IŞINSU “EYVALLAH” DEDİ
HÜSEYİN MÜMTAZ
Yetmişli yılların sonu… Ankara’ya yeni gelmişiz.
Sınıf arkadaşım rahmetli Hamit Homriş, “Gel seni bir yere götüreceğim” dedi.
Işınsu ve İskender ile öyle tanıştım.
Ve TÖRE’li yıllar başladı.
TÖRE, “okul” idi. Özel üniversitelerin henüz açılmadığı o yıllarda TÜRK/ÇÜ/LÜK üniversitesi idi.
Kapağın arkasındaki ilk sayfanın başında “EY Türk! Üstte Gök Çökmedikçe, Altta Yer Delinmedikçe Senin İlini ve Töreni Kim Bozabilir” yazardı.
“Abone Şartları” sıralamasında “Askeri personele, öğretmen ve öğrencilere” yönelik ayrı bir tarife vardı.
30 yıl sonra Trabzon’da bir hastahanedeki doktor, kimliğime baktıktan sonra ayağa kalkıp; “Ortaokul, lise öğrencisi iken Çaykara’nın köyünde gece lamba ışığı altında TÖRE okuyordum” demişti.
Işınsu gençlerimizin, gençliğimin, gençlik yıllarım ve yollarımın yol göstericisi idi.
Her zaman sakindi, sessizdi, kararlıydı.
“Elhamdülillah Türk Milliyetçisiyim. Dün de Türk Milliyetçisiydim, bugün de…” derdi.
Haziran 1981’de; 80 sonrasının siyasi ve sosyal sıkıntıları, ekonomik zorlukları yüzünden; TÖRE’nin 11’inci yıl, 121’inci sayısının başında “Eyvallah” demişti.
Şimdi de “Eyvallah” diyor.
Hangi Eyvallah Işınsu, nereye Eyvallah, nasıl Eyvallah?
Onlarca kitabın, oyunların, hikâyelerin, denemelerin öyle kolay kolay bırakıp gitmene izin vermez.
Haberini duyunca, telefonu elime aldım İskender’i aramak için.
Arayamadım.
Söyleyecek söz kalmamıştı, konuşamayacaktım. Hiçbir şey diyemeyecektim.
Susacaktım.
Sustum.
Işınsu, yukarıdaki “Eyvallah” yazısı ile ayrılırken “Şen olasın Halep Şehri” diyordu.
Halep’in hâlini on yıldır zaten bilemiyoruz da senden sonra romanlarındaki Azap Toprakları, Ak Topraklar, Kaf Dağı da artık şen olamayacak Işınsu…
Olamayacak.
Başımız sağ olsun İskender. 6 Mayıs 2011