François Mitterand 1981 yılında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, bir bakanlar kurulu toplantısında şöyle diyordu:
“Fransa’nın Fransa olması için güçlü ve merkezî bir iktidara gereksinmesi vardı. Bugün ise dağılmaması için yad-merkezci (adem-i merkeziyet) bir iktidara gereksinmesi vardır” (*).
Şimdi Türkiye’de bolca bulunan ‘aklıevvel’ler şöyle dursun, sözde ‘siyaset bilimci’lerinin bile ‘Fransa’nın Fransa olması’ ya da aynı anlama gelmek üzere ‘Fransa’nın olgunlaşması’ ve yine aynı bağlamda bir ‘Devlet-Ulus’un olgunlaşması’nın ne demek olduğunu anlayamadıklarını gönül rahatlığıyla ileri sürebilirim.
Konuya ‘Devlet’lerin ve aynı zamanda ‘Ulus’ların ‘merkezileşmesi’ ya da ‘yad-merkezileşmesi’ açısından bakıldığında, tarih boyunca ‘sağcı’ ve ‘solcu’ bakış açılarının zıt kutuplar oluşturduğunu görüyoruz.
Solcular hep ‘merkezileşme’den yana sağcılar ise ‘yad-merkizeleşme’den yana olmuşlardır.
Günümüzde ‘sağ/sol ayırımı bitti’ palavrasını bir yana koyarsak, zaman içinde ‘solcu’ların neden ‘merkezileşme’ görüşlerinden vazgeçtiklerinin, biricik bir yanıtı vardır:
‘Devlet-Ulus’ların ‘gelişip olgunlaşma sürecini tamamlamış olmaları’…
İşte Fransa, Devlet-Ulus olma yolunda, yaptığı ‘Devrim’den tam 200 yıl sonra, evet artık ‘merkezileşme’den ödünler verebiliriz aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Ancak ve ne var ki, Mitterand’dan tam kırk yıl sonra, bugün bile Fransa’nın tam bir ‘adem-i merkeziyet’ uygulamasına geçmediği de ortadadır.
Demek ki, ‘adem-i merkeziyet’, ‘bölgesel özerklik’, ‘federesyon’, ‘yerel özerklik’, ‘özyönetim’ vb terim ve deyimleri, öyle uluorta veya gelişigüzel kullanmamak gerekmektedir.
Öyle ki, bütün bu terim ve deyimler ‘Birlik ve bölünmezlik’ kavramıyla ‘çelişip/çatışmayacak’ bir ‘aşama’ya da gelinip gelinmediğiyle ilgilidir.
İşte bu ‘aşama’, o sözde ‘siyaset bilimcileri’nin henüz kavrayamadıkları ‘Ulusal Devlet’ aşamasıdır.
Yani günümüzde ‘Ulusal Devlet’ aşamasına ulaşmış belki bir Fransa’dan sözedilebilir, ama Birleşmiş Milletlere kayıtlı 200 ‘Devlet-Ulus’ içinde Fransa örneğini yakalamış olanların sayısı bir elin parmaklarını bile geçmez.
Bir ‘siyaset’çi olmasının ötesinde, bir ‘düşünür’ olarak François Mitterand’ın ‘Artık geldik’ dediği ‘Ulusal Devlet aşaması’nı günümüz Türkiye’si için ileri sürmek ne Tarih, ne felsefe ve ne ne ‘bilimsellik’le bağdaşmaz.
Her şey bir yana, değil ‘Ulusal Devlet aşaması’, doğru dürüst bir ‘Develt-Ulus’ aşamasına gelmiş bir ülkede bile, Türkiye örneğinde olduğu gibi bir ‘Şahsım Devleti’ varolamazdı.
Bu, Türkiye’de bir ‘Ulusal Devrim’ yapılmadığı anlamına gelmez.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi bir ‘Devlet-Ulus’ kurulmadığı anlamaına da gelmez.
Ancak ve ne var ki, Mittrand’ın Fransa için söylediğine benzer biçimde ‘Türkiye’nin Türkiye olması’ için gerekli olan ‘güçlü ve merkezi iktidar’, günümüzde ‘Şahsım Devleti’nin kurulması için kullanılmaktadır.
Tam da bu nedenle, ‘Birlik ve bölünmezlik’, ‘demokrasi’, ‘yerel demokrasi’, ‘özerklik’, ‘özyönetim’ vb terim ve deyimleri, tarihsel süreç içinde, ‘sağ ve sol’ bakışaçılarından irdelemek gerekmektedir.
Çünkü bu terimler, yineleyelim, gelişigüzel ve uluorta kullanılmaktadırlar.
Kesinlikle üzerinde ‘düşünülmemiş’lerdir.
Kulaktan dolmadır.
Ve adaha acısı, sözde ‘siyaset bilimcileri’ tarafından, sözde ‘üniversite’lerde vazedilmektedirler.
Bir ülkede ‘bilimsel bakış’ yeretmemişse, doğaldır ki, orada ‘Şahsım Devleti’ gibi ucube rejimler haydi haydi yeredebilirler.
Kim ki, Türkiye’deki bu ‘Şahsım Devleti’ni sindirebilmektedir, ‘bilimsellik’le ilişiğini kesmiş demektir.
(*)[La France a eu besoin d’un pouvoir fort et centralisé pour se faire. Elle a aujourd’hui besoin d’un pouvoir décentralisé pour ne pas se défaire].Janette Bougrab, “La décentralisation et la gauche”, in Cristophe Boutin- Frédéric Rouvillois, a.g.e, pp:249-263