Haluk Dural
Milli Merkez Genel Sekreteri
2.05.2021
ABD Başkanı Biden’ın 24 Nisan günü yaptığı konuşma ile Ermeni Soykırımını tanıdığını ilan etmesi ile muhalif gazetelerin tanınmış köşe yazarları özellikle ulusalcı aydın çevrelerde konu üzerine tarihi gerçekler ve hukuk alanında çeşitli yazılar yayınlanmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan en önemli ortak görüş; konunun artık uluslararası siyasetle çözülmesinin mümkün olmadığı, bu iddialara ve özünde ABD’ye karşı etkin bir cevap verilmesinin gerektiğidir. Ancak yayınlanmakta olan tartışmalarda etkin cevabın ne olacağı hakkında henüz bir fikir birliğine ulaşılamamıştır.
Bu konudaki görüş ve önerilerimi sunmak isterim:
1- ABD’nin Ermeni Soykırımını tanıma kararı Türk ve Türkiye düşmanlığıdır: [[1]]
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 sistemi alması, Amerika’nın Suriye planlarına verilmiş olan hasar, ABD’li savaş çığırtkanlarının dengesini bozmuş ve Türkiye’ye karşı olan hasmane tavırları, açık düşmanlığa dönüşmüştür. Bu çerçevede ABD Temsilciler Meclisi, Cumhuriyet Bayramımızı tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutladığımız gün, 29 Ekim 2019 tarihinde Ermeni Soykırım iddialarını tanıyan bir tasarıyı kabul etmiştir. ABD kabul ettiği CAATSA yasası ile Türkiye’yi açıkça “hasım” olarak tanımlamış, Ermeni soykırımını tanımakla ise “düşman” konumuna yerleştirmiştir.
2- Türkiye içinde yapılması gerekenler:
– Osmanlı dönemindeki Ermeni isyanları araştırmalıdır.
Bunun için içinde Türk Tarih Kurumu’nun, Genelkurmay Başkanlığı’nın, Dışişleri Bakanlığı’nın, bu konuda araştırma yapmış olan üniversitelerin birer temsilcileri ile araştırma tezi ve kitap sahibi kişilerden oluşacak bir merkezi kurul kurulmalı, bugüne kadar konuyla ilgili yurtiçi ve dışında yayınlanmış bütün eserler derlenip toplanarak kronolojik Türkçe ve İngilizce yayın haline getirilmelidir.
– Ermenilerin devlete karşı silahlı isyanına katılan ve o dönemde yürürlükte olan 1274/1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu’nda tanımlanmış olan isyan suçuyla yargılanmış Ermenilere ait mahkeme kayıtları ortaya çıkarılmalı Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmalıdır.
– Birinci Dünya Harbinde Balkanlar ve Kafkasya’da yaşanan Türk soykırımları incelenip belgelendirilmelidir. Yunanistan’ın 1914-1923 arasında Türklerin Rumlara soykırım yaptığı iddialarına karşılık olarak, Yunanlıların Mora isyanında, Girit’te, Anadolu işgali sırasında yaptığı Türk soykırımı Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmalıdır.
– Bu yayınlar en geniş şekilde özellikle Ermeni soykırımını tanıyan ülkelerde dağıtılmalıdır.
– Ermeni soykırımını tanıyan ülkelerin (Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezuela, Uruguay. Birleşik Krallık’ın parçaları olan Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da soykırımı tanıyor ancak İngiltere henüz bu yönde resmi bir açıklama yapmadı. İspanya’da da Bask Parlamentosu soykırım olarak tanımlayan bir deklarasyon yaptı. Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaleti de 1915 olaylarını bir soykırım olarak kabul ediyor) kendi içlerinde veya başka ülkelerde yaptıkları toplu kıyım, katliam ve soykırımlar araştırılmalı, belgelendirilmelidir.
– Vatikan’ın Luteryenlere/Protestanlara uyguladığı soykırım araştırılıp, belgelenmelidir.
– Bu belgelendirmeler sonrasında, Ermeni soykırımını tanıyan ülkeler için mütekabilen TBMM soykırım tanıma kararları almalıdır.
