ATATÜRK’ÜN YARATTIĞI NAHÇIVAN: DOSTLUK KÖPRÜSÜ DEVLETİ
Belli olduğu gibi I. Cihan Savaşı’ndan sonra, özellikle 19181921 yılları arasında büyük devletler arasında dünya haritasını yeniden çizmek teşebbüsleri ortaya çıkmıştı. Bununla ilgili olarak bu dönemde Güney Kafkasyada da bir takım gelişmeler meydana gelmişdi. Bu yıllarda stratejik bir mekan durumunda olan Nahçıvan bölgesi olayların odak noktasına dönüşmüştü. İngiltere, Amerika ve Rusya her vechle yeni kurulacak Ermenistan devletinin bu bölgede çoğunluk Türk ahaliden oluşmasına rağmen egemenliğini sağlamaya gayret ediyorlardı.
İlk zamanlar Osmanlı Devleti, 1919 yılından itibaren ise temelleri yenice atılmağa başlanan Atatürk Türkiyesi bölge ahalisinin düşmandan korunmasına, onun güvenliğinin sağlanmasına çaba göstermiştir. 1918 yılında Nahçıvan bölgesini ermeni işgalinden kurtaran muzaffer Türk Ordusu 1920-1921 yıllarında da bilhassa ulu önder Atatürk’ün talimatları doğrultusunda bölgede Türk birlikleri yerleşdirilmiş, hain ermeni kuvvetlerinin bölgeye sokulmasına müsaade edilmemiştir. Bütün bunlara rağmen Ermeniler Türkiyenin Azerbaycan ve bilhassa Orta Asya ile bağlantısını sağlayan yegane koridoru kapatmak işin her türlü yöntemlere baş vururlardı. Bu amaçla Ermenilerin istekleri üzerine 1919 yılında bölgede önce İngilizler hâkim olmuş, sonra Amerikan valiliği oluşturulmuş tu. Bu durumda Ermenistan’ı geri adım atmaya mecbur etmek için en elverişli yer Nahçıvan idi. Hem de bu bölgenin İran’a yakın olması Ermenistan’ı tehdid ediyordu. Kazım Karabekir Paşa’nın 3 Mayıs 1919 tarihinde Erzurum’a gelerek V. Ordu Komutanlığı’nı üstlenmesi ile Nahçıvan siyaseti ana hatlarıyla belli olmaya başladı.
Bu nedenle 1919 yılı 19 Mayıs gecesi Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi dahilinde Kazım Karabekir Paşa’nın talimatı ile Halil Bey komutasında küçük bir grup Nahçıvan’a ulaştı. Bu grup uzun süre Nahçıvan ahalisinin ermeni saldırılarına direnmesini sağladı.
Millî Mücadele liderleri Mustafa Kemal Paşa ve onun sadık ve güvenilir meslektaşı Kazım Karabekir Paşa, Nahçıvan bölgesinin stratejik önemini çok iyi anlıyorlardı. Bölgeyi çok yakından tanıyan, Ermenilerin Müslüman Türk ahaliye yapacağı mezalimi ve Türkiye tarafına vereceği zararı iyice anlayan Kazım Karabekir Paşa’ya göre Nahçıvan doğunun kapısı olduğundan dolayı onu elde tutmak zaruri idi. Erzurum kongresinden sonra binbaşı Veysel Beyle II. Tümen komutanı Cavid Bey’e gönderdiyi mektupta paşa şöyle yazıyordu:
Her taraftan mahsur bir haldeyiz, yalnız Azerbaycan’a açık Nahçıvan penceresi vardır, onun kapanmamasını istiyorum.1 Kazım Karabekir Paşa, Azerbaycan’a ve bilhassa Orta Asya Türk Dünyası’na açılan yegane koridor sayılan ve ahalisinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Nahçıvan bölgesinin önemini önceden fark etmiş ve bu bölgede yerli ahaliden gönüllüler alayı oluşturmuştu. Mustafa Kemal Paşa, Nahçıvan’daki gelişmeler hakkında bilgi alıyor ve onları tahlil ediyordu.
