Vaktiyle köyün ağası bir çoban tutar.
Çobana 128 tane koyun teslim eder.
“Aman çoban, koyunlarıma iyi bak, parayı düşünme” der.
Çoban koyunları alır ve gider.
İki üç gün bayırda, dağda koyunları otlatır.
Sonra sıkılır ve kendi kendine der ki:
“Ya arkadaş ağa hayatını yaşarken ben neden onun koyunların bakıyorum ki?”
Birden karar verir ve koyunları satarak alemlere akar. Kuzuları keserek yoldan geçen herkese ziyafetler verir.
Bir yaz boyunca lale devri sadrazamı gibi yaşar ve gününü gün eder.
Aradan günler, aylar geçer.
Soğuklar çöker, kar dağların tepesine yağarak kışın yaklaştığını ve koyunların ağaya teslim edilme zamanının geldiğini çobana hatırlatır.
Ilık bir sonbahar günüdür…
Ağa konağın bahçesinde kuş sütü eksik sofrasını kurdurtmuş yemek yerken çobana teslim ettiği 128 koyunun gelmesini beklemektedir.
Bahçe kapısı açılır ve çoban elinde bir koyun derisi ile çıkar gelir.
Ağa şaşkın bir şekilde merakla sorar:
-“Koyunlar nerede, bir şey mi oldu?”
Çoban gayet sakin cevap vermeye başlar:
-“Ah! Ağam ahh!” der ve başlar anlatmaya.
Ağam ben dağda size getirmek için koyunları topluyordum.
Bir anda baştan gitti baş koyun
Onun peşine takılarak kayboldu 40 koyun…
Bir yıldırım çatladı, 50 tanesinin ödü patladı…
10 tanesini verdim kasaba…
8 tanesini sayma hesaba…
18 tanesini eşkiya Memo götürdü ne sana verir ne bana…
Gelirken de kurt kaptı birisini
Aha bende size getirdim onun derisini…
Köy ağası çılgına döner. Çobana verdiği 128 koyundan sadece 1 deri geri gelmiştir.
Öfke ile önündeki yoğurt kabını alır çobanın suratına yapıştırır. Çobanın suratı bembeyaz yoğurtla görünmez olunca, bir eliyle yüzünü silen çoban pişkin pişkin cevabı verir:
-“Hesabı düzgün verenin aha böyle yüzü ak pak olur”
Bu hikayeden çıkarılması gereken ders nedir? diye soracak olursanız ben de derim ki: …
Burada olan koyuna olmuş, derisi ise şömine önüne sergi olarak konmuştur.
Sevgiyle kalın…
Bir yanıt yazın