Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Tek Çin, Tek Rusya, Tek Sırbistan…?
Dışişleri Bakanımız, Çin Dışişleri Bakanı’na Türkiye’nin tek Çin ilkesine bağlı kaldığını söylemiştir. Tek Çin ilkesinin anlamını ve kapsamını benzer örnekler üzerinden kurcalayalım: Mesela,
- Türk Dışişleri Bakanının ziyaretinde, Çinli yetkili Pekin’de “Arnavutluk’tan Çin Seddi’ne Türk dünyası gerçeğini kabul ediyoruz, bu konuda her türlü desteği veriyoruz” demiş olsun;
- Sırbistan Dışişleri Bakanı’na İstanbul’da Türk yetkili “Tek Sırbistan’ı kabul edip her türlü desteği veriyoruz. Kosova, Bosna-Hersek’teki Sırbistan, Karadağ, tek Sırbistan’ın ayrılmaz parçasıdır” demiş olsun;
- Rus Dışişleri Bakanı’na, Berlin’de Alman mevkidaşı “Tek Rusya vardır; Kırım, Donetsk, Lugansk dahil Ukrayna, Beyaz Rusya, Dinyester, tek Rusya’nın ayrılmaz parçasıdır, aykırı düşünene Almanya’da hayat hakkı yoktur” demiş olsun… Örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Başta komşular olmak üzere bölge ülkeleri arasında toprak ihtilafları yanında birçok devletin yayılmacı hedefleri olabilmektedir. Yalta Konferansı’nda Avrupa’nın taksimi gibi ihtilaflı bölgeler konusunda güçlüler, al-ver usulüyle kolayca anlaşabilirler. Bir devletin ihtilaflı konuda desteklenmesinin arkasında mutlaka birşeylerin verilmesi beklenir. Ortada bir al-ver yoksa körükörüne destek verilmez, en azında sorunla ilgilenilmez.
Çin, dünyanın nüfus itibariyle en kalabalık, ekonomik olarak ikinci gücüdür. Devlet yapısı federasyon olup Sincan (Doğu Türkistan), Tibet, İç Moğolistan, Guangksi, Ningksia özerk cumhuriyetleri bulunmaktadır. Tayvan, Hong Kong, Macau gibi Çin’in sınırlı egemenliğinin sözkonusu olduğu birimler bulunmaktadır. Ülkeyi oluşturan birimler yanında Japonya’dan Filipinler’e bütün komşularıyla savaşa varabilecek egemenlik sorunları bulunmaktadır.
Özerk birimler ile farklı sisteme sahip olanların statüleri anayasa, Uluslararası Hukuk kapsamında garanti edilmiştir. Buna karşın mesela Doğu Türkistan’daki Çin egemenliği, eski bir İngiliz projesi olup günümüz Uluslararası Hukuk kurallarına aykırıdır. 1960 Kruşçev Mektubu’ndan sonra BM kararı Uluslararası Teamül Hukuku’nun parçası haline gelmiş, sömürgeler bağımsızlaşmış, sömürgeciler çekilmek zorunda kalmışlardır. Kafkasya ve Türkistan cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Günümüz şartlarında Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı zayıf bir ihtimaldir. Her ne kadar hukuka aykırı olsa da Çin’in sınırları tanınmış, BM nezdinde tescil edilmiştir. Ancak Çin’de gerçekleşecek bir isyan, çürüme, çöküş sonucu ezilen, sömürülen halklar bağımsızlığına kavuşacaktır. Zira hiç beklenmeyen bir zamanda baskıcı yönetimler tarihin çöplüğüne gömülmüş, sömürgeler dağılmıştır. Tıpkı Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi.
Uluslararası Hukuk devletlerin iç işlerine müdahaleyi memnu’ kılmıştır. Buna karşın ciddi insan hakları ihlalinde başta BM olmak üzere diğer devletlerin müdahale hakları, hatta görevleri bulunmaktadır. Eski Yugoslavya’da Kosova’nın bağımsızlık hakkına iç düzenleme ile son verilmişti. Belgrat yönetimi bunun iç hukuk konusu olduğunu öne sürmüştü. Özerk birimlerin statüsü ile ilgili her ülke veya bölge için farklı düzenlemeler olduğu halde devletlerin yetkileri sınırlıdır. Bununla beraber Kosova’nın Sırbistan’dan koparılmasının sebebi, tartışmalı statüsünden çok ciddi insan hakları ihlalleridir.
