Bu yıl 24 Nisan’ı Türkiye Cumhuriyeti Devleti de anacak.
Nicedir ‘Ermeni Diyasporası’ anıyordu.
Ermeniler’in niye Van İsyanı günü olan 14 Nisan’ı değil de, 24 Nisan’ı anma günü olarak seçtiklerini anlamak zor.
24 Nisan’da ‘Büyük tutuklama’ yapıldı da ondan diyorlarmış.
Oysa Le Matin gazetesi’nin Londra kaynaklı haberlere dayanarak yazdığına göre, 24 Nisan’da İstanbul’da bir ‘Ermeni Komplo’su ortaya çıkarılmış ve 250-400 arasında Ermeni ileri geleni tutuklanmıştı (1).
Tutuklananlar arasında 1888’de Hınçak Cemiyeti’nin kuruluşunda rol alıp Sultan Hamit’e karşı 1890 Kumkapı ve 1894 Sason İsyanları’nı düzenleyen, ama 1908’de milletvekili seçilen Hampartsum Boyacıyan gibi eski milletvekilleri de vardı, gazeteci, yazar, doktor, eczacı ve tüccarlar da.
Aram Andonyan gibi Müdafaa-i Milliye Cemiyeti üyesi olanlar da.
Ve tutuklananlar mahkemeye çıkarılıp içlerinden suçlu bulunanlar cezalandırıldılar.
Bunlar içinde önemli görülen kişilerin, önceden ne yapmış olmaları değil, ama o günlerde ne yaptıkları önemliydi.
Mahkeme suçsuz olanları zaten serbest bıraktı.
Aynı günlerde Rus Çarlığı orduları Artvin’den girmiş Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemekteydiler.
Fransızlar ile İngilizler, bir yandan Suriye, Mısır, Basra ve Mezopotamya’da Türk orduları ile çatışırken, öte yandan Çanakkale’den geçerek İstanbul’a ulaşmak istiyorlardı.
Gerçi 1915 yılı başında ‘Türkiye Artık Yok’ diye haberler yaymışlar, ama bir türlü Çanakkale’yi geçip İstanbul’a ulaşamamışlardı.
Onlar için de ‘Çanakkale’ gerçek bir onur sorunu olmuştu.
Nasıl olur da ‘Hasta adam’ bu denli direnebilirdi.
Kaldı ki ‘öldü’ diye ilan da edilmişti.
Tüm para-pul, top-tüfek, uçak-gemi, asker-kiralık askerleriyle yükleniyorlardı.
Uygulamadıkları hile, başvurmadıkları yalan da kalmamıştı.
Yunan, Bulgar, Romen, Sırp, Arnavut ve Arap’a ‘mavi boncuk’.
Yine de Çanakkale’yi geçemiyorlardı.
Kürt, Ermeni, Keldani ve Nasturiye vaat…
Yine olmuyordu.
‘Çanakkale geçilmez’di.
Türk ordusu bölük bölük, tabur tabur, alay alay öldürülüyordu.
Dağ taş ceset dolu, dereler kan akıyordu.
Cephe’de 24 Nisan gecesi nasıl geçti bilinmez, ama 25 Nisan sabahı Müttefikler saat 7’de Conkbayırı’na ulaştılar.
Saat 8’de Türk Ordusu Kanlısırt üzerinden taarruza geçti.
9.30’da Mustafa Kemal kendi inisyatifiyle Kocaçimen’e getirdiği 57’inci Alay’a tarihsel komutunu verdi:
“Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum”!
Ve Mehmetçik ölüme uçmaya başladı.
Şehadete uçanın yerine sanki topraktan Mehmetçik fışkırıyordu.
Toprağı sıksan ‘şehadet’ fışkırıyordu, diyor ya ozan.
İşte onlar o gün toprağa düşüyordu.
24 Nisan’ın Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yeri budur.
Anlamı da bu.
Kendini bilmezlerin sahiplendikleri ‘diaspora’nın 24 Nisan’ı ise alçak bir ‘komplo’nun yıldönümüdür.
Bir ihanetin yıldönümü.
Bu iki 24 Nisan arasındaki farkı ne denli vurgulasak azdır.
Ve 24 Nisan’ı ne denli duygusal kutlasak az.
Bugüne değin 18 Mart’la yetindik durduk.
Oysa Çanakkale bir ‘Dünya Savaşı’nın ‘dönüm noktasıdır.
24 Nisan da en büyük anma günü.
(1) Le Matin 30 Avril 1915
Habip Hamza ERDEM
02 Mart 2015
Bizim Anadolu / 15 Nisan 2017