NAMIK KEMAL,
“VATAN VE MİLLET KAVRAMLARI”
VE DE;
“DİP DALGALARI” …!
Dün akşam, YouTube üzerinden;
“AADDB (Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği)” Genel Başkanı Dr. Mustafa TOSUN ve Köln “ATATÜRK KÜLTÜR EVİ” Başkanı Alper İNCİ ile birlikte gerçekleştirilip yayınlanan “DİP DALGASI-II”yi, çok anlamlı buldum ve de severim izledim.
Arkadaşlarımızı kutluyorum.
Söyleşide, NAMIK KEMAL ve TEVFİK FİKRET’ten de bahsedildiği için, ben de düşüncelerinden etkilendiğim bu iki büyük Türk insanının; Türk milletinin beyninde kıvılcımlar çıkartıp, nasıl ki, “VATAN VE MİLLET” kavramlarını bizlere öğrettiklerinin değerini bilenlerdenim.
Bu nedenle burada, bu iki insandan biri olan, NAMIK KEMAL ile ilgili kısa bir açıklama yapmak isterim, izninizle.
NAMIK KEMAL (12/1840-12/1888); doğumu da, ölümü de “Aralık” ayında olur.
Yazdığı ve 1 Nisan 1873 günü Gedikpaşa tiyatrosunda oynanan dört perdelik
“VATAN VEYA SİLİSTRE” adlı sahne oyunundan sonra izleyiciler, oturdukları sandalyelerin ayaklarını kırıp, yakıp, meşale yapıp, o gece İstanbul’da yürümüşlerdir.
Bundan ürken Sultan AZİZ, NAMIK KEMAL’in yazılarından ve söylevlerinden çok rahatsızlık duyacaktır.
O’nu dört arkadaşı ile sürgüne gönderir.
Kendisini Kıbrıs’a sürgüne götürecek Mısır gemisine bindirildiğinde NAMIK KEMAL, onun sürgüne gönderilişine tepki gösterecek halkın limanda olmadığını görür.
NAMIK KEMAL, Kıbrıs’ın Magosa kalesine hapsedilir ve orada tam otuz sekiz ay soğuk taş odada kalır.
Kıbrıs ziyaretimizde, özellikle Magosa’da kaldığı hücreyi ziyaret edip, gördük.
Dışa bakan, yaklaşık 40X30 cm’lik demir parmaklıklı penceresinden içeri baktığımızda, O’nun orada, Magosa zindanında yazdığı;
“Akif Bey”, “Gülnihal”, “Zavallı Çocuk” ve “Kara Bela” adlı eserlerini düşündüm.
O yaşadığı, kale taş duvarlarının soğukluğunda, ağır şartlarda o eserleri nasıl yazabildiğini düşündüm!
V. MURAT’ın tahta geçişi ile affedilen NAMIK KEMAL, İstanbul’a döner.
II. ABDÜLHAMİT, Meclisi Mebusanı dağıtınca, kendisini de Midilli ‘ye, sonra da Rodos’a, oradan da Sakız adasına sürer.
NAMIK KEMAL, yaşadığı sürgün yıllarında 48 yaşında, yaşama veda eder.
Mezarı Balayır’da olup, mezarını TEVFİK FİKRET tasarlamıştır.
Mezar taşında da, vasiyeti üzre şöyle yazar:
“Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi;
Yazılsın sengr-i kabrime;
Vatan mahzun, ben mahzun.”
Bir de onun, bizim kuşağa ortaokul yıllarında okutulan ve de ezberletilen şiirlerinden bir bölüm vardır ki; bugün dahi insanın yüksek sesle haykırması geliyor:
“Ne mümkün zülm ile bidat ile imhayı hürriyet;
Muktedirsen idraki kaldır ademiyetten.
(Zulüm ve tadsızlıkla hürriyeti yok edilebilirsin;
Gücün var ise, düşünmeyi kaldır insanlıktan.)”
Düşüncesini açıkladığı, doğruları yazdığı için hapse atılan bir aydınımızı ve gazetecimizi düşündüğümde, NAMIK KEMAL’in yukarıdaki sözleri hemen aklıma geliyor.
NAMIK KEMAL, II. ABDÜLHAMİT döneminde Kıbrıs dahil, kaybedilen vatan toprakları karşısında şöyle der:
“Vatanın bağrına dayamış düşman hançerini;
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini (annesini)?”
NAMIK KEMAL’in bu sözlerine MUSTAFA KEMAL PAŞA, Samsun’a çıktıktan sonra şöyle cevap verecektir:
“Hele dayasın düşman vatanın bağrına hançerini;
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”
“DİP DALGALARI” devam etmelidir!
Remzi Uysal
Lübeck, 16.4.2021