Nahçıvan bölgesinde oturan Türklere yapılan saldırılar 15. Ordu Komutanlığı tarafından hemen temsilciler heyetine bildirilmiş ve Mustafa Kemal Paşa da 22 ve 28 Mart 1920 tarihlerinde durumu dünya devletleri karşısında protesto etmişti.3 Ermeni saldırılarının yoğunlaşması nedeniyle durumun kritik olmasından dolayı ve Nahçıvanlıların askerî yardım çağrıları üzerine aynı yılın Temmuz ayı başlarında Nahçıvan’a Binbaşı Ali Demir Bey komutasında bir Türk müfrezesi gönderildi. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Azerbaycan’da bolşeviklerin hâkimiyeti ele geçirmesi, Kızıl Ordu’nun da gelmesi, şübhesiz, Türk-Sovyet münasibetlerinin de dönüş noktasını teşkil etmişti. TBMM’nin başkanı Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusyası hükûmetine ilk resmi teklif hazırlamış ve yerine getirilmesini Kazım Karabekir Paşa’ya havale etmişti. Ama Bakü’ye gitmek için daha elverişli olan Batum yolu tehlikeli ve kapalı olduğundan Kazım Karabekir Paşa bu evrakları Nahçıvan yolu ile Azerbaycan’a göndermek için gerekli tedbirleri aldı. Bu görevi yerine getirmek amacıyla 11. Tümen karargah reisi Veysel Bey ile Kamil Bey ve Celal Bey 1920 yılı Mayıs ayının altısında Beyazıt’tan çıkarak Nahçıvan üzerinden geçmek suretiyle Bakü’ye yola düştüler. Ancak yolda iken aldıkları emre esasen Veysel Bey Nahçıvan’da kaldı, Kamil ve Celal Bey ise yola davam ettiler.
Binbaşı Veysel Ünüvar bu devirden itibaren bir müddet kendi Türk-Sovyet münasibetlerinin kurulmasında mühüm bir köprü rolünü oynayan Nahçıvan diyarı ile bağlamıştır. Bu bölge Ermenistan’a karşı askerî üstünlüğün temin edilmesi bakımından büyük bir strateji önem taşıdığından ve Azerbaycan’a açılan yegane Türk koridoru olduğundan daha 1918 yılında Türkiye ve Azerbaycan hâkim çevrelerinin dikkatini çekmişti Nahçıvan sanki yeni bir misyon yerine yetirmeyi taahüt etmişti.
Kazım Karabekir Paşa, bölgenin Ermeni nezaretinden çıkması ve Azerbaycan’a bağlanması için Bolşeviklerle ilişkilerin genişlendirilmesini çok mühüm sayıyordu. Kazım Karabekir Paşa 16 Temmuz tarihli telgrafı ile Nahçıvan’daki Türk müfrezesinin müfettişi olan Veysel Bey’e yazmıştı ki, Bolşeviklerle samimi münasibet kurulmasına özel olarak önem versinler. Bolşeviklerle yakın alaka o zaman yardıma ihtiyacı olan Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli idi. İlk vakitler bölgede Türk Ordusu’nun müfettişi sıfatıyla bulunan binbaşı Veysel Bey Temmuz ayının başlarında Nahçıvan’daki bolşevik kuvvetlerinin ve yerli ahalinin davetiyle Ermeni baskınlarını önlemek için büyük bir müfreze ile Şahtahtı mıntıkasından Aras nehrini geçerek bölgeye geldi. Ekim ayında ise Veysel Bey yeni yaratılan Nahçıvan Askeri Savunma Komitesi’nin başkanı görevine atandı. 1920 yılının sonlarından başlayarak Bolşevikler, Ermenistan’da Sovyet hâkimiyetini kurduktan sonra Nahçıvan’ı Ermenistan’ın terkibine vermek fikrine düştüler ve Nahçıvan askerî devrim komitesi başkanı Velibeyov’un yardımıyla bölgenin statüsünü değiştirmek için faaliyete geçtiler. Bu süreçte ahalini sakinleştirmek için Nahçıvan’a gelmiş Behbud Bey Şahtahtinski Velibeyov’u yarıtmaz faaliyyetine göre Askerî Devrim Komitesinin başkanı görevinden aldığını ilan etmiş ve Nahçıvan ahalisine hitaben demişti ki, siz toprağınızla beraber kendi mustakilliyinizi ister isenizse, burada güvenebileceğiniz yegane kuvvet Türkiye askerleridir. Halk ise bu askerler etrafında sıkı bir şekilde birleşmelidir. Sizin mustakilliyinizi ve topraklarınızı ancak onlar koruyacak ve bu ağır felaketlerden kurtaracaktır.
