsa bile yazar, romancı, siyasetçi ve gazeteciler vardır. Rasim Ozan Kütahyalı ile Nagehan Alçı, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Biden gibi düşünenler arasındadır.
Orhan Pamuk, Şarjah Uluslararası Kitap Türkiye’de binlerce Kürdün ve milyondan fazla Ermeni’nin öldürüldüğünü dile getirdiği için milliyetçiler tarafından hedef haline getirildiğini söylemiştir. 12 Ekim 2006 tarihinde Fransızların Ermeni soykırımını inkara ceza yasasını parlamentolarından geçirdikleri gün Ermeni soykırımını kabul eden Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülü verilmiştir.
Acaba sizce bu bir tesadüf müdür yoksa bir merkezden yönetilen bir planın parçası mıdır?
Orhan Pamuk, İsviçre’de yayınlanan günlük Tagesanzeiger gazetesinde 6 Şubat 2005 tarihinde yayınlanan röportajında “Türkiye’de otuz bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü. Neredeyse benim dışımda hiç kimse konuşmaya cesaret edemiyor ve milliyetçiler bunun için benden nefret ediyorlar” dediği için Nobel Edebiyat ödülünü almış olabilir.
Aksini iddia edenlere sormak gerekir. Eğer Pamuk Türk Milletine bu iftirada bulunmasaydı Nobel alabilir miydi? Neden çok daha tanınmış romancılarımız varken onlar bu ödülü alamamışlar?
Şimdi, kritik soruyu başta Orhan Pamuk olmak üzere 1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradı tezine sahip çıkanlara sormak istiyorum.
Şişli 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Pakize Alp Akbaba ve Ergenekon davasının tutuklu sanığı avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu 6 kişinin, Nobel Edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk hakkında açtığı manevi tazminat davasında Mahkeme, davacıların her biri için 1000 TL olmak üzere toplam 6 bin TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı Orhan Pamuk’tan alınmasına karar vermiştir. Çünkü, Pamuk Das Magazin isimli dergiye verdiği röportajdaki “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum” demişti.
1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradı tezine sahip çıkanlar, katledilen Ermenilerin mezarlarından çıkan kemiklerin ve de kafataslarının neden Tuol Sleng Soykırım Müzesi’nde ve de Ruanda soykırımında olduğu gibi sergilenmediğine cevap vermelidirler.
Ortalamam 70 kg insanda 7 kg kemik vardır. 1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradıysa 10.500.000 kg kemik (iskelet) eder. Bu da 10.500 ton kemiktir. 10 tonluk kamyon ile hesap edilirse 1.000 kamyon kemik nerdedir?
Sözde soykırıma ilişkin toplu mezarlar bulunmadığına, katledilenler Hindu (antyeshti) geleneğine göre ya da Alman Nazilerinin yaptığı gibi kremasyonlarda (ölen kişinin cesedinin yaklaşık olarak 900-1200 derece sıcaklıkta en az 70 dakika yakılması) yakılmadığına göre 1,5 milyon kişinin kemiklerine ne olmuştur?
Bu soruya cevap verilmediği sürece, bu, Türk milletine atılmak istenen iftiradan başka bir şey değildir. Kommagene Krallığı’nın beş büyük kentinden birisi olan ve Roma döneminde de önemini koruyan Örenli Mahallesi’nde yer alan Perre Antik Kenti‘nde 2 bin yıllık kaya mezarlarının bulunduğu alanda yürütülen kazılarda 160 metre uzunluğunda bir merdiven yapısı ile 1,500 yıl öncesine ait erkek iskeleti bulunmuştur. 08 Kasım 2020) “Bilecik’te bir apartman bahçesinde 8 bin 500 yıllık insan iskeleti bulundu. Bilecik’te 8 bin 500 yıllık insan iskeleti bulundu. Konuya ilişkin yapılan açıklamada, iskelet üzerinde DNA çalışması yapılacağı bildirildi. )
Kemikler nerdedir sorusuna Orhan Pamuk, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı mantıklı bir cevap veremedikleri sürece inandırıcı olamazlar.
