Erdoğan’ı son 20 yıldır hemen her zaman öfkeyle rakiplerini suçlarken, saldırı pozisyonunda gördük. Son grup toplantısında uzun zamandır ilk kez savunmadaydı. O dillere destan kibri yatışmış, zayıf argümanlarla, çuvala sığmayan mızrağı açıklamaya çalışıyordu.
Defansa çekilmesinin ve gardının düşmesinin birkaç nedeni var:
Birincisi yorgunluk… Elindeki argümanlar çok kullanılmaktan kullanışsız hale geldi. Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü’nde neyi yapıp neyi yapamadığı, Menderes’in sonunun ne olduğu gibi tarihsel mevzular, canının derdine düşmüş vatandaşı ilgilendirmiyor artık..
İkincisi savrukluk… Her şeyi kendisine bağladığı için, 10 topu birden havada çevirmekte zorlanıyor. Aynı anda hem emekli amirallerden darbe tehdidi çıkarıp hem Korona felaketine derman bulup hem polis marifetiyle CHP’nin pankartlarını toplatıp hem 128 milyar doları ne yaptığının hesabını vermek imkânsız hale geliyor.
Yanında aklı başında kimse kalmadığından o zorlanınca devreye giren üçüncü sınıf ekip, işleri hepten karıştırıyor. Her kafadan,birbirine taban tabana zıt sesler çıkıyor. Kayıp 128 milyar dolar için biri “yastık altında” derken, diğeri böyle bir para olmadığını söylüyor; bir başkası sattıklarını öbürü, millete harcadıklarını öne sürüyor.
Daha da fenası, paçadan akan yolsuzluk artık saklanamaz hale geliyor. Alenen insan kaçakçılığına bulaşan partililer ve kendi bakanlığına malzeme satan bakanlar ile vurgun, ayyuka çıkıyor. Erdoğan baskıya dayanamayıp onları kenara alırken, yerlerine başına çok iş açacağı belli amigoları, bakan olarak sahaya sürüyor.
Muhalefetin, 128 milyar dolar kampanyasıyla iktidarı çok doğru yerden yakaladığı, savcıların ve polisin pankart indirme telaşından ve Erdoğan’ın gruptaki çaresiz konuşmasından anlaşılıyor.
Akşener’in “Patates soğan, güle güle Erdoğan” sloganı bile psikolojik üstünlüğün el değiştirdiğinin, muhalefetin savunmayı bırakıp karşı saldırıya geçtiğinin kanıtı… Seçime dek büyük hata yapmazlarsa, onlar gol atmasına gerek kalmadan Saray’ın kendi kalesine bolca gol atacağı çok belli…