‘Liberalisme’ yanlılarının, ‘Devlet’ dahil, ‘örgütlülük’ karşıtı oldukları bilinir.
Öte yandan, sadece liberal değil ama hangi görüş sahibi olunursa olunsun, bir ‘örgütlülük’ vaveylası koparıldığı da bilinmektedir.
Kuşkusuz, sorun dönüp dolanıp nasıl bir ‘örgütlülük’ konusunda düğümlenmektedir.
İşte burada, yeniden XIXncu yüzyıl düşünürlerinden Pierre-Joseph Proudhon’un görüşlerine bakılabilir.
Proudhon denildiğinde ise, akla hemen ‘anarşi’ terimi gelecektir.
Her ne kadar Proudhon için, ‘toplumsal düzen’in, kendi deyimiyle criterium’u ‘bireysellik’ (individualité) ise de, bu bireysellik ‘liberalizm’in savunduğu ‘bireycilik’ (individualisme) değildir.
Burada, ben yazmaktan usandım ama okur okumaktan bıkmadıysa, yineleyeyim ki, her ‘sözcük’, ‘terim’, ‘deyim’, ‘kavram’ ve ‘katerogi’nin yeri, bağlamı ve anlamı ‘özenle’ ayırdedilmelidir.
Yani, liberalizm’in ‘bireycilik’e dayalı ‘atomistik toplum’u yerine, Proudhon ‘bireysellik’e dayalı ‘organik toplum’u öngörmerktedir.
Öyle ki, ‘erkler ayırımı’nın olduğu, ‘iş dağılımı’nda eşitliği gözeten, bireylerin ‘öz-denetim’ ve ‘sorumluluk’ sahibi oldukları ‘gerçek demokratik’ bir toplum.
‘Anarşi’ bunun neresinde denilecek olursa, anarşi, kurulu düzenin kendisinde ve onun ‘fikir babaları’nın kafasındadır denilebilir.
Şimdi aşağıdaki tümcelerde yer alan sözcük, terim, deyim, kavram ve kategoriler üzerinde yeniden düşünebiliriz:
‘Aşırı solcu’, ‘anarşist’ ve ‘materyalist’ Proudhon, nasıl olur da ‘Alman ideoloji’sinin kurucuları arasında yeralan ‘idealist’ Johann Gotlieb Fichte’den etkilenip onu en iyi ‘anlayan’ bir düşünürdür denilebilir.
Oysa, Fichte’nin ‘mutlak ben’i, Proudhon’un ‘öz-denetim’li, ‘öz-güvenli’ ve ‘sorumlu’ bireyinden başkası değildir.
Fichte’ye göre, ‘duyum’lar dünyası ile ‘anlak kavramı’ yani ‘idrak etmek’ biribirlerinden ‘mutlak’ biçimde ayrıdırlar.
O nedenledir ki, Türkçe’de aptalca ve Türkçe düşmanlığı yapar biçimde, ‘anlamak’ yerine sürekli ‘algılamak’ terimini kullananlara karşı olduk.
İşte Proudhon’un bireyi de, ‘algı’larıyla yetinen değil ama ‘anlayan’ bir bireydir ve onu birey yapan da ‘eylem’inin ta kendisidir.
‘Eylem’ yoksa ‘bilinç’ de yoktur.
Ancak bu ‘liberalizm’in savunduğu ‘bencil’ (égoist) birey olmadığı gibi, ‘Şahsım Devleti’nin ‘benben’ci (égotist) bireyi de değildir.
O nedenle Proudhon monarşi ya da patriarcat rejimlere, o arada komünizme de karşıdır
O’na göre, organik toplumu oluşturan bu ‘birey’ler, sıradan bir ‘karşılıklı yardımlaşma’ (mutualité) eylemi içinde olmaktan öte, bunu genelleştirerek bir üst derecede bir ‘dayanışma’ (mutuellisme) biçimine getirmelidirler.
Onun ‘dernek’ (association) dediği ‘örgüt’lenmeler, tarımda, sanayide, hizmetlerde, kısası toplumun en uç etkinliklerine değin yaygınlaştırılmalıdır.
‘Birlik’, ‘örgüt’, ‘kooperatif’, ‘dernek’ adı ne olursa olsun, toplum a’dan z’ye ‘örgütlenme’lidir.
Yani Proudhon’un ‘organik toplum’u, ‘öz-güvenli’, ve denilebilirse eğer ‘öz-bilinçli’, ‘öz-yönetim’li, ‘öz-denetim’li bireylerin oluşturacağı bir toplum olacaktır.
Birey hem kendisini ‘öz-yönetecek’ ve hem de coğrafi olarak bulunduğu yöreyi ‘öz-yönetim’ altına alacaktır, ki bu sonuncusuna kendisi ‘fédéralisme’ demektedir.
‘Ulusal Birlik ve Bölünmezlik’ konusunda ise, kim ki ‘Birlik’ diyor, o, ‘Ulus’u satmaya çalışıyordur demektir: “Urbem venalem et mature perituram si emptorem invenerit !”
Roma’nın son günleri için söylenen bu söze göre; “Sonsuza değin yaşayacak olan kent, satılığa çıkmış bulunmaktadır. Eğer bir alıcı bulacak olursa, o zaman da yok olacaktır”.
Yani Proudhon’a göre, eğer bir ‘Ulus’ için, gelin ‘hükûmet’imize, ‘Devlet’imize sahip çıkmak için ‘Bir’ olalım deniyorsa; ‘gelin ulusumuzu bu hükûmete satalım’ denmek isteniyordur ki, o da sözkonusu ulusun yokolmasına yolaçacaktır demektir.
‘Şahsım Devleti’nin ‘birlik ve beraberlik’ isteği gibi de denilebilir.
Oysa, kendi ‘ben’liğinin ‘idrak’ine varan, öz-güvenli bireylerin ‘karşılıksız dayanışması’na dayanan ‘birlik’lerin kurulduğu toplumlarda, yani ‘örgütlü’ toplumlarda, ayrıca ‘gelin birlik olalım’ demeye yer kalmamış olacaktır.