ABD Başkanı Jeo BIDEN’ın 24 Nisan 2021 günü söylediklerine fazla takılıp ve savunmak için zaman kaybetmenin anlamı yok.
Ama, bugünlerde ATATÜRK Türkiyesi devletimizin vereceği tepki ve alacağı tedbirleri görmeyi de çok önemsiyoruz.
Gelecekte de karşılaşacağımız bu tür ve benzeri asılsız suçlamalar ve hatta değerlerimize saldıran, hakaret eden yöneticilerin iktidarda bulunmalarında ise, küresel sermayelerin arkalarında olan güçlerin, ülkemizden toprak dahi koparma girişimleri olabileceğinden yola çıkarak, o güçlerin karşısında bugünden tezi yok, hazırlıklı ve bilgi bazında güçlü olmamın gereği inancındayım.
Yazarlarımızdan Mehmet Ali DEMİRER, aradan 100 yıldan fazla geçen bir süreden bu yana, halen suçlandığımız Ermeni konusunu, yazdığı 3 İngilizce, 3’ü de Türkçe kitabında, 5 önemli belgeyi de ortaya koyup ve 1914 yılı verilerinde Osmanlı topraklarında Müslüman halk İle birlikte yaşamış olan 1 milyon 586 bin Ermeni Tebaa’nın durumunu, Müslüman Halkla kavgaları devam etmesin diyerek 486 bin Ermeni’nin Türk ve de Kürtlerin olmadığı, sadece Araplar’ın yaşadığı Suriye topraklarına iskan edildiğini, Suriye’deki Amerikan Yardım Kuruluşları’nın yaptığı yazışmalarla ve daha fazlasını, belgesel sayılar vererek anlatıyor.
Yazar Mehmet Ali DEMİRER, önemli tarihi belgeleri ortaya koymaya devam ediyor.
Bolşevik Devrimi’nden sonra Ruslar‘ın
verdiği desteği kaybeden Ermeniler’in 400 bini de Doğu Anadolu ‘yu terk edip, Rus topraklarına kaçıyor.
Bu belgesel örnekler, bizlerin 1,5 milyon Ermeni’yi öldürmekle suçlandığımız yalanı da çürütmektedir.
Bizleri haklı çıkaran yabancı kaynak ve de bu kaynakların sahibi, bizleri haklı çıkaran Alman, Amerikan ve hatta Ermeni asıllı isimlerden dahi bahsediyor.
Kendimizi savunamadığımızın en büyük nedeni, haklı olduğumuz 1914-1915 Ermeni Olayları hakkında yeterince ve de doğru bilgi sahibi olmamamızdandır.
- CİHAN Harbinde (1914-1918) ülkemizi işgal edip, aralarında paylaşmış olan İşgalci Emperyalist Batı’nın, GAZİ MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK ve arkadaşları tarafından, yurdumuzdan kovulmuş olmaları, işgalci tarihlerinde Anadolu toprakları uğradıkları ilk mağlubiyetleri olduğundan SEVR Antlaşmasından da vaz geçmek zorunda kalıp, LOZAN Antlaşmasını imzalamış olmalarından, bu tarihi yenilgiyi içlerine bir türlü sindiremediklerini, aradan geçen 100 yıldan fazla bir süreden sonra dahi, bizler halen kendimizi savunmak ve uğraşmak zorunda kalmış görüyoruz.
1919-1921 yıllarında, 1915 Ermeni Tehçir’ini Soykırım olarak kabul ettirmek için, aralarında Enver Paşa’nın babası ve Ziya Gökalp’ın da bulunduğu, Osmanlı Saray yönetiminin yardımları ile de tutuklanıp İngilizler’e teslim edilen 145 Türk aydını, MALTA’da tutsak edilip yargılanır.
Yazar Uluç GÜRKAN’da, “Ermeni Katliamı Suçlaması Yargılama ve Karar” adlı kitabında sunduğu Belge 9’da (FO 371/6504/E.8745),
Kıl’ın kırka yarılıp yapılan bu yargılamalarda, İngiltere Kraliyet Başsavcılığı, 29 Temmuz 1921 günü, “Malta’daki tutuklu Türkler hakkında -soykırımdan dolayı- dava açılamayacağına dair hüküm verir.
Peki bugünlerde ağzı olanın konuştuğu, nedendir derseniz?
Bunlar; Tarihte insan mezalim suçunun en ağırını işlemiş olup, bugün arkalarındaki küresel sermayenin ekonomik güçünü olan bazı belli ülkeler, geri bırakmayı başardıkları bir ülkelerin halkında suçluluk duygusu yaratabilmek ve de suçluluğu yayıp, kendi suçlarını hafifletip ve hatta unutturmaya çalışmanın taktiksel oyunları değil de nedir?
1914-1915 yıllarında Doğu Anadolu topraklarımızda, Müslüman halk olarak Türk ve Kürtler Ermenilerle birlikte yaşamakta idiler.
Bugün bizi suçlayan Batılı güçler, Ermeni Olayları konusunda sadece Türkleri suçlamaya çalışıp, Kürtleri konunun dışında tutmaya çalışıyorlarsa, bunun bir nedeni vardır.
O da; destekledikleri ASALA Ermeni Terör örgütünün Orlyn katliamında, Türk’ten fazla Fransız vatandaşının yaşamını yitirmiş olmasından sonra desteklerini kesip, lağvettikleri ASALA’nın yerine, sahneye çıkarıp destekledikleri ayrılıkçı terör örgütü PKK’yı, ve de PKK’ya destek veren siyasi parti, kurum ve de kişileri -şimdilik- karşılarına almak istemediklerindendir.
Aslında, bu tür girişim ve suçluluk duyguları oluşturacak oyunları satranç tahtasına süren, ülke ve güçler, suçladıklarının, kendilerini savunmak için harcayacakları zaman, güç ve enerjilerini boş ve anlamsız yerlerde kullanarak, ekonomik ve kültürel gelişmelerini engelledikleri ülke ve toplumların bağımsızlıklarını çökertmek isteyenler, ve hatta o ülkelerde iş birliği içinde oldukları, kökende küresel sermayedir.
Bizlerin de kendimizi bu asılsız suçlamalar karşısında savunmak durumundaki eksikliğimiz, yeterince tarihi ve doğru bilgilerin sahibi olmadığımızdandır.
Bilgi en büyük zenginliktir.
Bilginin güçlü olduğu yerlerde tarihin gerçekleri çarpıtılamayacağı gibi, satranç oyununda galip gelen de tarih olur.
Yeter ki biz tarihimizi iyi öğrenelim ve doğruları savunabilecek bilgi sahibi olalım.
Remzi UYSAL