– TBMM Amerikanın yaptığı “Kızılderili Soykırımı”nı tanıma kararı almalıdır. Amerikan Elçiliğinin önüne Kızılderili Soykırım Anıtı dikilmeli, bu anıtın yanına Afrikalı köleler, Hiroşima ve Nagazaki, Vietnam, Guatemala, Endonezya, İran, Kongo, Şili, Irak, Arap Baharı soykırımları[[2]] için anıt kaideleri kurulmalıdır.
– TBMM Fransa’nın yaptığı “Cezayir Soykırımı”nı tanıma kararı almalıdır. Fransa Elçiliğinin önüne Cezayir Soykırım anıtı dikilmeli, Ruanda soykırımı için anıt kaidesi yerleştirilmelidir.
3- ABD’nin Ermeni soykırımını tanıma kararı Kurulunun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin[[3]] 9. Maddesi uyarınca Uluslararası Adalet Divanı-UAD’na başvurulmalıdır.
9. Madde
Sözleşmenin yorumlanması ve uygulanması
Sözleşmeci Devletler arasında, bu Sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soykırım fillerinden veya Üçüncü maddede belirtilen fiillerin her hangi birinden bir Devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülür.
Böyle bir başvuru yapılması ile ilgili olarak sosyal medyada (merhum B. Elçi Gündüz Aktan’a ithafen “Böyle bir davayı sakın açmayın, çünkü hakimleri de satın alıyorlar, ikna kabiliyetleri çok yüksek” demişti) benzeri bazı olumsuz görüşler yayınlanmaktadır. Bu yönlü görüşler fazla tutarlı değildir. Çünkü açılacak davanın esası, 1915 olaylarının ABD’nin kabul ettiği gibi “soykırım” olup olmadığı değil, ABD’nin BM Soykırım Sözleşmesini geriye doğru işleyeceğini sanıp (gerçekte sanmıyorlar) “yanlış yorumladığı” şeklinde olacaktır. Yani UAD’nin yetkisi, verilecek dava dilekçesi ile sadece “ABD’nin Soykırım Sözleşmesini yanlış yorumlayıp yorumlamadığı” konusu ile sınırlanacak ve UAD sadece Hakem incelemesi yapacaktır.
Açılacak davada esas alınması gereken hususlar şunlar olmalıdır:
– Hiçbir devletin resmi veya yerel dilinde “soykırım” diye bir kelime yoktur. Bu suça adını veren “genocide” kelimesi, Polonyalı Av. Rafael Lemkin’in önerisiyle Yunanca ırk anlamına gelen “genom” ve Latince caneo kelimesinden türemiş ‘öldüren’ anlamında bir son-ek olan “cide” kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.
– 1948 yılından hiçbir devletin iç hukukunda ve uluslararası hukukta “soykırım” diye bir suç yoktur.
– 2. Dünya Savaşı sonrasında savaş suçlusu Alman yetkililerinin Nürnberg’de soykırımla yargılanamamış ancak insanlık dışı muamele, işkence, toplu öldürme, katliam, vb. eylemleri içeren “insanlığa karşı suçlar” ile suçlanıp yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.
– 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların kitlesel olarak imha ettiği Yahudilerin büyük çoğunluğu Alman vatandaşı olup, kendi devletlerine karşı isyan etmemiş, savaşmamıştır. Halbuki Osmanlı vatandaşı Ermeniler devlete karşı silahlı isyan etmiş, Doğu Anadolu’yu işgal eden Çarlık Rusya ordusunun üniformalarını giyip, Rus işgal kuvvetleriyle birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmış, bölgedeki sivil ve silahlı Ermeniler Rus ordusuna yardım ve yataklık etmiştir.
– Devlete silahlı isyan, düşmanla birleşmek, düşmana yardım ve yataklık etmek ABD anayasasına göre “vatana ihanet” suçudur.[[i]]
– BM Soykırım Sözleşmesi geriye doğru işletilemez.