Veysel Bey’in yürüttüğü siyasi faaliyet sayesinde bölgenin arazi bütünlüğü korundu ve bu çizgi 1921 yılı Moskova Antlaşmasının uygun şartlarla imzalanmasına zemin hazırladı.
Burada bir paratez açarak belirtelim ki, bu görkemli serkerde bölgede çalıştığı müddetçe günlük yazmış ve hadiseleri, gözlemlerini o günlükte kayd etmiş ve bu kayıtlar esasında bu hadiselerin üzerinden bir kaç yıl geçdikten sonra hatıralarını kaleme almaya karar vermiş ve böylece binbaşıVeysel Ünüvarın “İstiklal Harbinde bolşeviklerle sekiz ay (1920-1921)” adlı kitap meydana çıkmıştır.
Kitab 1948 yılında İstanbulda yayınlanmıştır. Dikkati çeken hususlardan biri de budur ki, müellif kitabının ön kapağında4 Nahçıvan Came mescidinin Andranikın Taşnak çeteleri tarafından minaresinin top mermisiyle vurulmuş (ressamımız Behruz Kengerli’nin resmi) resmini vermiştir. Şunu da belirtelim ki, bölgenin tarihi bakımından önemli bir kaynak niteliği taşıyan Veysel Ünüvar’ın söz konusu kitabı bu günlerde tarafımızdan Azerbaycan Türkçesine aktarılmış ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 125. doğum yılına armağan olarak onun yarattığı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde başkonsul İsmail Sefa Yüceer’in maddi desteği ile basılmıştır.
1920 yılının sonbaharında Nahçıvan bölgesinde iç durum karışık olarak kalmakta, bu konuda tartışmalar gittikçe büyümekte, konu uluslararası nitelik taşımağa başlamakta idi. Nahçıvan konusu da bu devirde yürütülen Rusya-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan görüşmelerinde ve onlar arasında yapılan anlaşmalarda önemli yer tutuyordu. Türkiye ile Ermenistan’ın Taşnak hükûmeti arasında yapılan Gümrü anlaşmasının (2 Aralık 1920) 2. ve 12. maddeleri Nahçıvan bölgesi ile ilgili idi. Bu bölge ile bağlantısı olan taraflar aşağıdaki şekilde anlaşmışlardır: Ermenistan Kükü Dağı, Hemesur Dağı, Kurtkulak Köyü, Saat Dağı, Arpaçay Evleri, Kamerli Dağı, Saraybulak dağları, Ağrı (Ararat) istasyonu, Araz Çayı yakınlığındaki Aşağı Karasu’nun döküldüğü yerden geçen şeridin güneyindeki -Nahçıvan, Şahtahtı, Şerur- araziye daha sonra referandumla tayin olunacak idari şekline ve bu idarenin kapsayacağı topraklara karışmayacak. Şimdiki arazide geçici olarak Türkiyenin himayesinde yerli idare yaratılacaktır.
Gümrü Anlaşmasını Mustafa Kemal Paşa yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda büyük siyasi zafer olarak değerlendirmiş ve bu zafer münasibetiyle Kazım Karabekir Paşa’yı ve heyet üyeleri olan Erzurum Valisi Hamit Bey’i ve Erzurum milletvekili Süleyman Necati Bey’i tebrik etmiştir. 1920 yılı 3 Aralık tarihinde Cavit Bey Nahçıvan’daki Türk askerî müfrezesi komutanlığına Gümrü Anlaşmasına göre Nahçıvan’ın hangi statüye sahip olduğunu bildirdi. 21 Şubat 1921 tarihinde Ordubat kazası devrim komitesi reisinin müfreze komutanına mektubunda yazılmıştı: “Telgrafı sevinçle okuduk. Bu telgraf yıldırım hızıyla tüm kazaya yayıldı, ahaliyi sevindirdi. Taşnak adını bundan sonra duymamak umuduyla büyük Türkiye’nin himayesinde yaşamak saadetine ulaşmış halkımız bu sevinci Ordubat kazasında coşku ile karşıladı. Mazlum milletimizin saadeti ve rifahı için inkilab silahına sarılmış büyük ve kahraman Türk İnkılap ordusunun gücünün artmasını Cenab-ı Haktan dilemek amacıyla bütün ahali camilere toplanır, törenler düzeniliyor, dualar okuyordular. Bundan dolayı sizi tebrik edir ve sizin vasıtanızla ahalimizin samimi tebriklerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve ordu komutanlığına bildiriyoruz”.