Doğu Türkistan’da Çin’in soykırım, işkence, tecavüz, asimilasyon gibi birçok suçu sabittir. Son ziyarette Uygur konusu da gündeme gelmiş ve konunun incelenmesi için Doğu Türkistan’a gönderilecek heyet üzerinde çalışıldığına dair gülünç-korkunç bir açıklama gelmiştir. Aslında böyle bir çalışma yıllardır sürmektedir. Pekin yönetimi son Uygur hayatını kaybettikten, son Müslüman Çinlileştirdikten sonra bir heyet kabul etmeyi düşünebilir. Onaylı, yani Çin’in uygun gördüğü kişilerden oluşacak heyet ağırlanacak, yedirilip içirilecek, dönüşte ışıltılı fotoğraflarla “Uygurlara baskı yapıldığını görmedik” raporu hazırlattırılacaktır. Esasen bu tür raporlar zaten hazırlanmış, Çin ile büyük iş yapan fabrikatör-siyasetçiler ağırlanmış, raporlar hazırlanmış, hatta yayınlanmıştır. Ancak bu tür raporlara kimse inanamamaktadır.
Güneydoğu’da etnik baskı iddiasında bulunan yabancılara her fırsatta söylerim: ” Diyarbakır’a, Şırnak’a, Hakkari’ye, bölgede istediğiniz köye, kırsala gidebilirsiniz. Gezin, görün ondan sonra konuşun.”. Çin yönetiminin belirlediği heyet, belirlediği zamanda, mekanda ihlal olup olmadığını nasıl araştırabilir? Başta Türkiye’dekiler olmak üzere Doğu Türkistanlılar ile her milletten turist, gazeteci, akademisyen, bu konuyu araştırmak isteyen sivil toplum kuruluşları heyetleri istediği zaman, istediği bölgeyi, köyü, kenti dolaşabilmelidir. Bunun dışındaki her türlü zaman, mekan, kişi sınırlaması soykırımın, tecavüzün ve işkencenin delilildir. Gerçek niyetleri ne olursa olsun batılı ülkelerin insan hakları ihlali gerekçesiyle Çin’e yaptırım uygulamalarını sonuna kadar desteklenmelidir. Buna karşı Çin’in son çirkin tehditleri yerine, yukarıda özetlediğim tarzda serbestlik ilanından başka çaresi yoktur.
Orta koridor olarak Türkiye’nin son derece önemli, Kuşak-Yol için ideal olduğu, Çin mallarının hızlı ve ekonomik olarak Avrupa’ya ulaşacağı söylendi. Gerçekten de Türkiye üzerinden Çin malları uygun şartlarda Avrupa’ya ulaşabilir. Bunun karşılığında Türkiye’ye ne ödeneceği, ülkemizin ne kazanacağına dair bir açıklama, rakam bilinmemektedir. Bilinen ise sırf bu büyük projede yer alabilmek için Çin’in ücret ödemeyeceği, akaryakıtın vergisiz olacağıdır. Sonuç itibariyle Çin’in kara ve demiryolu vesaiti ücret ödemeden yollarımızı eskitecek, yıpratacak, daha ucuz şartlarda Türkiye’nin Avrupa pazarını ele geçirecektir.
Türkiye’deki Çin yatırımlarının, mesela son mobil telefon fabrikasının ekonomiye, istihdama katkısı konusunda da bilgi verilmedi. Karanlık oda, yani sıfır işçi ile imalat dışında. Çin şirketi Türkiye pazarına yerleşecek, emekleme aşamasındaki bu sektörümüze bir darbe daha vurulacaktır. Yapılan görüşmelerden sonra Türkiye’den Çin’e ihracatın artacağına dair bilgiler de geldi. Hangi ürünler, nasıl ihraç edilecek? Çünkü kiraz dışında tarımdan sanayie her sektörde Çin ile rekabet imkansızdır. Bu yüzden aleyhimize olan makas sürekli açılmaktadır. Ziraat Bankası’na 400 milyon dolar-cık uygun şartlarda kredi açıldığı söylendi, ancak şartlar hakkında bilgi verilmedi. Belirtmek gerekir ki kapasitesi bu devlet bankasının çok çok altındaki özel bankalar dahi yurt dışından rakamlarının herkese ilan edildiği uygun şartlarda çok daha fazla kredi bulabilmektedir.
Güneyden ve batıdan kuşatma altındaki Türkiye’nin Çin zulmüne müsamahası mecburiyetten midir? Mesela ABD, Suriye’yi ve Yunan adalarını silahlandırırken Çin, Türkiye’ye destek mi vermiştir? Aynı Çin, Yunanistan’ın Pire limanına da yerleşmektedir. Hatta Çin’in Yunanistan ile askeri temasları da gündemdedir. Belirtelim ki son ziyarette, silahsızlandırılmış olması gereken Yunan adaları konusunda veya Türkiye’yi hedef alan ABD-İsrail terör devleti aleyhinde Çinli bakandan bir açıklama duyulmamıştır.
Başta ABD olmak üzere bir kısım müttefiklerimizin Türkiye’ye “kırk katır”ı dayattığı gerçektir. Kara ve deniz ülkemiz ile birçok egemenlik haklarımız tehdit altındadır. Buna karşı elinden soydaşlarımızın kanı damlayan Çin ejderhasına teslim olmak “kırk satır”dan daha vahimdir.
Öncevatan, 06.04.2021
Bir yanıt yazın