Ekonomik görünümlü siyasi tasarım
Küreselleşmenin başladığı ilk günlerde, asıl amacın, dünya ticaretini artırmak olduğu ifade edilmişti. Elbette, ticareti artırmak için gümrüklerin düşürülmesi, hatta sınırların kaldırılması gerekiyordu.
Dünya ticaretini ortak standartlara yerleştirmek için, Dünya Ticaret Örgütü, bunu mali olarak destekleyecek, Dünya Bankası ve parasal düzenlemeleri sağlamak üzere İMF kurulmuştu.
Dünya parası olarak dolar esas alınmıştı. Yerli paralar o tarihten beri ya değersizleştirilerek ya da tamamen ortadan kaldırılarak, Dolar egemenliği kuruldu. Türkiye’de Dolar egemenliği %70, Türk Parası %30.
Bakıldığında, ekonomik kuruluşlarmış gibi görünen kurumlar, tamamen siyasal kurumlardı. Bir yerde, egemenlik kurmanın yolu öncelikle siyasetleri ele geçirmekle başlayabilirdi.
Bu tür düzenleyici kurumların, yöneticileri hep çok uluslu şirketlerin elemanlarından ve onların ideolojisini taşıyan kişilerden oluşuyordu.
Sanki bir siyasi kurum kurar gibi, dünyayı yönetecek kurumlar oluşturmuşlardı.
Bir taraftan ekonomik faaliyetler gibi görünen, aslında bir egemenlik projesi olarak geliştirilen, Finans Kapital böylece inşa edilmiş oldu.
Finans Kapital ve küreselleşme bir egemenlik projesiydi. Egemenliğini kurdu, işletti ve halen önemli oranda işlemeye devam ediyor.
Egemenliğin ana unsuru olan para, ulus-devlet yetkisinin dışına çıkarılmış oldu. Bankalarda kaydi para, servet sınıfı tarafından basılacak, dış ticaret tamamen Dolar ve parası döviz olan egemenlerin parası olacaktı.
Büyük servet sınıfının esaslarını belirlediği bu egemenlik projesinin, nihai ana fikri, ulus devletleri ortadan kaldırmaktı.
Özelleştirmelerle ulus devletin ya da herhangi bir devletin, ekonomide ki yetkilerini devletin elinden almaktı. Kamu kuruluşları devletin uhdesinde kalırsa, piyasalara, tekellerin hükmetmesi zorlaşırdı.
Piyasa egemenliği zaten siyasal egemenlik de demekti.
Parasal düzenlemeler, bu egemenlik projesinin ana eksenini belirliyordu. Paranın üretilmesi ve kullanılması, paranın her türlü etkisini belirme yetkisi hep, uluslararası adı altında, büyük tekellerin elindeydi. Halen de öyledir.
Ülkelerin içinde, bu işleri yürütecek, işbirlikçilerinin üretilmesi, birinci iş gibi görünüyordu.
Lakin çok uluslu şirketlerin, ulus devlet içinde, egemenliğini yürütebilmesi, ülke içinde de siyasetçi üretimini gerektiriyordu.
Bu sebepten, bizim gibi ülkelerde hem siyasetler hem de siyasetçiler, kendilerini bu egemenliğin koşullarına göre şartlandırdılar.
Bu sebepten, küreselleşme ve vahşi finans kapital düzenini, cansiperane desteklediler. Sağ siyasetçiler, solu imha etmek için dış güçlerle işbirliği yaptı.
Bu servet sınıfı egemenliğinin adı; piyasa ekonomisi ifadesiyle örtülmeliydi ki, halk kendi devletinin elinden gittiğinin farkında olmasın.
Piyasa, arkadaki servet sınıfının, egemenliğinin perdesi olarak kullanıldı. Halen de öyledir.
Oysa o piyasa dediğimiz, ne olduğu insan zihninde, canlanmasa da piyasa tekellerin piyasasıydı. Piyasanın kurallarını belirleyenler siyasetleri de belirleyecekti.
Piyasa şöyle düşünüyor (sanki piyasa insan gibi düşünüyor), Piyasa şöyle bekliyor. Piyasa şunu istiyor jargonu, egemen sermaye çevrelerinin devlete ve insanımıza dayattı istekleridir. Ya da talimatlarıdır.
Finans kapital bir ekonomi değil siyasi bir egemenlik projesidir.
Siyasi iktidarın ekonomide etkili olmaması tekellerden sebeptir. Artık atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.
29. Mart 2021, [email protected]
Bir yanıt yazın