Türkiye ile Sovyet Rusyasının yaklaşması, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi bu iki devlet arasında görüşmeler, anlaşmalar yapılmasını zaruri etti. Bu amaçla Moskova’ya bir heyet gönderildi. Atatürk’ün ricası üzerine Sovyet Rusyası Hükûmeti ile görüşmeler yapmak için giden Türk temsil heyetini düşündüren en önemli sorunlardan biri Nahçıvan meselesi idi. Türkiye’nin bu meseleye özelikle önem vermesi stratejik ve geopolitik faktörlerin yanısıra, hem de Nahçıvan’ın Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde en yakın mesafede yegane nokta olması ile ilgiliydi. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Kemal Bey’e Nahçıvan’ın Türk kapısı olduğunu hatırlatmış ve buna göre hareket edilmesini istemişti.7 Yusuf Kemal’in “Paşam! Ruslar Nahçıvan üzerinde ısrar ederlerse ne yapalım”-sorusuna Mustafa Kemal Paşa: “Nahçıvan Türk kapısıdır, bu hususu nazar-i itibara alarak onun mevcudiyyetini korumak için elinizden geleni yapınız”- cevabını vermişti.
Moskova Anlaşması görüşmelerine katılan temsilcilerin hatıralarından belli oluyor ki, Nahçıvan konusu ile ilgili müzakereler, tartışmalar bir hayli uzamıştır.
Hatta Stalin’in “Nahçıvan üzerinde ne için bu kadar ısrar ediyorsunuz?” sorusuna da “Orası Türk kapısı, ondan.” cevabı verilmiştir.
Türkiye ile Rusya arasında yapılan görüşmelerde Nahçıvan’ın kaderi her zaman Türk temsilciler heyetinin dikkatinde olmuş ve Moskova Anlaşmasının (16 Mart 1921) 3. maddesinin eki ile Nahçıvan vilayeti arazisinde Azerbaycan’ın himayesinde bu himayeyi Azerbaycan’ın hiç bir devlete bırakmaması koşulu ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti oluşturulması karara bağlandı. Göründüğü üzere burada en önemli husus Nahçıvan meselesinde Azerbaycan’ın himaye hakkının bir üçüncü devlete bırakılmaması idi.
Türkiye temsil heyetinin ciddi çabaları sonucunda Moskova görüşmelerinde Azerbaycan’ın arazi bütünlüğü kısmen de olsa korunmuş, Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bölge teşkil etmesi konusunda anlaşmaya varılmıştı.
Böylece mimarı büyük Atatürk olan Moskova Anlaşması ile Nahçıvan meselesi adil çözümünü buldu. Türk temsil heyeti Ankara’ya döndüğü zaman Atatürk’e hitaben “Nahçıvan üzerinde elden geleni yaptık” diye söylediklerinde o “Kapımız mevcudiyetini muhafaza edir, bizim için önemli olan budur.” diye cevap vermişti. Moskova Anlaşmasından sonra Türkiye Nahçıvan’ın statüsünü bölge ülkelerine kabul ettirmek için çaba gösteriyordu. Bu amaçla Türkiye Güney Kafkasya cumhuriyetleri ile anlaşma yaptı. Kars anlaşması sonucunda Türkiye ile onlar arasındaki arazi sorunları halledilmiş ve iyi komşuluk munasibetlerinin temeli atılmıştı.
Kars Anlaşmasında Nahçıvan’la ilgili önemli bir madde yer aldı. Türkiye Hükûmeti Azerbaycan ve Ermenistan Sovyet Hükûmetleri böyle bir ortak fikre geldiler ki, bu anlaşmanın 5. maddesi ve 3. ekinin tespit ettiği, belirlediği sınırlar içerisinde Nahçıvan bölgesi Azerbaycan’ın himayesinde özerk bir arazi oluşturmuş olsun.
