AH ŞU YÖRÜKLER!
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs son günlerde yine gündemde ya, ismi lâzım olmayan açıkgöz, üstelik fevkalâde elit cibilliyetli ama Kıbrıs cahili bir muhterem de fırsattan istifade şunları döşenmiş:
“1974’te gerçekleştirdiğimiz askerî harekât’tan bu yana Kıbrıs’ta biz kültürel olarak bir taraf olamadık. Otoriter ve absürd laikliğimizi, laik kültürü, Kıbrıs’a da ihraç ettik. Ve Kıbrıs’ta kültürel olarak kendimizi çoktan bertaraf ettik, hem de kendi ellerimizle!”
CEVAP:1)
1974’de “yabancı” bir ülkeye mi çıktığını zannediyordun? “Kültürel” olarak “başka tarafta” mıydın? Kıbrıs Türkü’nü 1571’de “Ayyaş Selim” (Reşat Ekrem Koçu) Toroslardan zaten “ihraç” etmemiş miydi?
“Oysa Kıbrıs’taki Türk toplumunun Müslümanlıkla ilişkisini pekiştirerek varlıklarını korumalarını sağlayabilirdik ancak. Müslüman kimliği onlara bir âidiyet, bir güven ve özgüven duygusu verebilirdi”.
CEVAP:2)
Kıbrıs Türkü’nün Müslüman olmadığını kim söyledi? Sadece senin istediğin gibi değil, “farklı Müslüman” idiler. Ayyaş Selim, “baş eğmeyen” bu farklılıklarından ötürü, Torosların Alevi Yörük ve Türkmenlerini “padişah fermanı” ile yeni fethedilen adaya sürgün etmişti.(Cengiz Orhunlu)
“Zaten İslâmî hafızasından, derinliğinden, duyarlığından handiyse hiçbir iz ve eser kalmayan Kıbrıs Türk toplumunu laikleştirerek asimile ettiğimizi (erittiğimizi), onların âidiyet duygularını kendi ellerimizle yok ettiğimizi, böylelikle Rumlar’ın kucağına attığımızı fark edebilmiş değiliz hâlâ! Kıbrıs Türklerini, laikleştirmekle onları Rumlara benzettiğimizi nasıl göremiyoruz, anlayamıyorum doğrusu. Ben Kıbrıslı Türkleri Londra’dan iyi tanırım. Neredeyse hiçbir Rum ve Yunan, Türkçe bilmez; ama Kıbrıslı Türklerin istisnasız hemen hepsi Rumca / Yunanca bilir! Hem de Türkçeden daha iyi bilirler Rumca’yı!”
CEVAP:3)
Kıbrıs Türkleri Londra’dan değil, Kıbrıs’tan tanınır.
Doğrudur. “Ayyaş”ın 1571’de sürdüğü onları, 2’inci Abdülhamit 1877’de Kıbrıs’ı İngiliz’e “kiralayarak” çoğunluktaki Rumların “kucağına” atmak istemiştir. Ama onlar o tarihten bu yana o kucağa hiç oturmamışlardır ki, 150 senedir “Kıbrıs meselesi” diye bir mesele vardır.
Ve bu kadar yıl, 1571’den beri tam 450 yıldır Rumla daima farklı ve ayrı durmuşlardır.
‘Kıbrıs’ta Rumca ve Türkçe konuşan unsurlar arasında hiçbir çıkar ve amaç birliği yoktur’ diyor 1938’deki İngiliz Sömürge Valisi Palmer. (“ENOSİS ÇEMBERİNDE TÜRKLER” Gazioğlu. Cyrep. Nisan 1996. Sayfa 302)
Sömürge Valisinin bile gördüğünü sen göremiyorsun.
“Ancak bu tablo şaşırtıcı değil. Kıbrıslı Türkler, Osmanlılar döneminde Kıbrıs’ı kaybettiğimiz zamandan 1974 yılına kadar Rumlarla iç içe yaşadılar. Böyle bir ortamda Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini koruyabilmeleri zordu. Ama argümanımın en güçlü tarafı da burada gizli zaten: Türkiye’nin tam da yapması gereken şey, Kıbrıslı Türklerin İslâmî kimliklerini güçlendirecek bir tavır içinde olmaktı. Fakat tam tersi yapıldı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi orada da laiklik (laiklik demek Batı kültürü demek) hâkim kılınmaya çalışıldı ve İslâmî kimlik tümüyle bastırıldı, yok edildi!”
CEVAP:4)
Önce “Kıbrıs Türkleri” (‘Kıbrıslı Türkler’ değil) Osmanlılar döneminde ‘kaybedilmedi’, Bizzat zât-ı Şahaneleri tarafından “kiralandı”. 1974 yılına kadar da Rumlarla içiçe yaşamadılar. Ayrı bölgelerde (enklav) bulundular. Bölgeler arası giriş-çıkış yasaktı. Barikatlarda hep kontrol vardı.
Ve tam tersine İngiliz sömürge yönetimi her iki tarafı da, anavatanlarıyla bağ kuramasınlar diye etnik kimliklerinden uzaklaştırıp dini kimlikleri ön plana çıkardı. Yâni Türk ve Rum değil, adada Müslüman ve Hristiyan iki toplum yaratmak istedi.
Yarattı da… Türk toplumunun lideri “müftü”, Rum toplumunun “patrik” idi. Her iki tarafın dini bayram ve günleri bütün adada resmi “tatil”di. Meselâ “Mevlid Kandili” Türkiye’de değil ama KKTC’de halâ resmen tatildir.
