Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) belirli bir adayı tanımlayan özel şartlar ile yazılan öğretim üyesi alımları ve atama ilanlarına hazırladığı yönetmelikle son vererek çok önemli bir tasarrufta bulunmuştur.
YÖK tarafından hazırlanan yönetmelikte belirli bir adayı tanımlayan özel şartlar öğretim üyesi alımları ve atama ilanlarında yazılmayacaktır: “Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama Yönetmeliği’nin 3’ücnü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez.” YÖK’ün açıkladığı karar yerindedir fakat geç kalınmıştır.
Yeni YÖK olarak ilk defa hayata geçirdikleri “YÖK Akademik Kariyer Liyakat Projesi”nin tanıtım toplantısında Başkan Saraç, bazı akademik kadro alımlarında yaşanan durumlardan rahatsız olduklarını ve bunları engellemeye yönelik düzenlemeler yapacaklarını açıklamıştır. Bu kapsamda yükseköğretim kurumlarının akademik kadro istihdamında liyakata önem vereceklerinin de üzerinde durmuştur. Prof. Saraç, yeni düzenlemeye ilişkin şu açıklamada bulunmuştur:
“Yaptığımız bu çalışma neticesinde, profesör, doçent ve doktor öğretim üyesi kadrolarının özel şartlarında adaylara ait tez/uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacak. Ayrıca, ilanın özel koşulunda belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemeyecek. Belirli bir adayı tanımlayan özel şartların öğretim üyesi alımlarındaki atama ilanlarında yazılmasını engellemeyi hedefleyen ve fırsat eşitliğini, rekabet ve kaliteyi önceleyen bu düzenlememizin yükseköğretimimiz ve akademisyen adaylarımız açısından hayırlı olmasını dilerim.”
YÖK, çok önemli bir konuda sessizliğini nedense korumaya devam etmektedir. Bir vakıf üniversitesinde kadroya alınacak kişinin adı atamadan 4 ay önce açıklanmış, tüm itirazlara rağmen atama yapılmıştır. Konu YÖK’e intikal ettirilmiş olmasına rağmen adı aylar önce açıklanan adayın atanmasına sessiz kalınmıştır. Bu durumda amiyane tabirle olacak ama sormak gerekir: “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu”. Üstelik atanan aday ile atanmayan aday arasında bilimsel bir uçurum varken.
Atamalarda adayın yayınlarına yapılan atıf sayıları çok önemlidir. Bu fark göremezden gelinirse, 2023 yılında Türk üniversitelerinden ilk 100’e 2 üniversitenin girmesi bir hayal olmaya mahkumdur.
URAP üniversite bünyesindeki araştırmacılar tarafından yayınlanan makalelerin son beş yılda aldığı toplam atıf sayısına önem vermektedir. URAP’ın 2019-2020 dünya sıralamasındaki ilk 1.000 üniversite 100’lük dilimlere ayrıldığında, ortaya çıkan ortalama atıf sayıları yukarıdadır.
Yayınlara yapılan atıflar önemli iken aşağıdaki örneği YÖK’ün “yok sayması” kabul edilemez. Çünkü bu örnek yapılan bir atamadır.
Aradaki fark: 1,780-402 = 1,378.
Aradaki farkı dikkate almazken, atamalarda liyakatten söz edebilmektedir. Daha da önemlisi, atmayı yapan vakıf üniversitesi YÖK ve ilgili üniversitenin mevzuatında olamayan ilginç (aslında gülünç) 9 kriter icat ederek atamayı gerçekleştirmiştir. Sözü edilen kriterler şunlardır:
“Dosyanın Daha Düzenli Olması, Taşınır Bellek, Adayın Genç Olması, Adayın Dinamik Olması, Adayın Yaşı, Adayın Lisans Programında Ders Vermesi, Adayın Yüksek Lisans Programında Ders Vermesi, Alanında Yetkin Olmak, Profesörlük Kadrosuna Atama Kriterlerini Fazlasıyla Taşımak.”
Bu kriterleri YÖK kabul ediyorsa, Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında üst sıralara yükselmesi mümkün değildir. 11. Kalkınma Planı hedefi şöyledir: “561.1. Dünya akademik başarı sıralamalarında 2023 yılı itibarıyla en az 2 üniversitemizin ilk 100’e ve en az 5 üniversitemizin de ilk 500’e girmesi sağlanacaktır.” (s.139) THE (Times Higher Education) sıralamasında 2 yıl sonra ilk 100 üniversite arasına Türkiye’den 2 üniversitenin girmesi mümkün değildir. !/page/3/length/25/sort_by/rank/sort_order/asc/cols/stats) URAP’ın bu konudaki tespitini YÖK görmezden gelmemelidir.
