Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr
Gerçek doğum günüm 1 Mayıs 1960 değil fakat 1 Mayıs gibi emeğin değerinin anıldığı bir tarihte nüfus kütüğüne kaydedilmiş olmamdan da memnunluk duymaktayım. Hayvancılık yapan, konar-göçer yaşayan ve 1940’lı yıllara kadar kıl çadırlarında yaşayan ve daha sonraları taş üstüne taş koyarak ve toprakla sıvayarak yerleşik hayata geçen köylü-çiftçi ailemin en büyük çocuğu olarak toprağa doğurmuş annem beni. Kurulan köyümüzün o döneme kadar okulu da yok. Olması mümkün değil çünkü hemen herkes biricik üretim ilişkisi olan tarımsal faaliyetler ile meşgul ve sürekli hareket halinde yaşamaktaydılar. Köylülerimiz imece usulüne göre yardımlaşma ile topraktan evler yamaya başlamış ve bu arada birde tek göz köy okulu yaptırmışlar. O dönmede köyümüzün tek okuma yazmayı kendi olanakları ile öğrenmiş (sökmüş) ve askerde “Ali Okulunda” kendini geliştirmiş tek kişisi babamın kayıtlarına göre doğumum 18 Kasım olarak kendince tutuğu topları geçiyor. Ancak hiç okul yüzü görememiş, okuma yazma şansı olmayan annemin tanımı ile de bağ bozumu zamanı ve filan kişinin askere gittiği zamanı işaret ediyor. Malum o dönemde doğan çocukların kayıtları için köyün muhtarı kasabaya gittiği güne dek beklenirdi. Yılda bir defa nüfus müdürlüğüne uğrayan muhtar veya köyün ileri geleni geriye doğru bir yıllık zaman diliminde doğan herkes aynı tarihte doğmuş gibi kaydedilirdi. Taş-kerpiç yapılı köy ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımın hepsinin aynı tarihli nasıl doğmuş olabileceğini ilkokul öğretmenimizin sorduğunu hatırlıyorum. Hatta hatırladığım kadarı ile bir ailenin peş peşe doğmuş abla ve kardeşi de aynı tarihte doğduklarının kaydedildiğini sonrada duydum. Muhtemelen dönemin nüfus memurları da hiçbir sorgulama yapmadan herkesi aynı tarihte yazmışlardır. Halen aile ve ev içinde ismi farklı olan, nüfus kâğıdında farklı isim alan çok insanın varlığı da Anadolu kırsalının bir gerçeğidir.
Geçmişin eğitim-öğretim olanaksızlıkları, farkındalık yetersizliği gibi bütün yaşanmışlıkların hepsi geçmişte kaldı. Benim kuşağımdaki çoğu arkadaşım ve kardeşlerim doğum günü kutlamalarını bilmezler. Kayıt tutması, okuma-yazması olmayan biricik kaygıları varlıklarını sürdürebilmek olan ailelerimizde doğum gününü bırakınız kutlamayı hatırlanması bile mümkün görülmüyor. Köyün okuma yazma şansına sahip olmuş ilk kişilerinden biri olarak zamanla doğum gününün önemini kasabaya ilk gittiğimiz ortaokulda arkadaşlarımızın doğum günü partilerinde öğrendik.
Bu nedenlerle böyle bir doğal yaşam kültürü içinde doğmadık. Nazım’ın “Türk Köylüsü” şirinde belirttiği “Topraktan öğrenip kitapsız bilendir” ifadesi ile yaşama ilk adımı toprağa doğarak başladık.
Doğum günleri geçmiş zaman dilimindeki biraz nostalji, biraz hüzün, biraz güzel günler, biraz da kaçırılan fırsatlar ve keşkeler ile geçer. Kişinin geçmişini bilmesini, yaşamdan öğrendiklerini bir bütün olarak geriye doğru analiz etmesi bakımından önemli görmekteyim. Nihayetinde sınırlı bir ömre sahibiz. Yaşam yol üzerinden bir takım olay ve olgular ile karşılaşıyoruz. Kimimiz önümüze çıkan fırsatları yerinde ve zamanında değerlendirerek yaşamda avantajlı konuma gelmekteyiz. Kimimizde eğitimsizlik ve farkındalığın yetersizliği ile önümüze gelen fırsatları kaçırarak sonradan ah keşke diyebilmekteyiz.