“Şimdi Kıbrıslı Türklerin Rumlarla beraber AB’ye girmek için Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk yönetimini şiddetle, hiddetle ve öfkeyle nasıl topa tuttuklarını, protesto ettiklerini ibretle seyrediyoruz”.
CEVAP:5)
Kuzeye Türkiye’den yoğun bir nüfus göçü vardır. Göç etmek/ettirilmek isteyenlerde herhangi bir kriter, yahut ihtiyaç duyulan meslek grupları açısından belli bir ölçü aranmamaktadır/yoktur. Bu hal mevcut mahalli sosyal yapıyı bozmaktadır.
Göç edenler, bir şekilde önce kuzeye sonra oradan da güneye kapağı atıp AB vatandaşı olmak isteyenlerdir.
“Boşluklarını” Annan’ın doldurduğu planın oylamasında, 80 sonrası kuzeye “göçürülen” bu “Türkiyeliler”in verdikleri talimatlı oylar sonucu %65 “evet” çıkmıştır.
Rumların %75 oranında “hayır” dediği için kabul edilmeyen planda Türk tarafının %30 toprak kaybı öngörülüyordu.
“Eğer Türkiye, Kıbrıs’ta İslâmî kimliği güçlendirecek zekice bir strateji geliştirmiş, İslâmî cemaatlerin önünü açmış olsaydı, KKTC, AB’ye girse bile, kimliğini İslâm’ın belirlediği bir Kıbrıs Türk toplumu, bizim için her zaman büyük bir koz olacaktı”.
CEVAP:6)
Batı Trakya, ‘İslâmî Kimliği’ bizzat Ortodoks Devlet eliyle ‘güçlendirilmiş’, İslâmî cemaatlerin önü açılmış bir Müslüman azınlık/toplumdur. Ortodoks Hristiyan devlet o kadar katıdır ki, ‘Batı Trakya Türkleri değil’, ‘Yunanistan/Elen Müslümanları’ deyimini tercih etmekte; azınlığın seçmesi gereken din adamlarını ve öğretmenleri, anlaşmalara aykırı olarak kendisi atamaktadır.
Ve işte ‘kimliğini İslâm’ın belirlediği’ bu ‘azınlık’ bir şekilde AB vatandaşıdır. AB vatandaşıdır da ‘bizim için’ nasıl, hangi ebatta ve güçte bir ’koz’dur acaba?
“Kıbrıs’ın bugününün, Türkiye’nin yarını olmasını istemiyorsak, Türkiye’nin İslâmî kimliğini bastırmak yerine güçlendirmek ve pekiştirmek zorundayız! Aksi takdirde İslâmî kimliği yok edilmiş, laikleştirilmiş bir Türk toplumunun varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmayacak ve yarın Türkiye’de de -tıpkı KKTC’de olduğu gibi- bu vatanın bir yerlere ilhak edilmesi için yapılacak kitlesel gösterilerin, taleplerin önünü almak imkânsızlaşacaktır!”
CEVAP:7) KKTC’de nereye/hangi ülkeye ilhak için gösteriler düzenlendiğini ben duymadım, görmedim. Bir tek AKEL’in kuzeydeki kolcuları güneyle birleşmek ister.Yunanistan’a veya Rum tarafına ilhak çağrılarını duyan varsa haber versin. Peki Türkiye’de kim nereye ilhak olmak istiyor?
“Bu toplumun ayakta durmasını, zorluklara göğüs germesini sağlayan, bölünmesini önleyen yegâne ortak kimlik, yegane ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimliktir. Laiklik, laik kültür, tıpkı Kıbrıslı Türkler gibi bu toplumun da kimliksizleştirilmesinden, eritilmesinden, topsuz tüfeksiz Batılılar tarafından teslim alınmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. Onun için dayatılıyor laiklik zaten!”
CEVAP:8)
Irak, Suriye, Libya… Üçü de ‘ayakta durmalarını, zorluklara göğüs germelerini sağlayan, bölünmelerini önleyen yegâne ortak kimlik, yegâne ortak ruh, yegâne tutkal, yegâne dinamik, yegâne hayat ve hayatiyet kaynağı laiklik değil, İslâmî kimlik’ sahibi idiler.
Ve işte buna rağmen yıllardır halleri, durumları ortadadır. “Kimlikleri”, iç savaş/çoklu savaş/isyan/ihtilâl/bölünme durumlarını engelleyebilmiş midir?
Ve neden “kaçmak için” Müslüman bir ülke değil, hep Hristiyan ülkeleri seçmektedirler? Türkiye’de “yerleşik” Suriyeliler fırsat bulunca nereye; Mısır, Arabistan, Yemen, Katar’a mı kaçıyorlar acaba?
“Kıbrıslı Türkler, Türkiye tarafından laikleştirildi, intiharın eşiğine sürüklendi, Türkiye’yle manevî bağları yok edildi! Laik Türkiye’nin eseri! Kıbrıs’ın bugünü, Türkiye’nin yarını mı acaba diye sormak her vatan evladının boynunun borcudur!”
CEVAP:9) Kıbrıs Türkleri, Türkiye tarafından laikleştirilmedi. Zaten “Farklı oldukları, bir ölçüde laik oldukları için” 1571’de “sürüldüler”. İntihar etmediler.
Verilecek cevap çok da, yukarıdaki gibi yazıların bu aralar her tarafta çoğalmasının, Kıbrıs’la ilgili saçma sapan/asılsız/tarihsiz dizilerin çekilip piyasaya sürülmesinin yarın başlayacak Cenevre toplantılarıyla bir ilgisi olup olmadığını düşünmeden edemiyor insan.
Crans-Montana’daki haritaya devam mı edeceğiz?
Yazıları posta kutunda oku