Bu yazı dizisi boyunca yazdıklarımız, kimilerince ‘tarihsel’ veya ‘kuramsal’ değerlendirmeler olarak görülebilir.
Oysa, ne somut gerçeklik ve ne de ‘Türkiye’nin somut gerçekliği’ne uzak olmadığı gibi, gelecekle ilgili ‘kestririm’lere de olanak verebilecek niteliktedir.
Örnek olsun, Türkiye’de ‘Demokratik Bölgeler Partisi’ adlı bir parti bulunmaktadır.
Dahası ‘yerel demokrasi’yi hedefleyen bolca kuruluşun olduğunu da biliyoruz.
Çok daha önemlisi, ekonomi politikalarında, uzunca bir süredir, bir ‘dérégulation modası’nın revaçta olduğunu da biliyoruz.
Öte yandan, burada özetlemeye çalıştığımız ‘Devlet’in ‘yad-merkezileşme’sine yönelik girişimler, ‘Devlet-Ulus’ların sonunun geldiğiyle ilgili tezlerin ‘köken’ini de açığa çıkarmaktadır.
Ancak, çoğu yerde yinelediğimiz gibi, bizim ‘Devlet-Ulus’un Sonu’na ilişkin ‘tez’imiz, tam da ‘Şahsım Devleti’nin kuruluşuna nasıl adım adım gidildiği üzerinedir.
Oysa ‘Devlet-Ulus’ların varlığı ‘cumhuriyet’ ve ‘demokrasi’lerin, deyim yerinde ise ‘olgunlaşması’ için hem gerekli ve hem de yeterlidir.
Son tümceden hareketle, ‘cumhuriyet’ ve ‘demokrasi’ arasında bir ‘çelişki’ mi vardır ya da kimilerince savunulduğu üzere bir ‘tamamlayıcılık’ mı vardır diye sorulabilir.
Eğer kısa bir yanıt verilecekse, aralarında sadece ve yalnızca ‘ideolojik yaklaşım farkı’ vardır diyeceğiz.
Daha doğrusu, çok kabaca Fransız cumhuriyetçiliği ile Amerikan demokrasisi arasındaki ‘yaklaşım farkı’ vardır.
Birincisi ‘ulusal birlik’i sağlayan bir ‘uyum’a (cohésion) önem ve öncelik verirken, ikincisi ‘demokratik hoşgörü’ye (tolérance démocratique) önem ve öncelik vermektedir.
Birincisi ‘bölünmezlik’ (indivisivilité) ilkesini savunurken, ikincisi ‘federasyon’ ilkesini savunmaktadır.
Geçen yazıda anımsattığımız François Mitterand’ın “Fransa’nın Fransa olması için güçlü ve merkezî bir iktidara gereksinmesi vardı. Bugün ise dağılmaması için yad-merkezci (adem-i merkeziyet) bir iktidara gereksinmesi vardır” sözü, 1997 yılında Avrupa Bölgesel Özerklik Şartı (Charte européenne de l’autonomie régionale) raportörü tarafından, Fransa’da bile artık ‘Develt-Ulus zayıflamıştır’ biçiminde yorumlanmıştır.
Bizim ‘dağılmamak’ biçiminde çeviridiğimiz ‘se défaire’ fiili, raportör tarafından ‘çürümek’ ya da ‘miadını doldurmak’ anlamında kullanılmıştır.
Oysa Mitterand, geleneksel cumhuriyetçi ‘birlik ve bölünmez’lik ilkesinden ödün vermeden, 1789’dan buyana gelen ‘Fransız yad-merkezciliği’ne vurgu yapmıştır.
Ki, Avrupa’da, gerek Avrupa Birliği ve gerekse Avrupa Konseyi tarafından dillendirilen ve ‘Şart’a bağlanan ‘Avrupaî Bölgecilik’ (régionalisme européen) ilkesine temelden karşıdır.
Nitekim raportör Peter Rabe, “Avrupaî bölgeciliğin ideolojik temelleri Fransız yadmerkezciliğinin ideolojik temmelerine tamamen (totalement) karşıdır” diyecektir (*).
Gerçekten de, Fransız yad-merkezciliği (autonomie à la française) kendinde (en soi) bir amaç taşımamakta, tersine Cumhuriyet’in ‘Birlik ve bölünmezlik’ ilkesini korumanın sıradan bir ‘araç’ı olmanın ötesine kesinlikle geçmemektedir.
O nedenle, örneğin Mickaël Keating Fransız yad-merkezciliği için ‘araçsal bölgecilik’ (top down regionalism), Avrupaî bölgecilik için ise ‘özerklikçi’, ‘iktidar istyen’ ve hatta ‘ayrılık’ isteyen (bottom up regionalism) bir bölgeciliktir demektedir.
Ancak Avrupa’nın bu ‘Şart’ını imzalayan ya da özenen ülkelerde, yukarıda sözünü ettiğimiz ‘Demokratik Bölgeler Partisi’ türü partiler kurulmakta, ekonomi politikaları böyle temellendirilmekte ve ‘Cumhuriyet’ ve ‘Demokrasi’ arasındaki ilişkiler böylece kuramlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Denildiği üzere Cumhuriyet ‘demokrasi’ ile taçlandırılmaya özenilmektedir.
Demek ki, ‘yerel yönetim’, ‘yerel özerklik’, ‘yerel demokrasi’ türü terimler konusunda da olabildiğince ‘titiz’ olmak zorunluluğu vardır.
Titiz olmanın ötesinde kuramsal ve ‘ideolojik temeller’inin de, en azından bilinmesi gerekmektedir.
Ki, buradan hareketle ‘Devlet’ ve onun ‘işlevleri’, giderek devlet yönetiminde ‘cumhuriyet’ nedir ‘demokrasi’ nerededir sorularına sağlıklı yanıtla verilebile..
(*) Gilles Lebreton, “Régionalisme européen et décentralisation à la française”, in Cristophe Boutin- Frédéric Rouvillois, a.g.e, pp:277-305