Bugün geriye baktığımda iyisi ve kötüsüyle çok sayıda anı yaşandı. Hepsi benim yaşamım ve yaşamımdan pişman değilim. Tam tersine benden kaynaklanmayan eksiklikler farkındalığımı artırdı ve beni de farklılaştırdı. Bilincimim ve bilgim dahlinde ne çıkar ilişkisine girdim, ne kimseye yalan söyledim nede bir canlıya zarar verdim.
Geçmişte yaşanmışlıkların olgunlaştırdığı ve şekillendirdiği düşünce yapımızın nereden nereye gelmesi bakımından doğum günü ve yeni yılı dönümlerini anmak iç muhasebeden geçmek bakımından önemlidir.
Her ne kadar resmi doğum günümü kutlamasam da aralıklarla yaptığım gibi dün gecede kendi eksenimde özellikle eğitim yaşamımı ve yaşadığım zorlukları geriye doğru hafızamda geçirerek hatırlamaya çalıştım. Başta okuma yazma bilmeyen ancak eğitimimizin önemini kavramış annem, babama, aileme ve öğretmenlerime şükranlarımı bir kez daha sundum. İyi ki varlardı. İyi ki yaşamıma dokundular. Her birinden bir şey öğrendim. Elimden geldiğince de öğrendiklerimin önemini bilerek öğrencilerime içtenlikle yardımcı olmaya çalışıyorum. Yardımcı olmaktan da mutluluk duymaktayım. Dün çok uzaklardaki bir öğrencim aradı ve “eğitimini tamlamasında dokunuşlarımın önemini” anlatı. Ne kadar etkim oldu bilmiyorum ancak öğrencinin yaşamına anlamlı bir katkım olduysa eğitimin bana kazandırdıkları sayesindedir ve bununla gurur duydum.
Ozan dertli divaninin belirtiği gibi; “Cahiller kendini aklar, Kamiller özünü yoklar” ifadesi ile yaşamdan öğrendiklerimizi sorgulayarak daha nitelikli ve kaliteli bir yaşam için ne yapabilirliği düşünmek zorundayız. Mevlana’nın “dün dünde kaldı cancağazım, yeni şeyler söylemek gerekir” sözü ile geçmişten öğrendiklerimizle geleceği iyi kurgulamalıyız. Kendimize olduğu kadar çevremiz, ülkemiz ve dünyamız için daha çok üretmek ve paylaşmak ve yaşamı kolaylaştırmak için çalışmak zorundayız.
Evet, yıl dönümleri anmaları konusunda herhangi bir kültürel alışkanlığımızın olmaması nedeni ile gerek gerçek ve gerekse de resmi doğum gününü kutlamıyoruz. Sağ olsun öğrencilerim ve dost-arkadaşlar internet-web ortamı sayesinde doğum günümü kutlamaktadırlar. İnsan olarak sevilmek, değer görmek ve varlığınızın hissediliyor olması insanı ayrıca mutlu ediyor. Dün doğum günümü kutlayan arkadaşlar ve aileme şükranlarımı sunuyorum. Yaşam bir bütün. Siz varsanız, biz varsak yaşam anlamlıdır. Hep birlikte nefes alıyor, çalışıyor, üretiyor, öğreniyor ve öğrendiklerimizi/ürettiklerimizi paylaşıyorsak yaşam bir anlam ifade etmektedir.
Arayarak, yazarak, mesaj atarak resmi doğum günümü kutlayan hepinize teşekkür ederim. Çok sağ olun. Hep beraber sağlıklı, huzurlu bir ülkede, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, küçümsemediği bir dünya yaşarsak yaşamımız daha anlamlı ve kutlu olacaktır.