“Evet, ben kendi hikâyemi aktardım. Artık kendimi kandıramıyorum. 1915’te bu topraklarda bir büyük facia, bir soykırım yaşandı. Bir insanlık suçu işlendi. Bu suç karşısında söylenecek her “Ama…” artık midemi bulandırıyor…1915’teki kıyımı inkâr etmek, inanmak istememek rahmetli Hrant Dink’in dediği gibi bir yönüyle soylu bir duruştur. Hâlâ da biz Türkler’in çoğu bu pozisyonda. Ama ikinci vicdansız teze doğru kayan da çok insan var artık ülkemizde. Bu ise hakikaten berbat bir durum. Bu gerçekten utanç verici bir şey. O noktadan sonra artık katletmeyi, cinayet işlemeyi meşru gösteren alçak ve ahlaksız bir zihniyet yapısı çıkıyor karşımıza. Kendimi kandırma ve vicdanımı rahatlatma amaçlı yaptığım tamamen “Türk yanlısı” okumaların sonunda bile yaşananların bir insanlık suçu olduğu yargısına varmıştım bir süre sonra. Fakat bir toplumu yekvücut olarak gören ve hepsini düşman belleyen toptancı görüş kadar, onun karşısında olan “Şu toplum şu toplumu kesti” şeklindeki toptancı argümanların da felsefi olarak saçma sapan olduğunu anlamıştım. Bir “kutsal” amaç uğruna bir insanı, bir topluluğu, bir etnik ya da dinsel kimliği yok edebilmeyi meşru sayan zihniyet yapısıydı esas katil olan. Toplumlar değil.”
Gazetecei Nagehan Alçı Rasim Ozan Kütahyalı’dan tam 5 yıl önce “Kürdistan yollarında, haburdayım. Fonda Ahmet Kaya…” demektedir. Çok yazık.
Ermenilerin Türklere ve Türkiye’ye düşmanlıkları kanlarında vardır. Bu zehir yok edilmedikçe Türkiye Ermenistan ilişkilerinin düzelmesi mümkün değildir. Dünyaca ünlü tıp dergisi Lancet’i bile kirli amaçları için kullanabilen Ermenilerden nefret etmeden 100 binden fazla Ermeninim Türkiye’de iş bulmasına imkan sağlayan yüce Türk milleti, hiçbir zaman Ermeni bayrağını ilk okul çocuklarının ayaklarının altına serip üzerinden geçmelerine izin vermemiştir.
Büyük önder Atatürk, her tarafı çiçeklerle bezenmiş bir otomobil ile İzmir Karşıyaka’ya gidip köşke girmiş. Bir de ne görsün! Mermer merdivenlerde yere serilmiş kocaman bir Yunan bayrağı. Gazi sormuş: Nedir bu? Halk anlatmış: Yunan Kralı bu eve girerken bu basamaklarda Türk bayrağını çiğnemişti, Paşam! Gazi kaşlarını çatmış ve demiş ki: Hata etmiş! Ben bu hatayı tekrar edemem. Bayrak bir milletin şerefidir, ne olursa olsun yerlere serilmez ve çiğnenmez, kaldırınız! Atatürk ne demiş, Ermeniler ne yapmış!.
Erivan Belediyesinin çöp konteynerlerini Türk ve Azerbaycan bayrakları rengine boyaması Ermenilerin nasıl bir seviyesizlik içinde olduklarının ispatıdır. Bu fotoğrafın sözde Ermeni soykırımını kabul eden ülkelerin parlamentolarına gönderilmesinde fayda vardır. Şimdi Biden’a sorduğum sorumu Ermeni muhiplerine soruyorum: “1,5 Milyon Ermeni’nin Mezarları ve Kemikleri Nerede?” Özellikle aşağıda isimleri olan, Erivan’a giderek sözde Ermeni soykırım anıtına çelenk koyanlar herhalde bu soruma öncelikle cevap verirlerdi.
Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” açıklaması günümüzde Ermeniler için geçerliliğini koruduğu sürece, sözde Ermeni soykırımı gündemden düşmeyecektir. Bunun için daima hazırlıklı olalım, 24 Nisanları beklemeyelim, 1,5 milyon Ermeni’nin kemiklerinin nerede olduğunu sormaya devam edelim.
Yazıları posta kutunda oku