Bu anlaşmayla Nahçıvan’ın sınırları çizildi.Ayrıca anlaşmanın fevkalade derecede önemi ondan ibarettir ki, Ermenistan Nahçıvan’ı Azerbaycan toprağı olarak kabul etmiştir. Böylelike, 1918 yılından başlayarak Nahçıvan bölgesini gasp etmek niyetinde olan Ermenistan Mustafa Kemal Atatürk’ün akıllı diplomasisi sonucunda Moskova ve Kars Anlaşmaları vesilesiyle Nahçıvan’ın Azerbaycan toprağı olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Yusuf Kemal Bey’in belirttiğine göre Nahçıvan Müsalümanları bir kere daha soykırıma maruz kalarsa o zaman Türk Ordusu’nun buna seyirci kalmayacağı resmî olarak belgelenmiştir.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yaratılmasında büyük önem taşıyan Moskova ve Kars Anlaşmaları Atatürk’ün gerçekçi diplomasisinin bir sonucu ve bu diplomasinin başarısı olarak ortaya çıkmıştır. Söz konusu antlaşmalara göre eski Türk Oğuz Yurdu olan Nahçıvan Azerbaycan’ın sınırları içerisinde kalmayı başarmıştır. Hatta 1924 yılında Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin teşkili de uluslararası anlaşmalar sayesinde mümkün olmuştur. Ulu önderin baskı ve ısrarları sonucunda Türkiye hatta bölgeyi Ermenistan’a
kaptırmak isteyen o dönemdeki bazı Azerbaycan bolşeviklerinin de teşebbüslerini önleyerek bölgeye ancak Azerbaycan terkibinde özerk arazi statüsünün verilmesi işini başarmıştır. Ayrıca Moskova ve Kars Antlaşmalarında bu özerk bölgenin sınırları tespit edilmiş, antlaşmayı imzalayan devletler tarafından Türkiye’nin bölge üzerinde garantörlüğü resmen ve yazılı olarak kabul edilmiştir. Bu yolla geçici de olsa Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Ermenilerin arazi iddialarından korunabilmiştir. Ama Sovyetler Birliği döneminde Ermenilerin sık sık birleştirme iddiaları bu Kars Antlaşması’nı delememiş, çiğneyebilmemiştir. Atatürk’ün yarattığı Nahçıvan Özerk arazi statüsü hakkında Kars Anlaşmasının önemine değinen seçkin devlet adamı Haydar Aliyev demiştir: “Nahçıvanın statüsünü muhafıza etmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı Kars Antlaşması’nın büyük rolü olmuştur. Nahçıvan toprak bakımından Azerbaycan’dan ayrı düştüğüne göre Nahçıvan’ın bütünlüğünü, güvenliğini, devletciliğini, özerkliğini gelecekte de sağlamak için Kars Antlaşması bizim için çok büyük ve emsalsiz belge, kaynaktır”.
Şunu da belirtelim ki, 1990 yılı başlarında Sovyet hâkimiyeti yıkıldığı zaman Ermenilerin senarisi esasında Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin İran İslam Cumhuriyeti ile olan sınırı Sovyet KGB’sinin teşviki ile yerli ahali tarafından dağıtıldı. Bundan az sonra aynı yılın 20 Ocak tarihinde, yani Bakü’de işgalci Moskova kuvvetleri silahsız ahaliyi katliam yaparken bununla eşzamanlı olarak Ermenistan kuvvetleri silahsız Nahçıvan ahalisi üzerine saldırıya geçti. İran hududu açık olduğundan Ermeniler ahali arasında panik yaydılar, onları İran sınırını geçmeye teşvik ettiler. Kahraman nahçıvanlılar bu tehditlerden korkmayarak 25 şehit verdi, ama hududları korudu, vatanı terk etmediler. Sovyet döneminde İranla Nahçıvan arasındaki hudud hattı Nahçıvan’da yerleşmiş hudud muhafıza kuvvetleri tarafından korunuyordu, Türkiye ile Nahçıvan arasındaki hudud ise Ermenistan’a bağlı hudut muhafıza komutanlığına ait idi.