Nitekim, BM Soykırım Sözleşmesini Ermeni iddialarını kapsayacak şekilde genişletmek amacıyla ABD yetkililerinin teşviki ve Ermeni diasporasının girişimiyle ABD’de bir Türk Ermeni Barıştırma Komisyonu (Turkish Armenian Reconciliatıon Commission (TARC) kurulmuş ve 2003 yılına kadar yaklaşık iki yıl görev yapan bu grup için New York’taki “International Center for Transitional Justice” kurumunun adı açıklanmayan hukuk danışmanlarına yaptırılan “Soykırımı Sözleşmesinin 20. yüzyıl başlarında vuku bulan olaylara uygulanıp uygulanamayacağı” hakkındaki hukukî inceleme, Sözleşmenin geriye doğru yürütülemeyeceği sonucuna varmıştır.[[4]]
– Ayrıca, 27 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren, 23 Mayıs 1969 tarihli Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin (Vienna Convention On The Law Of Treaties) 28. maddesi; [[5]]
“Sözleşmelerin (devletler arasındaki ikili veya çok taraflı antlaşmaların- H. Dural), tersine bir hüküm bulunmadıkça, o Sözleşme yürürlüğe girdiği tarihten önce vuku bulan eylemlere veya Sözleşme yürürlüğe girmeden önce sona ermiş durumlara UYGULANAMAYACAĞINI” belirtir.
* * *
Yukarıda açıklamaya çalıştığım üzere, BM Soykırım Sözleşmesi; yetkili mahkeme tanımı ve geriye doğru işletilemeyeceği nedeniyle, uluslararası hukuktaki EN SAĞLAM PLATFORMDUR. Bunun en önemli kanıtı ise, ABD liderliğindeki batılı emperyalist devletlerin girişimleriyle, bugüne kadar sadece çeşitli ülkelerin parlamentolarından “Ermeni Soykırımını Tanıma” kararlarının alınmış olması ve herhangi bir Türk vatandaşı aleyhine “soykırım” suçlaması ile yetkili bir T.C. Mahkemesinde ceza davası açılamamış olmasıdır.
* * *
[[1]] : Milli Merkez Basın Açıklaması, https://www.dunya48.com/guncel/32706-milli-merkez-basin-aciklamasi-biden-in-aciklamasi-turk-ve-turkiye-dusmanligidir
[[2]] : Uğur Dündar, Prof. Dr. Hakkı Keskin’den alıntı, 2.05.2021 Sözcü Gazetesi, https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/ugur-dundar/abd-baskani-bidena-soykirim-ve-hukuk-dersi-6408190/
[[3]] : https://www.un.org/en/genocideprevention/genocide-convention.shtml
[[4]] : : http://www.armenian-genocide.org/files/ICTJ_Memorandum.pdf
International law generally prohibits the retroactive application of treaties unless a different intention appears from the treaty oris otherwise established. The Genocide Convention contains no provision mandating its retroactive application. To the contrary, the text of the Convention strongly suggests that it was intended to impose prospective obligations only on the States party to it. Therefore, no legal, financialor territorial claim arising out of the Events could successfully be made against any individual or state under the Convention.
[[5]]: Vienna Conventıon On The Law Of Treaties, Signed At Vienna 23 May 1969, Entry Intoforce: 27 January 1980
Article 28 : Non-retroactivity of treaties
Unless a different intention appears from the treaty or is otherwise established, its provisions do not bind a party in relation to any act or fact which took place or any situation which ceased to exist before the date of the entry into force of the treaty with respect to that party.
Dip Not:
[[i]] : U.S. Constitution, http://www.law.cornell.edu/constitution/constitution.table.html#preamble
ABD Anayasa Madde III, Fıkra 3
Birleşik Devletler’e karşı vatana ihanet, sadece şunlardan ibarettir;
– devlete karşı silahlı isyana kalkışmak,
– devletin düşmanlarıyla birleşmek,
– düşmana yardım ve yataklık etmek.
Hiç kimse, aynı fiili işlemiş iki şahidin şahitliği olmadıkça veya açık bir mahkemede itirafta bulunmadıkça vatana ihanetle suçlanamaz.
Kongre haine ceza verme hakkına sahiptir, ancak ceza verilen kişinin yaşamı sırasında, vatandaşlık hakları elinden alınanlar hariç, ceza, yargısız mahkum edilenin miras bırakmasına veya varlığının müsaderesine çalışamaz.
Bir yanıt yazın