KUMPAS
Türkçe’mize bir süredir yeni bir sözcük girdi: kumpas!
Yanımda Türkçe sözlük olmadığı için Google’dan baktım; aynen şöyle yazıyor:
“Kumpas kelimesi dilimizde sıklıkla karşımıza çıkan sözcükler arasındadır.
Kumpas kelimesi Fransızca kökenlidir.
TDK’ye göre kumpas kelimesi ise şu anlama gelmektedir:
– Dizicilerin harfleri satır durumuna getirirken içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva
– Sanayide kalınlık ve incelikleri ölçmede kullanılan ölçüm aleti
– Hile, düzen”.
Kimi kez gördüğüm üzere, Google’ın Türkçe bölümü de doğru bilgi vermemektedir.
O nedenle ‘çokbilmişler’ için ‘Google mezunu’ dediğim de olmuştur.
Öncelikle ‘Kumpas’ sözcüğünün Fransızca kökenli değil, Malezya kökenli olduğunu söylemeliyim.
Malezya ağacı denilen ağaçların ilk bakışta anlaşılamayan görüntüsünden esinlendiğini sanıyorum.
Doğadaki bu ‘anlaşılmazlık’, sonradan toplumsal olaylara değin genişletilmiş olabilir.
Fransızca’daki (compas) ise, hem pergel ve hem de tamircilerin kullandıkları ve kumpas denilen alete deniyor.
Hükûmet’e karşı bir ‘kumpas’ sözkonusu ise, ona da Fransızlar çevrilen ‘dolap’ yani (conspiration) diyorlar.
Bir başka Fransızca sözcük de (intrigue) yani bizim ‘enrika’ dediğimiz şeydir.
Yani hükûmetlere karşı kumpas kurulmaz, ama dolaplar kurulup entrikalar çevrilebilir.
Ve bu, daha çok ‘Saray içi’ dolap ve entrikalar olup, günümüzde ancak ‘Şahsım Devlet’lerinde sözkonusu olabilecektir.
Öte yandan, bizim pusula dediğimiz alete de (compas ya da kompas) deniyor.
İşte güncel olarak kullanılan kumpas’la, aslında, pusulanın gösterdiği doğrultuya benzer biçimde, bilinen ya da hedeflenen bir amaca giden yol anlatılmak isteniyor.
Şu koşulla ki, o amaca gitmek için kullanılan ‘her türlü yol’, yani ahlâk, kural ve hukuk tanımayan tüm yollar kumpas olarak değerlendiriliyor.
Örneğin Türkiye’de Ordu’yu yıpratmak, hatta dağıtmak için hükûmet tarafından kumpaslar kurulmuştur.
Ancak hükûmete karşı kumpas kurulmuş olabileceğini düşünmek bile olası değildir.
Dediğimiz üzere, böyle bir durum ancak ‘Saray içi dolap’lar için sözkonusu olabilir..
Entrikalar ve yine çok bilinen ‘hile ve desise’ler sözkonusu olabilir.
Emekli amirallerin hükûmete karşı dolap çevirmesi, entrikalar düzenlemesi ya da ‘hile ve desise’ yoluna başvurması veya denildiği üzere ‘kumpas’ kurması kesinlikle sözkonusu olamaz.
Çünkü, zaten, iç ve dış koşulların dayatması halinde, yazılı ya da olmayan anayasa gereğince ‘hükûmet’i ‘uyarmak’ kendi ‘görev’leri arasındadır.
Eğer bu ‘görev’lerini yapmıyorlarsa, işte o zaman ‘görevi ihlal’ suçu işlemiş sayılırlar.
Ancak kimi zaman ‘zamane asker’lerin ‘görevi kötüye kullanma’ eğilimlerine de tanıklık etmiş bulunuyoruz.
Kötü örnek örnek sayılmaz diyerek geçelim.
Sonuç olarak, son ‘amiraller duyursu’nun böylesi bir ‘uyarı’ olmadığı kesinlikle ortya çıkmış ise de; ‘Montrö antlaşması’ gibi yaşamsal bir konuda, kim ne derse desin, bu ‘hükûmet’, bu ‘Saray’ ve onun ‘Meclis’i antlaşmayı ‘tanımama’ gibi bir tutum takınacak olursa; emekli ya da değil, Ordu ve Millet olarak bunu yapmaya çalışanları tepetaklat edip hesap sorulmaz ise, tek sözcükle, tümüne yazıklar olsun diyeceğim.
Muhalefetin bilmeden kullandıkları ‘demokratlık’ları ise başlarına çalınsın.
Çünkü geriye ne ‘Devlet’ kalmış olacaktır, ne ‘Ülke’ ve ne de ‘Millet’…
‘Zıpır demokrat’lıktan gayri…
Bir yanıt yazın