“Üniversitelerimizin Dünyadaki Durumu Üniversitelerimizin çoğu ilk dünya sıralaması 2003’te ortaya çıktıktan sonra sıralamalarda yükselebilmek ve dünyanın en iyileri arasında yer alabilmek için planlama yapmakta, stratejiler belirlemektedir. Bazı üniversitelerimiz Türkiye sıralamasında oldukça iyi durumda göründüğü halde dünya sıralamalarında çok gerilerde kalabilmektedir. Dünyanın önde gelen üniversitelerinin yayın ve atıf sayıları ile Türk üniversitelerinin yayın ve atıf sayıları karşılaştırıldığında aradaki farkın sanılandan çok daha yüksek olduğu görülmektedir. Diğer yandan Türk üniversiteleri; sadece URAP dünya sıralamasında değil akademik performansa dayalı diğer dünya sıralamalarında da son yıllarda üst sıralara çıkamamaktadır. Bazı üniversitelerimiz ise geriye düşmeye devam etmektedir.” )
Eğer bir üniversite öğretim üyesi alımında öğretim üyelerini yayınlarına yapılan atıfları değil, dünyada bir örneği görülmemiş kriterleri esas alarak atama yapabiliyorsa sözün bittiği yere gelinmiş demektir. Bu, “suya yazı yazmak” demektir. YÖK, “… ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez” açıklamasını yapar ama atıf kriterini yok sayarsa, yapılan düzenlemenin bir anlamı olmaz. Adı aylar öncesinde açıklanan kişi yayınlarına yapılan atıflara göre değil, “dünya görüşü” esas alınarak atanıyor ve YÖK buna ses çıkarmıyorsa, yolun sonuna gelinmiş demektir.
Quacquarelli Symonds‘ın dünyadaki en iyi üniversiteler sıralaması dün (9 Mart) açıklanmıştır. Türkiye’den sadece Koç Üniversitesi ilk 500’de yer alabilmiştir. Türkiye’den hiçbir devlet üniversitesinin ilk 500’e girememesi dikkat çekerken, 465’nci sıralamada oğlum Cihan’ın da mezun olduğu Sabancı Üniversitesi 521-530’ncu sırada yer almıştır. Bilkent 551-560, ODTÜ 601-650, Boğaziçi 651-700, İTÜ 751-800, Ankara, Hacettepe ve İstanbul üniversiteleri ise 801-1000 aralığındadır. Sıralamaya giren fakat ilk binde yer alamayan üniversiteler ise Dokuz Eylül, Ege, Gazi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve Yıldız Teknik Üniversitesi’dir.
Adı geçen 14 üniversite de profesör atamasında YÖK’ün itiraz etmediği fakat bu üniversitelerde profesör atamasında kriter olarak kabul edilmeyen “Dosyanın Daha Düzenli Olması, Taşınır Bellek, Adayın Genç Olması, Adayın Dinamik Olması, Adayın Yaşı, Adayın Lisans Programında Ders Vermesi, Adayın Yüksek Lisans Programında Ders Vermesi, Alanında Yetkin Olmak, Profesörlük Kadrosuna Atama Kriterlerini Fazlasıyla Taşımak” gibi bilim dışı kriterler uygulanmamaktadır. Eğer uygulanmış olsaydı değil ilk bine, sondan ilk bine bile giremezlerdi.
URAP’a göre Türk üniversiteleri sıralamalarda gerilere düşmektedir. Çünkü etki değeri yüksek dergilerdeki (Q1, Q2 ve Q3) makale sayılarının yeterince artırılamayışı ve etki değeri en düşük dergilerdeki (Q4) makale sayılarının da azaltılamayışıdır. YÖK liyakata önem veriyorsa sadece”… ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez” derken, atmalarda yayınlara yapılan atıfları da ön plana çıkarmak durumdadır.
Yayınlara yapılan atıfları değil de YÖK’ün de itiraz etmediği 9 kriterler esas alınarak atama yapan üniversite, URAP sıralamasında 166 üniversite arasında 140-150 bandında yer almıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri yayınlara yapılan atıfların düşük olmasıdır. YÖK liyakata önem veriyorsa sadece”… ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez” derken, atamalarda yayınlara yapılan atıfları da ön plana çıkarmak durumdadır. Aksi halde 2023 hedeflerine ulaşmak, Mars’a ulaşmaktan çok daha zor olacaktır.
Yazıları posta kutunda oku