Bu nedenle İranla Nahçıvan arasındaki gümrük kapısı 1990 yılından faaliyete geçtiği halde, aynı şey Türkiye ile Nahçıvan arasında ancak 1992 yılından itibaren gerçekleşebilmiştir. 1991 yılında Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalleri gerçekleşmeye başlamıştır: Ulu Atatürk’ün yarattığı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti dostluk köprüsü devletine dönüşmüştür. O zaman Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ali meclis başkanı görevinde bulunan Haydar Aliyev, Ankara’ya gelmiş, başbakan Süleyman
Demirel’le görüşmüş, Atatürk’ün mimarı olduğu Kars Anlaşmasından bahis etmiş, Türkiye’nin Nahçıvan üzerinde söz hakkı olmasını gündeme getirmiş, garantörlüğünü hatırlatmış ve yardım istemiştir.
Bu görüşmeden sonra Türkiye Nahçıvan’la daha yakından ilgilenmiş, 1992 yılı 28 Mayısında Iğdır ilinin Aralık ilçesinde Dilucu mıntıkasında Türkiye, Cumhuriyeti ve Azerbaycan arasında Hasret Köprüsü adlandırılan dostluk köprüsü hizmete açılmıştır.
Açılış töreninde Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Süleyman Demirel ve Azerbaycan cumhurbaşkanı liderimiz Haydar Aliyev birer konuşma yapmışlar. Böylece Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Azerbaycan ve Orta Asya’yı birleştiren dostluk köprüsü devleti rolünü oynamaya başlamıştır. Bundan hemen sonra Ermenistan Nahçıvanı abluka altında tuttuğundan dolayı, onun Azerbaycan ile kara yolunu kestiğinden dolayı Türkiye kardaş cumhuriyet olarak Atatürk’ün vasiyetlerini yerine getirerek Nahçıvan bölgesine sahip çıktı, ona yardım etti.
Kısa bir zaman içinde Nahçıvan Merkezde ölümsüz komutan Kazım Karabekir’in ismini taşıyan görkemli bir cami inşa edildi. Türkiye şimdi Nahçıvan’ın sosyo-ekonomik alt yapısının gelişmesinde katkı sağlamaktadır. Şu anda Türkiye’nin Emin Uçar inşaat şirketi bu bölgede çok sayıda okullar, hastaneler inşa etmiştir. Aynı zamanda Türkiye ile ortaklaşa havaalanı, Vayhır barajı inşa edilmiştir.
Yüce Atatürk’ün sayesinde Ermenistan’ın işgalinden ve Ermeni mezaliminden kurtulan dostluk köprüsü devleti niteliğine sahip olan Nahçıvan bölgesinin devletçilik statüsünün temelleri yukarıda belirttiğimiz gibi daha 1920-1921 yıllarında Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmalarında atılmışdır. Bu unsurlar 1995 yılındaki 13 Ekim Azerbaycan Anayasası’nda da göze alınmış, Nahçıvan bölgesinin özerk devlet olması meselesine bakılmış ve bu olay resmen bir daha pekiştirilmiştir.
Kısa süre içereisinde hasret köprüsünden eğitim, kültür ve okul köprüsüne bir yol açılır. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de atılan sağlam temeller yeni köprülere model olur. Nice yıllardır o köprülerden artık Dünya milletleri geçer. Bu eğitim ve kültür meşalesi artık her yerden görünmekte ve onun ateşi hiç sönmemektedir.
Dünyanın dört bir tarafına yayılmış bu okulların öğrencileri her yıl uluslararası Dünya ilmi olimpiyatlarında iştirak edirler, birinci, ikinci, üçüncü yer tutarak büyük başarı elde edirler. Bu Türk okullarının mezunlarının az kala yarısı Avrupa ve Amerika’nın muhtelif üniversitelerinde tahsillerini devam ettiriyorlar. En önemlisi de ondan ibarettir ki, bu mekteblerde eğitim faaliyeti ve ahlaki terbiye sağlam temeller üzerinde kurulmuş, o nedenle de bu tahsil kurumunun bütün mezunları dinine, diline ve vatanına bağlı insanlar olarak, gerçek vatandaş olarak yetişirler. Yeri gelmişken bir faktı belirtmek istiyorum ki, Azerbaycan çapında tahminli olarak söylersek 14 Türk okulu faaliyet gösterir ve bunlardan üçü Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arazisindedir. Sevindirici haldır ki, Nahçıvan Merkezdeki Türk lisesi 2005 yılı üniversite giriş sınavları sonuçlarına göre Azerbaycan’ın 4550 okulu arasında üçüncü yer tutmuştur.
Bir yanıt yazın